OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Yaşlılık

Her çağın yaşlılığı (o manada çocukluğu, gençliği de) ve yaşattığı tecrübeler aynı değil. Bu söylediğim yalnız teknolojik ve tıbbi imkanlarla sınırlı olan bir durum da değil. Çağa göre değişim gösteren zihniyet, kültür ve onlar vasıtasıyla toplumda yaşlıya ve yaşlılığa olan bakış da en az onlar kadar etkilidir. Bunlar, yani teknoloji, tıptaki gelişmeler ve kültür hepsi içiçe geçmiş biçimde ilerler.

Bir sene daha geçti. Her yılbaşında, daha doğrusu her yıl sonunda yaptığımız gibi bir “zaman muhasebesi” yapalım, dertleşelim. Malum, yıldönümleri, doğumgünleri, yıl sonları bunları yapmanın alışkanlık olduğu zamanlar.

Sanırım senelerin belli bir yaştan sonra insanda daha hızlı akıyormuş izlenimi bıraktığı doğru.  Artık ben de genç değilim, orta yaşlıyım ve bence orta yaş, hem geçmiş zamanın bir daha dönmemek üzere geçtiğini hem de önünde seni bekleyenin binbir derdiyle yaşlılık olduğunu kabullenme yükü yüzünden hayli zor bir dönem. Kanımca ergenlik yanında “çocuk oyuncağı” kalır. 

Tabii, herkesin orta yaşı ve yaşlılığı aynı derecede zor geçmez. Daha iyimserler bu dönemi psikolojik olarak daha rahat geçirebilirler ama bunu kabullenmek de kolay değil. Kişinin karakteri etkili olduğu gibi kişinin toplumsal sınıfı da son derece etkili bir belirleyendir. Zenginin yaşlılığıyla fakirin yaşlılığı bir olmaz. İkisi de zor olabilir ama fakirin yaşlılığı bariz sebeplerden dolayı çok daha zordur. Bir de tabii yaşadığınız çağ var. Her çağın yaşlılığı (o manada çocukluğu, gençliği de) ve yaşattığı tecrübeler aynı değil. Bu söylediğim yalnız teknolojik ve tıbbi imkanlarla sınırlı olan bir durum da değil. Çağa göre değişim gösteren zihniyet, kültür ve onlar vasıtasıyla toplumda yaşlıya ve yaşlılığa olan bakış da en az onlar kadar etkilidir. Bunlar, yani teknoloji, tıptaki gelişmeler ve kültür hepsi içiçe geçmiş biçimde ilerler. Örneğin, kaç yaştan sonrasının yaşlı sayılacağı, kime “yaşlı” deneceği çağa ve mekana göre değişir ki bu değişimin ortalama ömrün ne kadar olduğuyla doğrudan ilgisi vardır.     

Yaşlılığın, genel kanaatin aksine çok da kötü veya zor olmadığına dair ne dinlesem, ne okusam bana avuntu, kendini kandırmak gibi geliyor ama belki değiştiremeyeceğin bir gerçek yani zamanın akışı ve senin yaşlanman karşısında mutlu olabilmek için yapılması gereken de zaten budur: kendini kandırmak. Mina Urgan, bundan 25 yıl kadar önce basıldığında oldukça çok okunan “Bir Dinozorun Anıları” başlıklı otobiyografisine başlarken şöyle diyor (Bakın gördünüz mü, bu kitabın basıldığı daha dün gibi ama üzerinden çeyrek asır geçmiş!): 
“Anılarıma başlarken, her şeyden önce gençliğin bir mutluluk, yaşlılığın ise bir mutsuzluk dönemi olduğu mitosunu yıkmak istiyorum. Gençliğin mutluluğu, gençlerin kendileri dışında nerdeyse herkesin inandığı koca bir yalandır. Hiçbir gencin, ‘genç olduğum için aman ne mutluyum’ dediği duyulmamıştır. Ama her nedense ihtiyarlar ‘ah! gençken ne mutluydum!’ diyerek kendilerini aldatıp dururlar.” 

Yaşlılıktan bakınca gençliğin olduğundan daha iyi ve mutlu zamanlar olarak gözüktüğü genel olarak doğrudur ama gençlik-yaşlılık meselesinin külli bir mutluluk-mutsuzluk ikilemi olarak koymak ne kadar doğru? Yaşlılığın kötü ve zor taraflarından şikayet edebilmek için mutlaka çok mutlu bir gençliğinizin mi olmuş olması gerekiyor? Sonuçta, derecesi kişiden kişiye değişmekle birlikte, yaşlılık insanın özellikle fiziksel yapabilirlik-edebilirlik sınırlarının daraldığı bir dönem. Yaşlandıkça fiziksel kapasitesi, vücut direnci, gücü-kuvveti kendi gençliğine göre artmış biri var mı? Bence bu temel bir faktör çünkü bedence yaşanan düşüş kişinin psikolojisini de “düşürüyor”. 

Yaşlılık üzerine yazılmış en bilinen eserlerden biri Cicero’un Türkçe’ye de “Yaşlılık” başlığıyla çevrilen kısa kitabıdır ki burada yaşlılığın aslında kötü bir şey olmadığını göstermeye çalışır. (Cicero 64 yaşında ölmüş, M.Ö. 43 yılında idam edilmiş. Bu zamanda yaşasa ona “yaşlı” denir miydi? “Yaşlılık”ı yaşlılığı tecrübe etmeden yazmış olabilir mi?) Şöyle diyor: 
“Yaşlılık, insanı işlerden uzaklaştırırmış. Hangi işlerden? Gençlik ve güç isteyen işlerden mi? Yaşlılara göre, beden güçsüz olsa da, manevi güçlerle yapılabilecek işler yok mudur?... Gelelim yaşlılığa buldukları üçüncü eksikliğe; yani zevklerden yoksun olmasına. Yaşlılık bizden gençliğin o en kötü eksikliğini uzaklaştırıyorsa, ne büyük bir iyilik ediyor!... Akılla zevk isteğini kendimizden uzak tutamadığımıza göre, doğru olmayan bir şeyin önüne geçtiği için yaşlılığa karşı büyük bir minnettarlık duymamız gerek. Çünkü zevk isteği insanda düşünce bırakmaz.”

Aklınıza yattıysa siz gene beni değil, iyiliğiniz için Cicero’yu dinleyin. Hele yaşınız 50’ye merdiven dayadıysa. 

Mutlu yıllar!