Tarihi bu tarihçilere bırakabilirsiniz

Türkiyeli ve Ermenistanlı bir grup tarihçi ve tarih öğretmeninin birlikte gerçekleştirdiği çok önemli bir çalışma sonuçlandı. Çalışmanın sonuçları, ‘Türkiye ve Ermenistan’da Tarih Eğitimi: Eleştiri ve Alternatifler’ ve ‘Ermenistan ve Türkiye için Alternatif Tarih Eğitimi Modülleri’ başlıklı iki kitapta toplandı. Başından sonuna kadar süreçte yer alan uzmanlardan Fırat Güllü’yle konuştuk.

Elimizdeki bu iki kitabın ortaya çıkmasıyla sonuçlanan çalışma, anladığım kadarıyla Ocak 2017’de İstanbul’da gerçekleştirilen, Türkiye ve Ermenistan’dan 12 tarihçiyi ve tarih öğretmenini bir araya getiren ‘Diyalog ve Kapasite Geliştirmesi’ başlıklı atölye çalışmasıyla başladı. O günden bu yana yaşanan süreci özetler misiniz? 

Evet, her şey iki yıl önce çatışma çözümleme konseptinde çalışmalar yürüten uluslararası bir sivil toplum kuruluşu olan Imagine Center’ın Tarih Vakfı ile işbirliği içerisinde yürüttüğü bir proje ile başlamıştı. ‘Unutma ve Hatırlama Politikaları: Tarihçiler ve Tarih Öğretmenleri Ermenistan-Türkiye İlişkileri Bağlamında Ağ Kuruyor’ başlıklı bu ilk girişimin sonucunda farklı ülkelerde çalışmalar yapan Ermeni akademisyen, öğretmen ve sivil toplum kuruluşu çalışanlarından oluşan bir grubu İstanbul’da ağırlama şansı bulduk. Amacımız her iki ülkede ortaöğretim seviyesinde zorunlu tarih eğitiminin içinde bulunduğu durumu konuşmak ve bu bağlamda her iki ülkede ders kitaplarının söylemsel ve metodolojik bir çözümlemesini yapabilmek için ortak kriterler belirlemekti. Toplantı öncesinde bir süre e-posta grupları içerisinde yazışmalar yaptıysak da aslında nasıl bir ortamda bir araya geleceğimiz ve nasıl çalışacağımız konusunda pek çok soru işareti vardı kafalarımızda. Ama süreç beklediğimizden çok daha açık ve hızlı ilerledi. Bunu her iki grup için seçilen kişilerin konuya yaklaşımlarının birbirlerine yakın olmasına bağlıyorum: O toplantıda burada bulunan herkes kendi ülkesindeki tarih eğitimi pratiğine eleştirel bakıyor ve neler yapılması gerektiği konusunda çeşitli alternatif görüşlere sahip bulunuyordu. Ayrıca herkes bu toplantıya diyalog kurmak amacıyla katılım sağlamıştı ve açık fikirli bir topluluk vardı, toplantılar sırasında önyargılardan kaynaklanan olumsuzluklar yaşanmadı. Zaman zaman birbirimizi anlamakta zorlandığımızı itiraf edebilirim ama birbirini anlama çabası her zaman devredeydi. Bu da çalışma ortamına sıcak ve samimi duyguların hâkim olmasına yol açtı kısa süre içerisinde. Akabinde bizim Erivan ziyaretimiz gerçekleşti. Orada da çok benzer bir atmosferde çalışma olanağı bulduk ve ilk aşama olan ders kitapları tarama raporunu hazırlamayı başardık. Çalışmaların tahminlerimizden çok daha verimli geçmesi ve bir ürünle noktalanması herkesin motivasyonunu arttırmıştı. Bunun üzerine ikinci aşamaya geçildi ve alternatif ders modülleri geliştirme çalışmaları başladı. Bu süreçte devamlılığı sağlayan bazı ortak figürlerin varlığının yanında, bazı yeni arkadaşlarımızın da aramıza katılması söz konusu oldu. Açıkçası bu ilkinden çok daha zorlu geçen bir süreçti. İki kez İstanbul’da bir kez Erivan’da bir araya gelme fırsatı bulduk. Ortaya çıkan ürünü bir taslak çalışma olarak görmek gerekir. Eğer her iki ülkede yürütülecek atölyelerde bu modüllerin öğrenci ve öğretmenler tarafından kullanılması söz konusu olursa, uygulama aşamasında sorumluluk alanlar bu modüllerin gerçek tamamlayıcıları olacaklardır şüphesiz.

