Ölmeye gitmek...

BANU YILDIRAN GENÇ

Muriel Spark, İngiltere Kraliyeti tarafından ‘Dame’ unvanıyla onurlandırılmış çok verimli bir yazar, maalesef Türkçede çok az kitabı bulunuyor. Bulabildiğim kadarıyla dilimize çevrilen dört romanı var. ‘Avutucular ve Sempozyum’un baskısı bulunmuyorsa da Siren Kitap’ın daha önce yayımladığı ‘Bayan Jean Brodie’nin Baharı’ ve Remzi’nin Çilek dizisi edisyonundan sonra yeniden bastığı ‘Sürücü Koltuğu’ iyi edebiyatı seven tüm okurları bekliyor. Umuyorum ki kitaplarını heyecanla beklediğimiz Siren Yayınları Muriel Spark’ın daha çok eseriyle bizi kavuşturur.

‘Sürücü Koltuğu’ 1970’de yayımlanmış. O döneme kadar Spark manik depresif bir kocayla evlenip Afrika’ya gitmiş, çocuğunu da bırakarak apar topar geri kaçmış, savaş sırasında haberleşme servislerinde çalışmış, sonrasında sekreterlik yapmış, mezhebini değiştirmiş ve Roma’ya yerleşmiş. 

Bu incecik kitapta Spark’ın zamanının çok ötesine geçtiğini düşünüyorum. Lise’in alışveriş yaptığı bir bölümle başlayan romanda yaşayacağımız tekinsizliği daha ilk anda hissediyoruz. Rengârenk kıyafetler arayan Lise’in beğendiği bir elbisenin leke tutmayan kumaştan dikildiğini öğrendikten sonra verdiği tepki Spark’ın yaratmak istediği “ne yapacağı belli olmayan karakteri” hemen imliyor okura. Alışveriş sırasında Lise’in kim olduğunu kısacık da olsa öğreniyoruz. 

“... On sekiz yaşından beri, yani on altı yıldır ve birkaç aydır, hastalandığı aylar dışında kesintisiz olarak çalıştığı muhasebe bürosunun gündelik hoşnutsuzluklarıyla dudakları hep kısılıdır.” Spark romanını kurarken hangi sözcüğü nerede kullanacağını bile hesaplamış bir yazar, o nedenle burada hastalanmakla ilgili satırlar tekrar dönüp okumayı gerektirecek. Yine aynı paragraftaki “Altında beş kadın, iki erkek çalışıyor. Üstünde de iki kadınla beş erkek var.” cümlesi de romanın içinde karakterlere olaylara ustalıkla gömülmüş kadın sorununa dair mesajları doğrular nitelikte. 

Lise’nin tatili

Kadın konusuna girmeden önce kısaca romandan bahsetmek gerekiyor. Kabaca, bir muhasebe bürosunda çalışan, küçük bir stüdyo dairede yaşayan otuz dört yaşındaki Lise’in tatil için İtalya’nın güneyine gitmesi diyebiliriz. Alışverişi, uçak yolculuğu, İtalya’da sabahtan akşama kadar yaşadıklarıyla hemen hemen otuz saatlik bir zaman dilimi romanda aktarılan. Herhangi bir spoiler verme kaygım yok çünkü Spark, Lise’in yirmi dört saat sonra bir otoparkta bıçaklanmış halde bulunacağını bize ilk sayfalarda haber veriyor. Zaten daha ilk anda tekinsiz bulduğumuz Lise’in roman boyunca garip davranışları, herkesin onu gördüğünü hatırlamasını istercesine renkli giyimi, abartılı kahkahaları, saatler ve farklı farklı yerler boyunca bulacağına inandığı erkek arkadaşını ararken düştüğü binbir tehlikeli durum okuru o kadar ama o kadar huzursuz ediyor ki 93 sayfalık romanda sık sık ara vermek zorunda kaldığımı belirtmeliyim. Lise gerçekten de bir arabanın sürücü koltuğuna oturmuş ve deliler gibi ölümüne sürüyor gibi, o kadar hesapsız... ya da aslında kitabın sonunda öğreneceğimiz üzere hesaplı mı demeliyiz? 

Muriel Spark ‘farklı’ bir kadın olarak görülen Lise’in bir günde yaşadıklarını tarafsızca aktarırken aslında bir yandan da okurun ne derece önyargılı olduğunu ölçüyor. Lise bu tutarsız davranışları, dikkat çekecek hareketleriyle başına geleni aranıyor diye düşünüyorsak kendimizle hesaplaşmamızda fayda var. Çünkü Lise’in aklındakinin ne olduğunu bilmiyor, onu tanıma, bilme fırsatına erişmiyoruz, anlatıcı son derece uzak ve resmi. İşte bu farklı kadın aynı gün neredeyse iki kez tecavüz tehdidi yaşıyor. Üstelik faillerden birisi Lise kendini öğrenci olaylarının içinde gaz yemiş bir hâlde bulmuşken onu kurtaran ve o “sapık, anarşist” öğrencilere demediğini bırakmayan bir aile babası... Şaşırmamakla birlikte aslında Spark’ın herhangi bir kadının yaşamı boyunca yaşayabileceği taciz ve tecavüzle okuru yüzleştirdiğini anlıyoruz.

Lise’in çılgınca bir hızla geçirdiği günde tanıştığı tipler ise yazarın iğneleyici mizah anlayışının güçlü bir belirtisi. Günümüzü bilmiş de yazmış gibi evinin renklerine uygun kitap arayan dekorasyon delisi seksenlik Bayan Fiedke, makrobiyotik beslenme adı altında günde bir kere orgazm olması gereken Bill gibi yan karakterler romanda tam da olmaları gereken yerde. Kişiler ve olayların oldukça minimal kullanıldığı bu kurgunun en baştan ne olacağını bilsek de sona doğru polisiyeyi andıran, hatta sonda okuru bambaşka bir yöne savuran çok usta bir yapısı var.

Muriel Spark’la bugüne dek tanışmadıysanız, şimdi tam zamanı. Nihal Yeğinobalı’nın kusursuz Türkçesiyle...

Sürücü Koltuğu

Muriel Spark

Çeviri: Nihal Yeğinobalı

Siren Kitap

93 sayfa.