Benim güzel baldızlarım / lensler konuşabilseydi

Fotoğrafçı Berge Arabian, Agos'un kültür sanat sayfalarında kaleme aldığı 'lensler konuşabilseydi' başlıklı köşesinde, çektiği fotoğrafların hikâyelerini anlatıyor.

Karımla evlenerek, hiçbir çaba sarf etmeden baba olduğum gibi (eşimin önceki evliliğinden bir kızı var), sekiz baldız, bir kayınpeder, iki de kayınbirader sahibi oldum. Annem ve babam ben evlenmeden birkaç yıl önce ölmüştü, bir ağabeyim Ermenistan’a taşınmıştı, öbürü Kanada’da yaşıyordu, kız kardeşim ise Fransa’da, mutlu bir evlilik hayatı sürüyordu. Hayatımın aşkı ve onun kızı dışında kimsem yoktu. Onlar uğruna, her şeye sıfırdan başlamak üzere, ne bir akrabamın ne de arkadaşımın olduğu bu kadim şehre taşındım. Evlenmiş ve bir anda kocaman bir aileye dahil olmuştum.

Ailenin tüm fertlerini bir arada ilk kez o gün görecek, bazılarıyla o gün tanışacaktım. Bazıları İngiltere’den, Kanada’dan, bazıları da Dalaman ve Ortaca’dan gelmişti. Onlar da uzun yıllardır bu şekilde bir araya gelmemişlerdi. Herkes mutluluğun doruğundaydı ama ben stresliydim. Bazı baldızlarım beni ilk olarak o gün görecekti. Nihayet tanıştık. Kötü bir şey olmadı; tersine, onların bir arada olmaktan duydukları keyif benim de içimi ısıttı.

Birlikte geçirdiğimiz o ilk akşamı hiç unutmayacağım. Durup onları izlemek bile çok güzeldi. Kahkahalar, şakalaşmalar gece boyu sürdü. Kız kardeşlerin birlikte hazırladığı akşam yemeğinin ardından kayınbabam şarkı söylemeye başladı, diğerleri de ona katıldı. Kısa bir süre sonra biri bilgisayardan müzik açtı ve yavaş yavaş, hemen herkes dansa kalktı. Yeni ailemin fotoğraflarını o âna dek çekmiştim zaten ama dans esnasında da çekmekten kendimi alamadım. Birbirine sevgi duyan insanların birlikte eğlenmesini izlenmek beni her zaman o insanlar kadar mutlu eder; böyle durumlarda fotoğraf çekmeye de bayılırım. Böylece, ben elimde fotoğraf makinemle, onlar da danslarıyla, yüz yüze, birbirimize her şeyi anlattık; artık aile olmuştuk. İlk yıllarda baldızlarımı sık görürdüm.

Çeşitli vesilelerle, o ilk akşam olduğu gibi, birçok kez bir araya gelindi. Evimizin kapısı her zaman açıktı; sık sık, iki-üç baldızım uğrar, gece bizde kalırlardı. Birlikte hazırlanıp yenen akşam yemekleri; dedikodu, aile hikâyeleri, çok uzakta kalmış gençlik yıllarında yaptıkları kaçamaklara dair anekdotlar eşliğinde art arda içilen çaylar... Sohbet kimi zaman şarkı faslıyla sona ererdi. Hep birlikte söylerler, söylerken bazen halaya da dururlardı. Ne güzel olurdu o geceler! Beylikdüzü’ndeki evimize, onlar gittikten sonra da günlerce süren bir sıcaklık yayılırdı.

Ama son birkaç yıl içinde, bir şekilde her şey değişti. Biz Beylikdüzü’nden taşındık, baldızlarımdan bazıları evlerini satıp Ortaca’ya taşındı, bazıları da Avrupa’ya gitti. Bazen eşime “Güzel günlerdi, evimiz her zaman kadınlarımızla doluydu” diyor, o zamanları büyük bir hüzünle özlüyorum.

İngilizceden çeviren: Altuğ Yılmaz