Rusya’nın güney sınırı genişlemeye devam ederken

FATİH KUTAN

Rusya ne yapmak istiyor? Sovyetler Birliği ne yapmak istiyordu? Çeçenistan’dan Suriye’ye uzanan geniş bir coğrafyada yıllardır güncelliğinden bir şey kaybetmeyen bu sorular, cevaplarını bulmadan önce bir giriş cümlesini hak ediyor: “XX. yüzyılın en büyük devriminin yarattığı devlet, hoş bir izlenim dahi bırakamadan bir anda yıkılıverdi. 25 Kasım 1991’de Gorbaçov, Kremlin Sarayı’ndaki ofisini terk ederek koltuğu sarayın yeni yöneticisi Boris Yeltsin’e bıraktı.” Sovyetler Birliği’nin ‘olaysız’ yıkılmasının bir dönüm noktası olduğu konusunda çok az kişinin kuşkusu var ama bu çöküşün sebeplerine dair konuşmak söz konusu olduğunda aynı fikir birliğini bulmak mümkün görünmüyor. Rusya’nın yapısını ve politikalarını, Sovyetler Birliği’nin yerine kurulan diğer devletlerin ise kurulma koşullarıyla devlet yapılarını ancak Sovyetler Birliği’nin yıkılma nedenlerine odaklanarak biraz daha anlaşılabilir kılabiliriz. Vicken Cheterian, Sovyetler Birliği sonrasına dair geniş bir tarihçe olarak da okunabilecek ‘Kafkasya’da Savaş ve Barış: Rusya’nın Sorunlu Hududu’ kitabında konuyu tam bu noktadan tartışmaya başlıyor.

Güncel ve tarih yazımı 

‘Kafkasya’da Savaş ve Barış’ın konuya dair en önemli katkısı, Kafkasya’da olan biteni bir arka plana yerleştirme çabası. Nedenlere ve sonuçlara dair karmaşık sorulara cevap verebilmek için psiko-tarihe başvurduğunu belirten Cheterian böylece, bölgesel çalışmalar ve çatışma çözümleri literatüründe sık rastlanmayan bir yöntemle konulara yaklaşıyor. Entelektüellerin ‘tarih yazılırken’ ne yaptığını, aslında herkesin merak ettiği ama cevabı ‘hissettiğinden’ dolayı olsa gerek sormaktan imtina ettiği şeyi bir sorun olarak kitabının temeline yerleştiriyor: Kafkasya’da Sovyetler Birliği yıkılırken Sovyetologların bunu kesinlikle öngörememesiyle başlayan şaşkınlık, Sovyetler Birliği’nin yerine kurulan devletlere dair yorumlara da yansıdı ve hem Kafkasya halkları hem de o coğrafyaya dair ilgisini diri tutanlar birkaç ezberden öteye geçmeyen bir izahlar yumağına maruz kaldı. Tam burada Vicken Cheterian, çatışmaların ve çatışmaların merkezindeki halkların kolektif anlatısına yaklaşılacak makul mesafeyi işaret ediyor: “Her çatışma tek başına ayrı bir hikâyedir, kendi biyografisi vardır. Her halk hareketi, kendi halkının geçmişte yaşadığı travmanın izlerini taşır, tarihsel belirsizlik anında, kitlesel korkuya kapınıldığı zaman kendi geçmişini yansıtır ve ondan kendine uyan sonuçlara ve politik ifadesine ulaşır.”

Karabağ üzerine

İlk önce Karabağ sorununa bu perspektifle mercek tutan Cheterian, bunu Ermenistan ve Azerbaycan tarih yazımında Karabağ başlıklarında toplayarak, meselenin arka planında yatan tarihsel kökenleri, çatışma alanlarını ve halkların kolektif korkularını güncelin tarihini yazmanın büyük bir imkânı haline getiriyor. Hikâyelerin iç içe geçtiği bir coğrafyada çatışmaların kökenlerine dair tekil yorumları bir kenara iten bu yaklaşım, egemen yorumlarla milliyetçi yorumları birlikte zayıflatıyor. Gürcistan, Abhazya, Çeçenistan üzerinden de bu yöntemle yorumlarına devam eden yazar, Kafkasya’daki çatışmaların tek bir sebebinin olamayacağına dair düşüncesini her bölümde bir adım daha netleştiriyor. Sovyetler Birliği’nin mevcut devlet kurumlarının ani çöküşüyle oluşan boşluğu ve güvenlik sorunlarını Kafkasya’daki çatışma sebepleri arasında ilk sıraya koyan Cheterian, “Üç büyük bölgesel çatışmayı, Karabağ, Abhazya ve Çeçenistan’ı göz önünde bulundurduğumuzda her ulusun yakın geçmişinde bir travma yaşadığını bulabiliriz” sonucuna varıyor. Devlet kurumlarının çöküşü, güvenlik boşluğu ve milliyetçiliklerin kesiştiği yerde, Rusya gibi takvimi belli ama hangi aydan hangi aya geçeceği belirsiz bir devletin katkılarıyla çözülmez bir düğüme dönüşen coğrafyanın kısa bir son dönem tarihine dönüşüyor ‘Kafkasya’da Savaş ve Barış’.

Suriye ve Çeçenistan 

‘Kafkasya’da Savaş ve Barış’, Sovyetler Birliği’nin çöküşünden 2008 yılına kadar olan politik durumu detaylarıyla izah ederken bugünün tarihini yazmamız için bir zemin oluşturuyor. Çünkü Rusya, Güney Osetya, Ukrayna ve Suriye’ye yaptığı müdahalelerle hikâyeyi tekrarlayacağını her defasında yeniden hatırlattı. Cheterian’ın Agos’a yazdığı ilk yazıda (12 Kasım 2015) işaret ettiği gibi “Kremlin’in hükümdarının Suriye’de ne yaptığını anlamak için, öncelikle Putin’in siyasi siciline ve özellikle de Çeçenistan deneyimine bakmak” gerekiyor. Rusya’nın önünde başarısız bir hikâye olarak duran İkinci Çeçenistan Savaşı’nı yeniden masaya getiren şey, Rusya’nın Çeçenistan’da yaptıklarını Suriye’de aynen uyguluyor olması: Suriye rejimine destek olmak için abartılı bir silah sevkiyatı, direnen grupların liderlerine suikastler ve önce zayıflatılan sonra yok edilen bir direniş hattı. Çeçenistan’da Rusya ile işbirliği yaparak yıkımdan sonraki Çeçenistan’ın yönetiminde yer alan bir Çeçen grubu bulunmuştu, Suriye’de bu plan muhaliflerin saflarından ayrılıp Suriye rejimiyle birlikte savaşacak birileri ortaya çıkmayınca akim kalmış görünüyor. Bu durum, geçmiş hikâyelere baktığımızda hikâyenin burada bitmeyeceğinin en önemli kanıtı. Rusya bildik yöntemleriyle müdahalelerine devam ettikçe, ardında bıraktığı bir yıkımın kalıntıları üzerinde yürümeye devam ediyor olacak.

Kafkasya’da
Savaş ve Barış 

Vicken Cheterian

Belge Yayınları

446 sayfa.