İki Tedirginlik Bir Sükûnet: Bendeki Gavur Mahallesi

Tam sekiz sene önce bugünler. Ben geleli daha beş sene olmamıştı ama Diyarbakır’ın, Surp Giragos’un, Diyarbakırlı Ermenilerin son otuz yıldaki en güzel günü diyordu avludakiler. Ben de çocukluğumun bayramlarından birini izliyor gibi izliyordum avludaki koşuşturmayı.

Diyarbakır’da en tedirgin ve en huzurlu günü aynı mahallede, aynı sokakta yaşadım. Diyarbakır’daki ilk günlerimizde, ‘O mahalleye polis bile giremiyor’ denilerek girmememiz salık verilen bir mahalle idi. Ben ‘yabancı’ idim ama bu şehrin çocuğuydum da. Bana bir şey olmamalıydı, girebilmeliydim. Dedim ve girdim. Eşimi Eski Yoğurt Pazarı girişindeki okuluna bıraktım ve aşağıya doğru dolana dolana, bazalt taşlı duvarlara elimi sürterek yürüdüm. Tedirgindim. Sivil polis saçlarına benzeyen saçlarımdan ötürü üzerime dökülen meraklı bakışlar dışında kayda değer bir şey olmadı. Ben de yerleşmiş oldum.

Bu şehri tanımalıyım deyince karşıma Mıgırdiç Margosyan ve Şeyhmus Diken kitapları çıktı. Şeyhmus ağabeyin ‘Gittiler İşte’ kitabından gidenlerin izini sürdüm. Yerinden emin olmayan kesme taşların üzerinden yürüye yürüye ‘Galiba Samo’nun evi burası’ diye tahminlerde bulundum. Ne zaman Sur içinde yıkılmış, viran bir ev görsem ‘sende doğdum sende ölmek isterim ey vatanım. / eylerim arz-ı turabında gömülsün bu tenim’ diyen Naum Faik’i anımsadım. Gavur Mahallesi’nin sokaklarına her girdiğimde erkenden uyanmış Ermeni kadınların suladığı çiçeklerin ve mis gibi çöreklerinin kokusunu duydum, ya da bana öyle geldi. İyi ki Margosyan’ı bildim.

Diyarbakır’daki en huzurlu gün Surp Giragos’ta Paskalya kutladığımız gündü. Tam sekiz sene önce bugünler. Ben geleli daha beş sene olmamıştı ama Diyarbakır’ın, Surp Giragos’un, Diyarbakırlı Ermenilerin son otuz yıldaki en güzel günü diyordu avludakiler. Ben de çocukluğumun bayramlarından birini izliyor gibi izliyordum avludaki koşuşturmayı. Mekâna bir sekine inmiş, huzur her birimizin başının üstünde bir hale gibi asılıydı. Öyle hatırlıyorum.

Sonraki sene, o günlerde dört yaşını bitirmiş kızım Avzem’le gitmiştik, o da başka güzeldi ama ilkin hali başka. Avludaki masalardan birinde bir yandan güzelliği içimize çekiyor, diğer yandan yitirdiğimizin yerindeki boşluğun hacmini yeni yeni fark ediyorken, sevgili Silva Özyerli hislerime mikrofon uzatmış, bir Müslüman olarak yitirdiklerimizin vicdanımı yaralamasından dert yakınmıştım. Öyle hatırlıyorum.

Yerini, kıymetini anlamak
Margosyan Usta’yı kitaplarından, söyleşilerinden, hakkında yazılanlardan bildim. Bir toplantıda dinlediğim de oldu, fuarda kitabı imzalatıp sessiz sedasız uzaklaştığım da. Ama iki kelam etmedik, onu biliyorum. Bana ‘Hep şurada, nasıl olsa yarın da görürüz, rahatsız etmeyelim’ gibi geldi. Yazılarında naif bir amca ve görüntüsünde kendi halinde bir ihtiyardı. Ama Surp Giragos’un ayağa kalkmasında da Aras Yayınları’nın doğmasında da payını öğrendikçe onun hem Ermeniler için kıymetini anladım hem gözümde ve kalbimde bambaşka bir yeri oldu.

Hiç alışamadık
Sanki peşinden yürüyerek keşfettiğimiz ve sesiyle bildiğimiz mahallesi yıkılmadan, dört ayaklı minare artık Tahir Elçi’nin kahrolası bir tetikle aramızdan alındığı yer olarak bilinmeden bir gün önce, yine dolaştım o sokakları, kesme taşlar yine tekin değildi ve elde tüfek nöbet tutan gençlerin, çocukların arasından canımız şuramızda gezmiştim. Sonra ne Diyarbakır’ın eski tadı kaldı ne de onun. O sokağa gelip gelip Surg Giragos’a gidemeden dönmeye hiç alışamadık, o da alışamadı. Bundan beş sene önce, bugünlerde Diyarbakır’da bir toplantıda dinlemiştim onu. “Surp Giragos Kilisesi’nde yaşam yeniden inşa edildi birkaç yıl önce. Ama dün ‘rahmetli’ Gavur Mahallesi’ne gittim, her şey mahv û perişan olmuş, geriye hiçbir şey kalmamış. Bu yıkımı anlatmaya gücüm yetmiyor.” demişti.

Şimdi Mıgırdiç Margosyan’ı uğurluyoruz. Ötede özlediği, sevdiği, onu özleyen ve seven o kadar çok insan birikti ki, kendimiz için üzülsem de, onların yollara Ermeni kadınların sabah erken kalkıp suladığı güzel çiçeklerden, Surp Giragos’un avlusunda yediğimiz o nefis çöreklerden bir hoş geldin hazırladığını biliyorum. Margosyan herkes kadar değil, hepimizden daha alacaklı gitti, ektiği bütün tohumlar güzellikle yeşersin, ruhu şad olsun.

Kategoriler

Dosya


Yazar Hakkında