BDP çözüm için sorumluluk almalı

Hükümetin Kürt sorunundaki tutumunu yakından izleyen siyaset bilimci Hüseyin Yayman, “BDP en güçlü olduğu bu dönemde düşük siyasi profil çiziyor; çözümü hükümetten bekliyor. Oysa sorumluluk ortaktır. Hükümet sorunu tek başına çözemez” dedi.

Hükümet bu sorunu tek başına çözemez

UYGAR GÜLTEKİN
uygargultekin@agos.com.tr

Kürt sorununda Oslo görüşmelerinin ardından gelişen ılımlı hava, tam bir yıl önce, 14 Temmuz’da DTK tarafından Diyarbakır’da ‘Demokratik Özerklik’in ilan edildiği saatlerde Silvan'da 12 askerin hayatını kaybettiği çatışmanın ardından yerini gergin bir atmosfere bıraktı. Ancak son haftalarda önce CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Başbakan Erdoğan ile yaptığı görüşme, ardından Leyla Zana’nın Başbakan’la görüşmesi, çözüm umudunu yeniden canlandırdı. Kürt sorununu yakından izleyen ve hem hükümet çevrelerinin hem de Kürt siyasetinin nabzını iyi tutan siyaset bilimci Hüseyin Yayman ile son dönemde yaşanan gelişmeleri konuştuk.

•          Silvan saldırısının üzerinden tam bir yıl geçti. Abdullah Öcalan, “Devletle anlaştık” dedikten hemen sonra bu olay meydana gelmişti. Silvan saldırısı, Kürt sorununun çözümü yolunda bir kırılma noktası yarattı mı?

Silvan gerçek bir kırılma noktası. Silvan saldırısının ne kadar önemli bir milat olduğu bir müddet sonra daha iyi anlaşılacak. Bu olaydan once, Öcalan, avukatlarıyla yaptığı görüşmede devletle anlaştığını ifade etmişti. Bu açıklamadan kısa süre sonra Silvan'ın yaşanması, Öcalan'ın iradesinin boşa çıkartılması anlamına geldi. 

•          Silvan saldırısı direkt Öcalan’ın iradesine dönük müydü?

PKK çevreleri müzakerelerin bir aldatmaca olduğunu açıkladı. Fakat Öcalan’ın “Devletle bir anlaşma yaptım” dediği noktada bu saldırının olması ve saldırıdan sonra Öcalan’ın askerlerin ölmesine karşı çıktığını ifade etmesi, en sonunda da kendisinin bu süreçten çekildiğini ifade etmesi önemli gelişmelerdir. 

•          Öcalan bir yıldır görüşme yapamıyor. Bu Öcalan’ın süreçten çekildiği anlamına mı geliyor?

Öcalan kendini geriye çekti ama bu denklemden çıktığı anlamına gelmiyor. Öcalan, Kürt siyaseti üzerindeki özgül ağırlığını muhafaza etmeye devam ediyor. PKK içinde yorum farkları olmasına rağmen hâlâ Öcalan bir tutkal işlevi görüyor.

•          Kandil, Öcalan’a rağmen nasıl Silvan’ı gerçekleştirdi?

Öcalan'ı etkisizleştirmek istemediler ama sonuçta böyle bir tablo ortaya çıktı. Öcalan’ın beyanının hiçe sayılması, devlet karşısında elinin zayıflamasına yol açtı. Hükümete yakın çevrelerde masanın 14 Temmuz'da devrildiği şeklinde bir algı var. Bütün bunlara baktığımızda, Kürt siyaseti ile devlet arasında derin bir güvensizliğin olduğunu görüyoruz. Bu güven bunalımı, süreci ipotek altında tutuyor.

•          Öcalan ile Kandil arasında bir güven bunalımı var mı?

Güven sorunundan öte bir yorum farkı var. Duran Kalkan’ın dile getirdiği devrimci halk savaşı teorisine Öcalan’ın karşı çıktığını biliyoruz. PKK, Öcalan’ı işine geldiği gibi okuyor. Duran Kalkan, Mustafa Karasu, Fehman Hüseyin ile Abdullah Öcalan’ın Türkiye okumaları farklı. Orada bir cephe var. Bir tarafta Duran Kalkan, Mustafa Karasu, Cemil Bayık, Ali Haydar Kaytan, Fehman Hüseyin diğer tarafta ise Sabri Ok, Murat Karayılan ve Abdulah Öcalan var. Öcalan ve Karayılan, sorunun AK Parti iktidarı ile çözülmesini isterken, Duran Kalkan’ın başını çektiği ekip ‘devrimci şiddeti’i savunuyor. Temel sorun politik çözümü savunanlarla devrimci şiddeti savunanlar arasında yaşanıyor.

•          Devlet, “Kandil'e karşı Öcalan’la anlaştık, onunla görüşüyoruz” diyemez miydi?

Örgüt içindeki devrimci şiddeti savunanlarla, devletin içinde silahlı çözümü savunanların aynı yere denk geldiğini görüyoruz. Hükümet kanadından bu konuda örtülü açıklamalar yapılıyor. Oslo görüşmelerini yapan Hakan Fidan’a Başbakan sahip çıktı. Yani Başbakan dolaylı olarak Oslo’ya ve anlaşmalara sahip çıkıyor.

