OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Vakıf seçimleri: Bir ara formül

Seçimleri bir an evvel yapma isteğini anlıyor ve aslında bu isteğe katılıyorum. Dolayısıyla, bu seçim sürecinin işlemesi gerektiğini de kabul ederim. Fakat, farklı motivasyonlarla da olsa Ermeni toplumu içinden bu yönetmeliğe, dolayısıyla seçim sürecine karşı yürütmeyi durdurma isteğiyle dava hatta davalar açılması çok büyük bir olasılıktır ve şaşırtıcı olmayacaktır. Bense, geçen hafta da söylediğim gibi, bir ara formül öneriyorum.

Seçim katarı tekerlek döndürdü. Bu tabii ki bir açıdan olumlu bir şey, zira vakıf yönetim kurulu seçimlerini yapamamanın sakıncalarını yıllardır anlatıyoruz. Öte yandan, idarenin ve Ermeni toplumu içindeki bazı kimselerin yarattığı tipik bir durumla karşı karşıyayız. Buna Türkçede “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” deniyor. Aynı patrik seçimlerinde olduğu gibi vakıf seçimlerinde de bu duruma geldik, daha doğrusu getirildik. Patrik seçimlerini de uzun süre engellediler, sonra önümüze sakıncalı bir seçim yönetmeliği koydular, Ermeni toplumunun içinden ve dışından “Bunu kabul etmezsek/etmezseniz, bir on sene daha patrik seçemeyiz/seçemezsiniz” sözü yayıldı. Nitekim, patrik seçimi daha fazla gecikmesin diye o yönetmelik sineye çekildi.

Bugün vakıf seçimlerinde yaşadığımız da birebir aynısıdır. Dokuz sene yönetmelik yapmayarak seçimi engellediler. Aslında seçim yapılabilir veya dava yoluna gidilebilirdi ama bizim yöneticilerimiz de, kimi çıkarına geldiğinden, kimi pısırıklığından veya “Şimdi kim uğraşacak davayla mavayla” diyerek seçimsizliğe tav oldular. Derken, dokuz seneden sonra önümüze gene bazı önemli sakıncaları olan seçim yönetmeliği geldi ve gene aynı şey söyleniyor: “Buna itiraz edersek vakıf seçimlerini yapamayız.” 

Seçimleri bir an evvel yapma isteğini anlıyor ve aslında bu isteğe katılıyorum. Dolayısıyla, bu seçim sürecinin işlemesi gerektiğini de kabul ederim. Fakat, farklı motivasyonlarla da olsa Ermeni toplumu içinden bu yönetmeliğe, dolayısıyla seçim sürecine karşı yürütmeyi durdurma isteğiyle dava hatta davalar açılması çok büyük bir olasılıktır ve şaşırtıcı olmayacaktır. Bense, geçen hafta da söylediğim gibi, bir ara formül öneriyorum. Bizim bu seçimleri yapmamız ama bu yönetmeliğin sakıncalı yönlerini ve bunlara itirazımızı da kayda geçirmemiz lazım. Aksi takdirde “Madem yanlış tarafları vardı, neden belirtmediniz?” denebilir. Ayrıca, yalnız bugünü düşünmeyelim. Bu işin gelecek kuşakları var. Konunun mahiyetine, yönetmeliğe verilen tepkilere dair de onlara veri bırakmak bizim ve bugün işbaşında olanların sorumluluğudur. 

Kurban Bayramı sonrasında VGM ile azınlık vakıfları arasında bir toplantı olacağı söyleniyor. Bu rahatsızlık ve itirazlar orada da sözlü olarak dile getirilebilir, getirilmelidir, getirilecektir de. Fakat idarecilerin ve hukukçuların çok iyi bildiği gibi, bürokraside ve yargıda işler sözlü değil yazılı olarak yürür. Resmî belge hâline dökülmedikçe, konuşulanlar suya yazı yazmaktır. Devlette bir makamda oturanlar o makamda belli bir süreliğine bulunur ve onun size, bana, ona sözlü ifadeleri, hatta verdiği sözler ondan sonra geleni bağlamaz ama yazılı belge bağlar, en azından hukuk devleti olma iddiası olan bir devlette. Gelin görün ki, bizim yöneticilerimizde “Filanca yetkili bana şöyle söyledi, o iş hallolacak” ifadesi ve yaklaşımı çok yaygındır. Ayrıca, dediğim gibi, sizden sonrakilere de somut bir belge, somut bir veri bırakmak zorundasınız. Velhasıl, VGM’ye, başta yetki belgesi olmak üzere yönetmelikteki sakıncalı ve eksik yönleri, bunlara itirazları, itirazların gerekçelerini ve değişiklik talebini ifade eden, vakıfların tümünün değilse bile bir kısmının imzasıyla resmî bir dilekçe vermek gerekiyor. Dikkate alınırsa ne âlâ; alınmazsa ilerideki idari ve adli süreçlerde “Kurumlarımız ve yöneticilerimiz o zaman da bu yanlışlık ve eksiklikleri dile getirmişlerdi” deme imkânı olur ve daha sonra izlenecek süreçlerde veri olarak kullanılır. Yoksa, hiç itirazsız seçimleri yapmak, yönetmeliğin daha sonra değiştirilmesini zorlaştırabilir. 

Bunu yapmak, seçim çalışmalarını sürdürmeye engel değil. Bir yandan böyle bir dilekçe kaleme alıp resmî kanaldan iletebilirsiniz, bir yandan da seçim heyetleri, seçmen listeleri oluşturmak gibi seçim çalışmalarına devam edebilirsiniz. Bu, yönetici sorumluluğunun bir gereğidir. Bu yönetmelikteki eksiklik ve sakıncaları resmî yazıyla bildirmemek, yöneticilik görevini ihmal etmek olacaktır. Bunu yapmakta korkulacak, çekinilecek bir şey de yok. Altı üstü bir dilekçe verilecek. Vakıflar, ERVAB toplantısında hukuki yola başvurmamaya karar vermişler ama zaten benim dediğim de hukuki bir süreç değil. O, ayrı bir tartışma konusu. 

Bakın, Vakıflar Meclisi’nde cemaat vakıflarını temsil eden Can Ustabaşı, çıkan yönetmelikte yanlışlıklar, eksiklikler olduğunu açıkça söylüyor. Böyle bir bildirim için onunla da istişare edilebilir. Diğer topluluklarla da ortak bir girişim zemini aranabilir ama orada başka bir zorluk çıkıyor karşımıza: ‘Cemaat vakıfları’ adı altında farklı toplulukları aynı düzenlemeye uydurmaya çalışmak. Bu biraz da ‘Türk-Müslüman değilse hepsi bir’ yaklaşımından kaynaklanıyor. Hâlbuki ‘cemaat vakfı’ kategorisi altında Ermeni, Rum, Yahudi, Süryani vb., toplumsal gerçeklikleri ve ihtiyaçları farklı topluluklar bir araya getiriliyor. Dolayısıyla, bunların hepsini bir yönetmelikte birleştirmek sorun olabiliyor; birinin istediği bir şey öteki için gereksiz hatta zararlı olabiliyor. Dolayısıyla, bu gruplar için ayrı ayrı yönetmelikler yapmak veya tek bir yönetmelik olacaksa her grubu ayrı ayrı bölümlerde ele almak da olası çözümler içinde düşünülmelidir.