OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Karabağ

Türkiye’de malum, olumsuz bir fiilin öznesi ‘Ermeniler’ olarak belirtilince başka bir şeye gerek kalmıyor, orada söyleneni büyük bir kitle sorgusuz sualsiz kabul ediyor. Karabağ’da son çatışmaların patlak verdiği anda da böyle oldu. “Ermeniler saldırdı” denince kimse “Gerçekten ne oldu?” diye sorma gereği duymadı.

Karabağ ihtilafı bir uzmanlık konusu. Daha önceki tarihi bir kenara koysak bile –ki meseleyi anlamak istiyorsak koyamayız– son otuz yıllık süreci iyi takip etmiş olmak gerekir. Böyle bir uzman değilim, onun için bu konuda iddialı analizler yapmamaya, büyük sonuçlar çıkarmamaya çalışırım. Bu yazıda da, yaşanan ölümler yetmezmiş gibi genişleme riski taşıyan bu ihtilaf hakkında genel gözlem ve temennilerimi paylaşacağım.  

Her şeyden önce, tüm silahlı çatışmalarda olduğu gibi, sivillerin zarar görmemesi herkesin önceliği olmalı. Bu gibi zamanlarda böyle şeyler söylemenin naif göründüğünün farkındayım ama bu gibi temel doğruları kaybetmemek lazım. Sivillere, yerleşim yerlerine yapılan/yapılacak saldırıların kimse için bir özrü veya bahanesi yok. Sivil yerleşim yerlerine saldıranlar her kim olursa olsun savaş suçlusudur. 

Türkiye’de malum, olumsuz bir fiilin öznesi ‘Ermeniler’ olarak belirtilince başka bir şeye gerek kalmıyor, orada söyleneni büyük bir kitle sorgusuz sualsiz kabul ediyor. Karabağ’da son çatışmaların patlak verdiği anda da böyle oldu. “Ermeniler saldırdı” denince kimse “Gerçekten ne oldu?” diye sorma gereği duymadı. “Mevcut durumda Ermeniler bu sorunu kızıştırmak mı ister, uyutmak mı?” gibi basit mantık soruları dahi sorulmadı. Türkiye medyası, muhalefeti (HDP hariç) aynı kayığa binmeye zaten hazırdı ve bindi. Ermenistan’ın şu durumda ilk harekete geçen taraf olması, olayın mantığına aykırı. Karabağ’da önümüzdeki kırk yıl tek bir kurşun atılmasa, bu Ermenistan’ın isteyeceği bir şeydir. Zaten, uluslararası medyayı biraz takip eden biri Türkiye’de söylenmeyenleri, son çatışmaların nasıl başladığını hemen görür. “Azerbaycan’ın artık tahammülü kalmadı, mevcut durumun böyle devam etmesine izin veremezdi, onun için askerî harekâtı başlattı” demek başka bir şeydir, ayrıca tartışılır ama en azından daha dürüstçe olur. 

Bir de Ermenilerin işgal altında tuttuğu topraklar meselesi var. Evet, Ermeniler Azerbaycan topraklarının bir kısmını 30 senedir işgal altında tutuyor ama Karabağ bunlardan biri değil. Kimileri bilerek, kimileri ezberi tekrarladıkları için Ermeniler dışarıdan gelip Karabağ’ı işgal etmiş gibi konuşuyorlar. 1990’ların başında çatışmalar patlak verdiğinde Karabağ nüfusunun kahir ekseriyeti Ermenilerden oluşuyordu. Bütün mesele de zaten onların Bakü’nün idaresi altında olmak istememelerinden çıktı. Azerbaycan’da demokratik bir siyasi düzen olsaydı Karabağ Ermenileri Bakü’ye bağlı olmayı sorun etmezlerdi diyemeyiz ama Azerbaycan’da gene otuz küsur yıldır süren Aliyev diktatörlüğünün insanın bağlı olmak isteyeceği türden bir rejim olmadığı ve bunun Karabağlı Ermenilere fazladan bir motivasyon verdiği, sanırım söylenebilir. 

Öte yandan, çatışmalar başlamadan birkaç hafta evvel Paşinyan’ın “Karabağ Ermenistan’dır” mealinde ifadelerde bulunduğu söyleniyor. Ben kendim onun ağzından bu sözleri duymadım ama doğruysa, böyle bir sorunun içinde bulunduğu hâl göz önüne alındığında, başbakan konumundaki kişinin ağzından çıkmaması gereken, sorumsuz ifadeler. 
Gördüğüm kadarıyla bazı Ermenilerde yanlış bir beklenti var. 19. yüzyılda dahi Hıristiyanlık motivasyonuyla Ermenilerin katledilmesine müdahil olmayan Batı/Avrupa, bu gibi bir motivasyonla bugün hiç müdahil olmaz. Ne 19. yüzyılda öyle ‘Hıristiyan bir Avrupa’ vardı, ne bugün var. Onun için, ‘ortak Hıristiyan kimliği’ne fazla bel bağlamak doğru olmaz. Doğrudan müdahil olacaklarını tahmin etmiyorum ama olurlarsa da bunun sebebi Hıristiyanlık olmayacak. 

Geride bıraktığımız 12 gün boyunca iki tarafın toplam insan kaybı, tarafların açıklamalarını yarıya bile bölsek, dile kolay, bini geçti. Kim bilir kaç aileyi yaktı geçti. Onları hiçbir şey geri getirmeyecek ama bunlara yeni ölümlerin eklenmesi engellenebilir. Bu savaş hemen durmalı. Şu 12 günde Azerbaycan’ın statükoyu askerî yöntemlerle değiştirmenin maliyetinin çok yüksek ve acı olduğunu; Ermenistan’ın ise statükonun ülkenin refahı, istikrarı için atmaya çok ihtiyacı olduğu siyasi, iktisadi ve sosyal adımları atması, beklenen atılımı yapması için uygun bir zemin olmadığını anladığını umalım. Yoksa bu sorun henüz doğmamış çocukların hayatını dahi ipotek altına almaya devam edecek. Taraflar, acilen ve uzlaşma yolunda ciddi bir iradeyle müzakere masasına dönmeliler. Gönüllerden geçenin ne olduğu bir tarafa, öyle görülüyor ki, taraflar tam bağımsızlık ile tam bağımlılık arasında bir üçüncü yer bulmak zorundalar. Üçüncü taraflar da, Türkiye’nin yaptığı gibi yangına benzin dökmek yerine, Ermenistan ve Azerbaycan’ı alternatif çözüm yolları bulma yönünde teşvik etmeli. 

Türkiye’nin bu sorunla ilgili içteki durumuna dair bir sözle bitirelim. Ermeni olsun veya olmasın, hiçbir Türkiye vatandaşı, Karabağ konusunda devleti yönetenlerin veya çoğunluğun bakış açısını benimsemek zorunda değildir. Herkes farklı düşünebilir. Farklı düşünenleri milliyetçi hezeyanların hedefi haline getirmek yanlıştır, baskıdır, zalimliktir.