•          Devletteki görüş ayrılıkları hangi noktalarda?

1990’lardaki gibi değil. O zaman devlet içinde çok aktörlü bir yapı vardı. Bu çok aktörlü yapıyı Tayyip Erdoğan neredeyse teke indirdi. Hükümet içinde Beşir Atalay ile İdris Naim Şahin arasında yorum farkı olsa da, son sözü söyleyecek kişi Erdoğan’dır.

•          Leyla Zana’nın çıkışını nasıl anlamalıyız?

Kılıçdaroğlu-Erdoğan zirvesi, Leyla Zana görüşmesi ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi üzerinden devam eden trafiğe bakıldığında arayışın devam ettiğini görüyoruz. Gelinen noktada kamuoyu hiç olmadığı kadar çözüm istiyor. Paradoksal biçimde, gelen her tabut karşısında insanlar çözümü daha çok talep eder oldu.

•          Bu süreçte BDP de giderek etkisizleşmedi mi?

BDP siyasetsizliği bir siyaset olarak görmeye başladı. Kürt siyasetindeki çok aktörlü yapı süreci tıkıyor. Şiddete müracaat ederek Öcalan'ın durumunu iyileştirmek imkânsız. Tabutlar geldikçe hangi irade Öcalan'ın durumunu iyleştirebilir? BDP, en güçlü olduğu dönemde, düşük bir siyasi profil çiziyor.

•          KCK operasyonları güven sorunu yaratmıyor mu?

KCK operasyonları konusunda BDP kendini dindar kesimlere anlatmalı. BDP’nin PKK’ya yaslanması onu Kürt çevrelerinde güçlü kılsa da uluslararası kamuoyunda ve Türkiye toplumu önünde güçsüzleştiriyor. BDP, Türkiye soluna kendini anlattığı kadar muhafazakârlara kendini anlatsa çok daha fazla mesafe alabilir. BDP sorunun çözümünü hükümetten bekliyor. Halbuki sorumluluk ortaktır. Hükümet bu sorunu tek başına çözemez.

•          Hükümet KCK davaları ile ilgili çeşitli düzenlemeler yapmaya çalışıyor. 3. yargı paketi örneğinde gördük. Yargı bir yerde direnç mi gösteriyor?

KCK operasyonları hükümetin bütün iyleştirmelerini gölgeleyen bir sonuç doğuruyor. Birincisi, kelepçeli fotoğraf, ikincisi bilinmeyen dil, üçüncüsü seçilmiş siyasetçilerin tutuklanmış olması. En son mesela Kemal Kılıçdaroğlu-Erdoğan görüşmesinin sabahında Van Belediye Başkanı tutuklandı. Bunları üst üste koyduğumuzda, KCK üzerinden yürüyen süreç ile hükümetin siyaseti arasında yer yer çelişen bir taraf var.  

•          Mesud Barzani bu sürece dahil olmaya mı çalışıyor?

Barzani öncelikle kendi durumunu garanti altına almaya çalışıyor. PKK’nın Kandil’deki varlığı oraya müdahale için bir neden yaratıyor. Ayrıca Barzani ile hükümet arasında birtakım moral yakınlıklar var.

•          Murat Karayılan, çözüm olmazsa Barzani'ye döneriz, orada bağımız devlet kurarız açıklaması yaptı. Bu ihtimal ne kadar ciddi?

Bence bu açıklama hiç gerçekçi değil. Barzani daha önce müzakere ile çözüm gerektiğini söyledi. PKK şefleri Barzani’ye gidebilir ama Kürtler gitmek istiyor mu? Ben PKK içinde bir tür Kemalizm’in etkilerini görüyorum. Bir “Kürde rağmen Kürt yaklaşımı” var. Devrimci halk savaşı yorumunda veya Barzani'ye gideriz yaklaşımında da bunun izlerini görüyoruz.

•          Uludere olayını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Uludere üzerinden iki farklı psikoloji oluştu ve bu süreç duygusal kopuşu hızlandırdı. Uludere ile ilgili farklı soruşturmalar var. Köylüler, Erdoğan'ın eşinin ve kızının oraya gitmesini önemli buluyorlar ama bu gerçek taleplerini karşılamıyor. İnsanlar sorumluların ortaya çıkmasını istiyorlar. Erdoğan'ın bir müddet sonra oraya gideceğini ve oluşan hasarı tamir edecek adımlar atacağını düşünüyorum.

HÜSEYİN YAYMAN KİMDİR

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde ‘Türkiye’nin İdari Reform Politiği’ isimli tez çalışmasıyla siyaset bilimi doktoru olan Yayman, Gazi Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışıyor. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Kürt sorunuyla ilgili yazılan tüm raporları bir araya getiren Hüseyin Yayman, halen BDP üzerine kapsamlı bir monografi çalışması yürütüyor. Yayman’ın, “Türkiye’nin İdari Reform Tarihi,” “Kürt Meselesi Nasıl Çözülmez” ve “Türkiye’nin Kürt Sorunu Hafızası” isimli kitapları bulunuyor.

Kategoriler

Güncel Gündem