‘Bizim Ali’nin hikâyesi

ÖZLEM AKARSU ÇELİK

Yapımcılığını video eylem kolektifi Seyr-i Sokak’ın emektarlarından Sibel Tekin’in, yönetmenliğini bağımsız belgeselci Gül Büyükbeşe’nin üstlendiği “Ölüm Ne Yana Düşer Usta” adlı belgesel filmden aklıma kazınan cümleler Haziran 2015’ten bu yana yaşadıklarımızı özetliyor:

Arda kalanların hayatı bir daha asla aynı olmadı.
Çiçeğin kokusu, ekmeğin tadı, rüzgârın sesi…

Yine de umut bâki…

Birbirinden bağımsız değerlendirilemeyecek üç katliamda -5 Haziran Diyarbakır, 20 Temmuz Suruç ve 10 Ekim Ankara katliamları- IŞİD bombacılarının hedefinde emek-barış-özgürlük diyenler vardı. Ali Kitapcı da 10 Ekim 2015’te Ankara’da, bu sloganla bir araya gelenler arasındaydı. Katliamların  bizden aldığı dostlarımızın her birinin hikâyesi bambaşka. Mücadeleyle örülmüş hayatlar… Kendi kendini doğuran yüzlerce özgürlük tutkunu… 

Zor iş

Dostumuz Cem Gök, Ali’yi yaşatacak bu kitaba başladığında işinin zor olduğunu düşünmüştüm. Ali, yolu emek mücadelesinden geçen herkesin hayatına dokunmuştu. Sokağa çıkan tüm eylemcilerin tanıdığı bir simaydı. Sınıf mücadelesine inansın inanmasın tüm anarşistler için bir yoldaştı. Her ortamda, temas ettiği herkesin hayatına anarko-sendikalizmi taşımıştı. Neşesini hiç eksiltmeden mücadelenin her döneminde en önde olmuştu. 

Kendisini tanıyanlar için o ‘Bizim Ali’ydi. Bu nedenle kitabın adı ‘Bizim Ali’. Daha isabetli bir isim olamazdı. Kapakta kullanılan fotoğraf da Ali’yi öyle iyi anlatıyor ki! Elinde kara kızıl bir bayrak ve gülümsüyor. O koca gövdesiyle bir çocuk gibi gülüyor. Onu tanıyan herkesin aklına ilk gelen cümlelerden biri budur herhalde: Ali koca bir çocuktu. 

80’ler ve 90’lar 

Kitabın girişinde şöyle diyor Cem Gök, “Ali’yi anlatırken inanç, mücadele, çatışma ve kayıplarla dolu 12 Eylül dönemini, 1980’lerin ortasında İngiltere’deki işçi grev ve direnişlerini, 1990’lı yıllarda yükselen ve 12 Eylül sonrası toplumsal mücadelelerin taşıyıcılarından biri hâline gelen kamu emekçilerinin mücadelelerini, nihayetinde Türkiye’de anarşizmin ilk ortaya çıkışını, iç tartışma ve çelişkilerini anlatmış olacağız. Kavgalarıyla, aşklarıyla, umutlarıyla, yenilgileriyle birkaç kuşağı… Her biri kendinden öncekiler gibi hatalar yaparak tarihi yazan sıradan insanları… Umutsuzluğa kapıldığımız her dönemde asfaltı çatlatarak yeşeren çınar tohumlarını…”

Dostumun, yoldaşımın anısına yazılmış bu kitabı kaleme almak kolay değil benim için. Kitabı anlatayım derken anılar çıkıp geliyor. Onun için bağışlayın lütfen. Hem Ali’yi hem de ‘Bizim Ali’yi anlatmaya çalışayım. 

‘Anarşist Ali’

Ali ile “toplumsal anarşizm mi yaşam tarzı anarşizm mi?” tartışmalarını zihnimde noktalamak üzere olduğum ilk gençlik yıllarımda tanıştım. Bir eylem öncesi pankart boyuyorduk ablam Eylem’le. 18 yaşındaydım. Aramızdaki yaş farkına rağmen bize gösterdiği yakınlık ve içselleştirdiği ayan beyan görülen eşitlikçi dili, onu ortamdaki herkesten farklı kılıyordu. Kamu çalışanı sendikacı bir anarşistle karşılaşmış olmak benim için enteresan bir deneyimdi. Sonrasında hiç ayrılmadık Ali ile. Birlikte Apolitika’nın ilk sayılarını çıkardık Ankara’da. Eylemlere katıldık. Yeni örgütlenme arayışlarında gece gündüz tartıştık. Makasçısından kondüktörüne herkesin ‘Anarşist Ali’ olarak tanıdığı demiryollarında birlikte seyahat ettik. Gündelik telaşlar içinde ayrı düştüğümüz zamanlarda da telefonla arar hal hatır sorardık birbirimize. Aylarca görmesem de Ali’yi nerede bulacağımı hep bilirdim. Her eylemde, en öndeydi. 

Cem (Gök) bir yandan avukatlık yaparken bir yandan da farklı şehirlerdeki onlarca insanla görüştü. Anarşistlerden sendikacılara, Ali’yi tanıyan, onunla birlikte yol yürümüş olan onlarca kişiyle… Kamu emekçilerinin mücadele tarihinin en parlak günlerinden bugünlere kadar getirdi hikâyeyi. Ali Kitapcı’nın hayat hikâyesi, anarşist bir demiryolcunun mücadele tarihi aynı zamanda. 

Çok renkli anılar 

Ali’nin trenleri durdurmasından “Bana her şeyi söyleyin ama aç kal demeyin” diyerek açlık grevi önerisine karşı çıkışına; üniversite öğrencisi anarşistleri liman işçiliğine ikna etme çabasından Tekel işçilerinin direnişine uyku tulumuyla gitmesine kadar çok renkli anılar var kitapta. 

Bugün, katliamların ve her türlü baskının ardından gelinen nokta pek çoğumuzu ümitsizliğe sevk etse de Ali gibi bir nevi antikahraman olan eşsiz insanların hikâyelerinin yaşatılması umudu diri tutuyor. Bunun için KAOS Yayınları’ndan sevgili dostlarımız Gazi ile Zelha’nın, kitabı 10 Ekim anmasına yetiştirmek için gösterdiği olağanüstü çaba, ayrı bir teşekkürü hak ediyor.

10 Ekim Ankara Katliamının her yıl dönümünde, elimizden alınan 103 canımızla birlikte Ali’yi de anıyoruz. Bu yıl iki kitapla yâd ettik ‘Alimiz’i. Biri ‘Bizim Ali-Bir Anarşist Bir Demiryolcunun Hikâyesi’ diğeri ise kendisi de 10 Ekim Katliamının tanıklarından bir dostumuzun, Ali’nin bir yoldaşının ‘Falkland Hâkimi’ mahlası ile kaleme aldığı ‘Benim Adım 10 Ekim’ kitabı… 

Kâh güldük kâh ağladık kitaplardan söz edip Ali’yi anarken. Neredeyse her siyasi gelenekten arkadaşı yine bizimleydi. “Ali yaşarken olduğu gibi öldükten sonra da hepimizi buluşturmayı başarıyor” dedik ayrılırken. ‘Bizim Ali – Anarşist Bir Demiryolcunun Hikâyesi’, Ali’nin bu kıymetli çabasını bize unutturmamak için yazılmış sanki.

Bizim Ali

Cem Gök

KAOS Yayınları

240 sayfa.

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