Türkiyeli ve Ermenistanlı tarihçiler arasında, süreç içinde yaşanan görüş ayrılıkları nasıl çözümlendi? Ne tür uzlaşmalar sağlandı?
Tabii çok farklı arka planlara sahip, çok farklı eğitim modelleri içerisinden gelen kişilerdik. Sırtlarımızda yaşanmadığını iddia edemeyeceğimiz oldukça ağır bir tarihsel yük vardı. Normalde pek çok iletişim kazasının yaşanması beklenebilirdi. Kamplaşmalar, savunmacı refleksler ya da kimin haklı olduğuna dair bitmek bilmeyecek sonsuz tartışma döngülerine saplanıp kalabilirdik. Ama yine seçilen kişilerin önemli bir ortak özelliği bu riski ciddi biçimde azalttı. Toplantılarımıza katılan kişilerin tümü öncelikle kendi ülkesinde görülen eksikler ve yanlışlıklar üzerinden tabiri caizse özeleştirel bir tonda konuşmakta, karşısındakini ise yargılamadan ve anlamaya dönük bir çaba içerisinde dinlemeye özen göstermekteydi. Bu duyarlılığın bizi savunmacı ve ötekileştirmeci yaklaşımlara düşme riskinden kurtardığını düşünüyorum. İstanbul’daki ilk toplantıyı tamamladığımızda, Tarih Vakfı’ndan çok farklı meselelerle uğraşıyormuşuz gibi görünsek de aslında aynı sorunsalla uğraştığımız konusunda hem fikir olarak ayrıldığımızı düşünüyorum. Hazırladığımız tarama raporunun ana fikri de bu temel uzlaşıya dayanıyordu.

‘Ermenistan Ve Türkiye İçin Alternatif Tarih Eğitimi Modülleri’ adlı kitabın önsözünde şöyle bir ifade var: “İki ülkedeki öğrencilerin de öğrenci merkezli, etkinlik temelli ve ’sıra dışı’, ‘küresel’ konulara da eğilen bir tarih bir tarih eğitimini tercih ettiği ortaya çıktı.” Türkiye ve Ermenistan’da öğrencilerle yapılan toplantılarla ilgili olarak kullanılan bu ifadeyi açar mısınız? Özellikle ‘sıra dışı’ ve ‘küresel’ ifadeleri dikkatimi çekti? Her iki ülkede de öğrencilerin çoğunluğu milliyetçi tarih yazımından şikâyetçiler mi? 
Tabii bu tür ifadeler kullanırken dikkatli olmak gerekiyor. “Türkiye ve Ermenistan arasında tarihi konuşurken yaşanacak için hiçbir sorun yoktur” gibi bir sonuca ulaşmak gerçekçi olmaz. Aslında bizim bu konularda konuşurken kendi çevremizde bulunan ve araştırmaya dâhil edebildiğimiz öğrencileri merkeze alan bir söylem geliştirdiğimiz unutulmamalı. Tarih derslerinin her iki ülkede devlet tarafından ele alınışı ya da ders kitaplarında yer alan söylemler söz konusu olduğunda daha genel değerlendirmeler yapmak mümkün. Ama onun dışında ‘alternatif’ diyebileceğimiz ‘resmi söylem ve uygulamalar dışında kalan’ çalışmaların geniş kitlelere yayıldığını ve elimizde Türkiye ya da Ermenistan toplumlarına dönük genellemeler yapabilecek veriler olduğunu söyleyemeyiz. Ama başka bir şeyden bahsedebiliriz. Bu projede ve paralellik gösteren bazı Tarih Vakfı projelerinde yıllardır İstanbul ve Ankara merkezli pek çok orta öğretim kurumundan öğrenci ile çalışma şansı yakaladım.  Gençlerin biz yetişkinlerce tabu olarak görülen pek çok tarihsel konuyu, gerekli ortam ve materyaller sağlandığı takdirde, çatışmacılıktan uzak barışçıl bir perspektifle derinlemesine tartışabildiklerine sayısız kere şahitlik ettim. Burada öğretmenlere ve her kademeden farklı görevlere sahip eğitimcilere, dünya ve ülke sorunlarına barışçıl perspektiften yaklaşacak gençler yetiştirmek için öğrencileri bu tür diyalog ortamlarında bir araya getirmek gibi bir görev düşüyor. Ben bunun gelecekte toplumsal barışın sağlanmasına yönelik önemli tohumlar ekeceğine inanıyorum.

Hazırlanan tarih eğitimi modüllerinin kullanımıyla ilgili bir gelişme var mı? Türkiye ya da Ermenistan’da bu modülleri kullanan ya da kullanmayı öngören eğitimciler ya da kurumlar var mı? 
Bu projenin bir sonraki aşaması tümüyle bu hedefe yönelik olacak. Bu konuda diğer bazı STK’lar ile iletişim halindeyiz. Daha önce de belirttiğim gibi birer taslak halindeki bu modüller yakın gelecekte öğretmenler ve öğrenciler tarafından aktif biçimde kullanıldığında tamamlanmış olacak. Tarih Vakfı içerisinde çalışan bir grup olarak bu konuda işbirliği arayışı içerisindeyiz.

