YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Bahar geliyor ama kış uzun sürecek

Tüm bu fiyat artışları yetmezmiş gibi, bankalarda tasarrufu ol(a)mayanlar, tasarrufu olanların getirilerini ceplerinden ödüyor. Bunu da iktidar bize büyük bir buluşmuş gibi, ‘kur korumalı mevduat hesabı’ uygulamasıyla pazarlıyor.

Her güne yeni bir zam haberiyle uyanıyoruz. Son olarak benzin ve motorine zam geldi, böylece benzinin litresi 20 TL’ye yaklaşırken, motorinin litresi ise 22 TL’yi geçti. 

Bu arada Et ve Süt Kurumu kırmızı ete zam yaptı; 1 kg kıymanın kilosu 56 TL’den 83 TL’ye, 1 kg kuşbaşının fiyatı da 62,50 TL’den 92 TL’ye yükseldi. Dünya Gazetesi’ne konuşan Türkiye Kasaplar Federasyonu Başkanı Fazlı Yalçındağ, sadece kırmızı ete değil, her şeye zam geldiğine dikkat çekerek “Fiyatların nereye kadar yükseleceğini bilmiyoruz. Vatandaşın satın alma gücünün de bir sınırı var. Bu sınır aşıldı gibi geliyor bana. Biz asla bir fiyat artışı düşüncesi içinde değiliz. Durum sıkıntılı ve önümüz karanlık” dedi.

Elektrik ve doğalgaz faturaları zaten bütçeleri epey zorluyor. Üstelik Rusya’nın Ukrayna’yı işgali nedeniyle petrol fiyatlarındaki yükselişin Türkiye’yi daha da zorlayacağı belirtiliyor, uzmanlarca. Kira fiyatları zaten almış başını gitmiş durumda. 

Şeker ve ayçiçeği yağı fiyatlarındaki yükseliş malum. Ukrayna’daki savaşın ayrıca tarım üretimini de etkileyeceği konuşuluyor. Yaş meyve-sebze üreticileri ve ihracatçıları darboğaza sürüklenmiş durumda. Son üç aylık dönemde yapılan ihracatın bedelinin tahsil edilemediği, Rusya ve Ukrayna’ya ihraç edilmek üzere üretimi planlanan ve hasat zamanı gelen ürünlerin hasat edilemediği, raporlara yansıyor.

Biz vatandaş olarak bu krizi, üstelik faizin kasıtlı olarak düşük tutulduğu, bu yüzden de enflasyon ve dövizin sürekli yükseldiği bir ortamda yaşıyoruz. Gelinen noktayı isterseniz konunun uzmanına bırakalım. Eski Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez, ‘Kendime Yazılar’ başlıklı bloğunda 17 Mart’ta yayımlanan yazısında şu analizi yapıyor: 

“Döviz kuru arttıkça, üretimde kullanılan ithal girdilerin maliyeti yükseliyor. Bu artış ister istemez satış fiyatlarına yansıyor ve enflasyonu besliyor. Bu kez kurların ve enflasyonun daha fazla yükselmemesi için başka araçlar devreye sokuluyor: (1) Sürekli döviz satışı yapılarak döviz kuru sabit tutulmaya çalışılıyor. Bu uygulama Merkez Bankası rezervlerinin erimesine ve eksiye geçmesine neden oluyor. (2) Döviz talebini düşürmek için bankalara alış ve satış kurları arasında açık fark olması yolunda telkinler yapılıyor. (3) Döviz satışlarında komisyon uygulaması yoluyla dövize talep baskı altına alınıyor. (4) Mevduat korumalı kur hesapları devreye sokularak faize ek olarak (adına faiz denmeyen ama aslında faiz olan) kur farkı ödemesi yapılıyor. Bu uygulama yalnız döviz hesaplarına değil Türk Lirası hesaplara da yayılıyor ve böylece aslında Türk Lirası olarak duran hesaplara da bir çeşit dövize endeksleme sağlanmış oluyor. Böylece bankaların ödeyip tasarruf sahibine yansıtmaları gereken faizin bir bölümü Hazine’ce üstleniliyor. Hazine’ce üstlenme demek tasarrufu olmayanların da ödediği vergilerle tasarruflarını dövize endekslemiş olanlara ek ödeme yapılması demek. Faizi yanlış belirleyince kur yükseliyor, kur yükselince ithal girdi maliyetleri artıyor, maliyet artışı fiyatlara yansıyor ve enflasyon yükseliyor. O aşamada faizi artırmayınca bu kez başka yanlış adımlar atılıyor ve her yanlış halka birbirine eklenerek bir yanlışlar zincirine dönüşüyor.”

Durum gayet açık. Yani tüm bu fiyat artışları yetmezmiş gibi, bankalarda tasarrufu ol(a)mayanlar, tasarrufu olanların getirilerini ceplerinden ödüyor. Bunu da iktidar bize büyük bir buluşmuş gibi, ‘kur korumalı mevduat hesabı’ uygulamasıyla pazarlıyor. İktisatçı Mustafa Sönmez, Twitter’daki paylaşımında konuyu daha iyi anlamamız için bir ironiyle şunları yazıyor:

“22 Aralık’ta 100,000 TL’mi kur korumalı mevduata yatırdım. Dolar 12.34 TL idi. 3 ay doldu. Yarın dolar 14.80 olursa 3 ayda %20 verim. Yani 120.000 dönecek.
20 binin 4 binini banka ödeyecek, kalan 16 bini Nebati’den yani Hazine’den .
Yani vergi mükellefi sizden. Helal edin.”

Özetle, ekonomi her yerden tel tel dökülüyor. Fatura her zaman olduğu gibi çalışanlara, yoksullara çıkıyor. Bir veri daha paylaşalım: Türkiye Kamu-Sen Araştırma Geliştirme Merkezi, 2022 Ocak ayına ait asgari geçim endeksini açıkladı. Türkiye İstatistik Kurumu’ndan alınan Ocak 2022 fiyatlarına göre yapılan araştırmada, çalışan tek kişinin yoksulluk sınırı 5 bin 584 lira olarak hesaplandı. Çalışan tek kişinin açlık sınırı ise bir önceki aya göre yüzde 15,60 oranında yükselerek 4 bin 433 lira oldu. Dört kişilik bir ailenin asgari geçim haddi ise 11 bin 898 lira olarak belirlendi.

Bu ortam içinde, iktidarın gündeminde seçim yasasının değiştirmek var. Küçük partilerin TBMM’ye girmesini zorlaştıracak bu değişiklikle AKP-MHP İttifakı belli ki yaklaşan seçimler için kendi açısından önlem almaya çalışıyor. 
Mart ayının sonuna geldik. Yani artık baharı bekliyoruz. Ancak bu kış uzun sürecek gibi.