OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Tehdit küresel, karşı mücadelesi de küresel olmalı

Durum sadece Türkiye’ye de özgü değil. Örneğin, ABD’de göçmenlere, beyaz olmayanlara karşı düşmanlık ve nefrette yükseliş var. Sağcı, beyaz ırkçılar “great replacement” dedikleri Türkçe’ye “büyük yer değiştirme” olarak çevrilebilecek bir kavram uydurmuşlar, daha doğrusu Avrupa’da uydurulan kavramı iktibas etmişler. Geçen hafta New York eyaletinin Buffalo kentinde 10 kişinin katledildiği katliamda, katil saldırganı motive eden temel zihniyet de bu.

Bilmiyorum ben mi abartıyorum ama birçok yerde birçok şey kötüye gidiyor, bir felaketler, savaşlar çağının eşiğindeyiz gibi. Milliyetçilik, ayrımcılık, ırkçılık, ötekine karşı düşmanlık, şiddet, militarizm küresel olarak yükselişte. Önüne çıkan herşeyi yutacak bir dalga gibi kabarıyor. Toplumsal kesimler birbirine karşı bileniyor. Aklı başında, makul kesimler müdahale edemezse bu kadar biriken öfke ve nefret felaketlerin taşıyıcısı olabilir. Fakat asıl güçlük şurada ki, demokrat, özgürlükçü, insan hak ve özgürlüklerinden yana olan kesimler nefret politikaları karşısında hep bir adım geriden gelmek zorunda kalıyorlar çünkü nefretin alıcısı çok, algılaması kolay, kolay çözümler vadediyor. Bütün sorunların kaynağı olarak düşmanlaştırdığı bir kesimi işaret ediyor ve onların tasfiyesini vadediyor, “göçmenler gidecek, sorunlar bitecek”, diyor örneğin. Zor soruna kolay çözüm… Akıl, makuliyet, vicdan ise insanlardan emek talep ediyor, düşünmelerini istiyor, hiçbir toplumsal sorunun çözümünün hızlı ve kolay olmayacağını söylüyor ama insanlar daima kolayı seçiyor. Onun için de, ötekileştirici, düşmanlaştırıcı, ayrımcı söylemler daha çok alıcı buluyor.

Türkiye’de Zafer Partisi’nin son zamanlardaki yükselişini de bu kapsamda değerlendirebiliriz. Aslında işleri o kadar kolay ki. Her vesileyle Türklük üzerinden ajitasyon yap, birilerini hedef göster. Zaten, milliyetçilik pompalamasıyla yetişmiş 7’den 77’ye nesiller var. Toplum hazır sürülmüş tarla gibi ve de bereketli, bir nefret tohumu atsan bin veriyor. Bir yalan söylüyorlar veya çarpıtma yapıyorlar, katlanarak büyüyor, önünü almak zor oluyor. Bütün bunlar yüzünden de böyle hızlı bir yükseliş oluyor. Seçimlerde de kayda değer bir oy alması kimseyi şaşırtmasın.

Dediğimiz gibi bu durum sadece Türkiye’ye de özgü değil. Örneğin, ABD’de göçmenlere, beyaz olmayanlara karşı düşmanlık ve nefrette yükseliş var. Sağcı, beyaz ırkçılar “great replacement” dedikleri Türkçe’ye “büyük yer değiştirme” olarak çevrilebilecek bir kavram uydurmuşlar, daha doğrusu Avrupa’da uydurulan kavramı iktibas etmişler. Terim, Fransalı yazar Renaud Camus’nün 2011’de bastığı, “Le Grand Remplacement” başlıklı kitaptan kaynaklanıyormuş.  

Geçen hafta New York eyaletinin Buffalo kentinde 10 kişinin katledildiği katliamda, katil saldırganı motive eden temel zihniyet de bu. Temel olarak, Türkiye’deki Özdağgiller, “millet-i hakimeciler” ne söylüyorsa onu söylüyorlar. Yani, Avrupa ve Amerika’da beyazları etkisizleştirmek, çoğunluk hallerine son vermek üzere bir planın yürürlüğe konduğunu ileri sürüyorlar. Bir yanda güler misin ağlar mısın misali ama bir yandan da böyle komplo teorilerinin olmazsa olmazı kabilinden, kimileri bu planın arkasında Yahudiler olduğunu ileri sürüyor. İpe sapa gelmez bir saçmalık ama alıcı buluyor ve hızla yayılıyor. Suçladıkları bir diğer kesim de, bu gidişatın destekçisi olan sol-liberaller, Amerika’da Demokratlar. Hatırlarsanız, benzer ideolojideki bir katliamcı 2011’de Norveç’te sol bir grubun gençlik kampını hedef almış ve bunu “çokkültürlülüğü savunanları önlemek” gerekçesiyle “açıklamıştı”. Gördüğünüz gibi yarılma küresel çapta ve aynı, en azından çok benzer hatlar boyunca yaşanıyor.  

“Büyük yer değiştirme”cilerin gerekçeleri de size yabancı gelmeyecek. Bu planın temel ayaklarından birinin beyaz olmayanların Avrupa ve ABD’ye göçü olduğunu, bu göç dalgası yüzünden beyazların azınlığa düşeceğini söylüyorlar; ve tabii bu tür zihniyetlerin her zaman ileri sürdüğü gibi doğum oranlarını da işin içine katıyorlar. Beyazlar bir-iki çocuk sahibi olurken, diğerlerinin “çok fazla” çocuk yaptıklarını söylüyorlar. 

Başta da söylediğim gibi ne Türkiye’de, ne ABD’de ne de başka yerde bu akımlarla mücadele etmek kolay. Yapılabilecek asgari şey, doğruları tekrar tekrar ifade etmektir. Örneğin, “çoğunluğu kaybetme korkusu”. Halbuki, bir toplumda esas mesele hangi etnik, dini, ırki grubun çoğunluk olduğu olmamalıdır; kimin çoğunluk olduğunun önemli olmadığı bir siyasi ve toplumsal düzen kurabilmek olmalıdır.