Türkiye ve Ermenistan arasında 1990’lardan bu yana diplomatik ilişkinin olmaması çalışmanızı nasıl etkiledi? 
Devlet görevlisi değilseniz Ermenistan’a giriş çıkışta hiçbir sorun yaşamıyorsunuz. Direkt uçuşlar bir süredir var biliyorsunuz. Erivan’da Türkiye’den geldiğimiz için hiçbir düşmanca tavırla karşılaşmadık. Ne gümrükten geçerken ne de şehirde dolaşırken hiçbir olumsuz olay yaşamadık. Kendimizi gerçekten rahat hissettik. Sadece yeşil pasaport taşıyan bir arkadaşımız oradaki toplantılardan birisine katılamadı. Yaşadığımız tek olumsuz olay buydu. Tabii her iki ziyaretimizde de şehirle bu kadar misafirperverce ve dostça bir karşılaşma yaşamamızda 2017’deki ilk toplantımızda Ermenistanlı dostlarımızla kaynaşmamızın da büyük rolü olmuştur. Tüm bu çalışmalar süresince dostluk ve samimiyet her zaman belirleyici oldu.

Her iki ülkenin de eğitim, kültür bakanlıkları gibi resmi kurumlarından bu çalışmayla ilgili olumlu, olumsuz tepkiler aldınız mı?

Bu başlangıçta tümüyle sivil bir girişimdi. Her iki ülkeden de resmi görevler alan hiç kimse dâhil edilmemişti projeye. Ancak bu uzun bir süreçti ve zaman içinde Ermenistan’da önemli politik gelişmeler yaşandı. Sonuçta bazı arkadaşlarımız yeni dönemde resmi görevlere gelme fırsatları buldular. O bakımdan Ermenistan ayağında bu tür faaliyetlerin resmi kurumlardan destek alma şansı daha güçlü olabilir ilerleyen günlerde. Ama Türkiye ayağı için böyle bir durum söz konusu değil, Tarih Vakfı çatısı altında bir araya gelmiş akademisyen ve özel okul öğretmenlerinden oluşan bir grubun iradesiyle sürüyor buradaki çalışmalar. Şu aşamada resmi kurumların olumlu ya da olumsuz anlamda çalışmalarımıza ilgi gösterdiğini söyleyemeyiz.

Fırat Güllü

Türkiyeli ve Ermenistanlı tarihçiler ile tarih öğretmenleri arasında kurulan bu işbirliği önümüzdeki dönemde nasıl devam edecek? Neler yapılması öngörülüyor? 
Henüz tartışmalar devam ediyor. Sonuçta başlangıç aşamasında gerçekleştirmeyi hedef olarak önümüze koyduğumuz konulardan birisi Türkiye ve Ermenistan arasında öğretmenlerin alternatif eğitim yolları üzerine ortak fikirler geliştirecekleri bir ağ inşa etmekti. Bu iki yıl içinde bu konuda önemli bir adım atıldığı kanaatindeyim. Şimdi ihtiyacımız olan şey,  kuramsal tartışmalardan ziyade alanda pratikler üzerinden yürüyecek çalışmalar. Ağın genişlemesi, daha fazla öğretmenin bir araya gelmesi, öğrencilerin ortak etkinlikler düzenleme şansı elde etmesi söz konusu olabilirse bu çalışma asıl o zaman gerçek amacına ulaşacaktır.


Fırat Güllü kimdir?
Fırat Güllü, tarih alanında lisans eğitimi aldı ve Boğaziçi Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü’nde yüksek lisans yaptı. Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları (BÜO) bünyesinde yıllarca oyunculuk, eğitmenlik ve yönetmenlik gibi etkinliklerde bulunmanın yanı sıra Tiyatro Boğaziçi’nin de (TB) çeşitli oyunlarında rol aldı. Mimesis Tiyatro Çeviri Araştırma Dergisi’nde çeşitli çeviri ve yazıları yayımlandı. Hâlâ Boğaziçi Gösteri Sanatları Top luluğu (BGST) ve Mimesis yayın kurulu üyesidir.  2008’de Osmanlı gösteri sanatı tarihi üzerine çalışmalarını ‘Vartovyan Kumpanyası ve Yeni Osmanlılar’ başlığıyla yayımladı. Konstantin Stanislavski’nin yazdığı Bir Rol Yaratmak , Augusto Boal’un yazdığı Arzu Gökkuşağı ve Kevork B. Bardakjian’ın yazdığı ‘Sivri Dilli Dâhi: Hagop Baronyan’ın Siyasi ve Toplumsal Hicvi’ kitaplarının çevirmenlerindendir. Aynı zamanda Tarih Vakfı üyesi ve vakıf tarafından  yayımlanan Toplumsal Tarih dergisinin yayın kurulu üyesidir. Özel bir lisede tarih öğretmeni ve yönetici olarak çalışmaktadır.  

Kategoriler

Dosya


Yazar Hakkında

1967 İstanbul doğumlu. Agos yazı işleri müdürü ve kitap eki Kirk'in editörü; güncel politika, dini akımlar, tarihle ilgili güncel tartışmalar ve yeni çıkan kitaplar hakkında haberler yapıyor.