Halep'te bombalar altında günlük hayat

Agos’a takma adla yazan bir Suriyeli Ermeni, Halep’te bombalar altında geçen günlük hayatı anlattı: “İnsanlar bombalardan uzak semtlerdeki akrabalarının yanında kalmaya çalışıyor. Ancak kimileri de evlerinden uzaklaşmaya korkuyor, çünkü birileri gelip evlerini işgal edebilir. Bazıları ülkeyi çoktan terk etti ama çoğu insan okulunu, evini, hayatını bırakıp gidemiyor.”

VAHAN BERİYAN 

Halep / Beyrut - Halep’in Calaa semtinin sakinleri, sabah ateş sesleriyle uyandı. Uzaktan kesintisiz duyulan patlama seslerine rağmen, bu semt iki haftadır diğerlerine göre biraz daha sakindi. Evini hızla terk edip başka yere taşıyabilenler semtten ayrıldı; bunu yapamayanlar ise, patlama seslerini gitgide daha yakından duydular. Ordunun büyük saldırıya hazırlandığına dair haberler yayılırken, insanlara evlerini terk etmeleri için talimat verildi. L.A,. şehrin diğer ucunda, daha güvenilir bir semtte olan işyerinde yatacağını söyledi. Öğle olmadan, bölgede yaşayanlar henüz evlerini terk edememişken bombalama başladı. Doğal olarak kimsenin gidebilecek bir yeri kalmadı. Tam da böyle anlarda insan “Bir şey olmaz, yakın zamanda çözülür” diye düşünmeye meyleder, böyle bir haletiruhiyeye bürünür. Ne yapabilir ki insan, umut etmekten başka?

Bazıları ülkeden gidemez; işleri, üniversiteleri, yaşanmışlıkları vardır orada. Yakın zamanda normal hayata geri döneceklerini umut ederler. K.İ. ailesiyle şimdilik Beyrut’a yerleştiğini ve ev sahibinin, içinde bulunduğu durumu suiistimal ederek iki kat fazla kira istediğini anlatıyor. K.İ. gibi 35 bin göçmen var Lübnan’da. Taraflar farklı sayılar veriyor ama henüz kimse göçmenlerin gerçek sayısını bilmiyor. K.İ., insanların evlerine dönebileceğini sanmıyor. Ortadoğu, ‘eve dönüş’ü iyi bilir. Evine dönebilmek için bazıları 10, bazıları 50, bazıları da 100 yıldır bekliyor.

C.İ. yaşadıklarını anlatırken, “En korkunç olan jetler” diyor. Yaşadığı mahallede daha dün yoğun çatışmalar oldu. “Şu anda daha sakin ama sabah saatlerinde durum çok kötüydü” diyor. C.İ.’ye göre bu ‘hikâye’ daha uzun sürer. Kısa süre sonra, bir mahalleden diğerine gitmek bile imkânsız olacak ve bu durum, elinde silah tutanları güçlendirip, onları mekânın ve zamanın sahibi kılacak. Çatışan taraflar, şehirde stratejik mevziler kapıp karşı tarafı müzakerelere zorlamak istiyor. Bu dengede herkes yatırımını insanların üzerinden yaptı. İnsanların, savaşın şu ya da bu tarafın yararına bitmesi için diğer tarafa baskı yapmasını istiyorlar. Peki insanlar kime inanıp, kimin çekilmesini isteyecekler? Kimde geleceği görüp, kimi geçmiş ilan edecekler?

Lübnan’da savaşın tanığı olan K.B.’nin tecrübelerine göre, bütün bu olaylarda sadece insanlar zarar görüyor, “Çünkü Lübnan’da olduğu gibi Suriye’de de silahlı güçler, yakın gelecekte ülkenin sahibi olacaklar.”

U.İ. zorunlu askerlik süresini çoktan doldurmuş ama henüz tezkeresini alamamış. Ordudaki şartlardan çok şikâyetçi. Öğleden sonra çatışmaların az olmasını Ramazan’a bağlıyor. Birçok arkadaşının orduyu terk ettiğini ve komutanların, ailesinden kayıp veren, evleri yıkılan askerlere çok katı davranmadığını anlatıyor. Bu insani durum, uluslararası basın tarafından ‘ordudan firar’ olarak sunuluyor.

Merkezi iktidar Suriye üzerindeki etkisini birçok alanda kaybetti. A.D., Türkiye sınırına yakın köyünde olup bitenleri anlatıyor. Sınırda kontrolün çok zayıf olduğunu, ulaşımın hemen hemen tümüyle illegal olduğunu söylüyor. Silahlar giriyor, insanlar kaçıyor...

Aynı gün öğleden sonra L.A. işyerinden eve dönüyor, zira mahallede durumun sakinleştiği haberini almış. Birkaç akrabası, gitmemesini, kendi yanlarında kalmasını söylüyor. Fakat o evini yabancıların işgal edeceğinden korkuyor. Bu tür işgaller Lübnan’da da bilinir. Silahlı güçler ele geçirdikleri bölgelerde evleri işgal eder ya da çok büyük paralar karşılığında iade ederler.

L.A.’nın akrabası olan T.M., devlet memuru; postanede çalışıyor. Telefonla konuşuyor, haber alışverişi yapıyor, neye inanıp neye inanmayacaklarını bilemiyorlar. T.M. bir gün önce postanelerden birinde gece nöbetçi olduğunu, binanın aynı zamanda yüksek rütbeli subayların arabaları için otopark olarak kullanıldığını anlatıyor. Gece silahlı adamlar gelmiş, PKK’lı olduklarını ve arabaları alacaklarını söylemişler. Biri T.M.’ye yaklaşıp, üzülmemesini söylemiş. Zira onlar almasaydı, Hür Suriye Ordusu gelip alacaktı ve onu da öldürecekti. Demek ki kendileri çok daha vicdanlı.

Lübnan Savaşı’ndan bir olay anlatılır. Bir gün, bir keskin nişancı yaralanır. Doktor, adamı muayene ettikten sonra nasıl para kazandığını sorar. Keskin nişancı, öldürdüğü kelle başına para aldığını söyler. Doktor şaşkın şaşkın, öldürdüğü insanların sayısı konusunda yalan söyleyip söylemediğini sorar. Keskin nişancı “Ayıp değil mi doktor? Benim vicdanım yok mu?” cevabını verir.

Bugün Halep’teki durum bundan pek farklı değil.

Kategoriler

Güncel Dünya