BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

Yumuşamaya mumuşamaya dair

Görüldüğü kadarıyla, “yumuşama”nın şu andaki tek faydası bu. Yani, AKP’nin iktidardan düşme halinde helva gibi dağılacağı gerçeğinin ortaya çıkmış olması.

Bu “yumuşama” nedir, henüz anlayabilmiş değilim.

Bir kere, Erdoğan’ın hem iç hem de dış politikası en azından 2011’den beri tamamen gerginlik yaratma üzerine inşa edilegeldi. Bu “yumuşama” kelimesinin şimdi gündeme getirilmesinin tek bir sebebi var: AKP’nin yirmi yıldır ilk defa 2. parti durumuna düşmüş olması.

İkincisi, Tek Adam Rejimi’nin nasıl sertleştiğinin örneklerini geçen haftaki yazıda tarihleriyle vermiştim. Bugün vurgulamak isteyeceğim ilginç husus şu ki, Özel-Erdoğan buluşmasından sonra bu sertleşme devam etti, hatta arttı.

Taksim’e çıkmaya çalışan 46 kişinin tutuklanması, Kürt gazetecilerin evlerine yapılan baskınlar , gazeteci Esra Solin Dal’ın hâlâ hücrede tutularak çıplak aranması , belgesel sinemacı Koray Kesik’in gözaltı süresinin üçüncü defa uzatılması  gibi baskıları pas geçelim. Bu baskılar hakkında Rejim’in hiçbir yere hesap vermeye niyeti olmadığını da  görmezden gelelim.

Yargı ve Hukuk’tan bahsedelim.

AİHM ve AYM kararları ve de Anayasa hükümleri Tek Adam Yönetimi’nden tam bir paçavra muamelesi görmeye devam ediyor. Bir-iki yeni örnek:

Maraş depremlerinin ardından “Keşke hepiniz yargılansanız! Keşke bu ihmalleriniz yüzünden hayatını kaybeden herkes için hesap verseniz” diyen bir doktora cumhurbaşkanına hakaretten dava açıldı .

KHK’lilerin öyküsünü anlatan “Kanun Hükmü” belgeseli önce Antalya, sonra da 19. İşçi Filmleri Festivali’nde valilikçe yasaklandı .

Dolu Kadehi Ters Tut grubunun Gaziantep Üniversitesi'nde vereceği konser üniversite yönetimi tarafından iptal edilirken, CHP'li belediyenin tahsis ettiği salondaki konser de Valilik tarafından yasaklandı

HSK, 'Erdoğan aday olamaz' diyen hakime yeni soruşturma açtı .

***

CB Erdoğan bu hukuksuzluk düzeni çok normalmiş gibi hareket ediyor ve sözünü bile etmiyor. İktidarın başlıca koltuk değneği D. Bahçeli ise “harbi” konuşuyor:

"Kavala sevdalısı bazı kalemşörler de 'AİHM ve AYM kararlarını uygulamayan bir Türkiye kime yarar?' diye adrese teslim bir soruyla gündem tayin etmeye hevesleniyorlar. Ne yapalım, boyun mu eğelim? Yarı sömürge bir ülke olmaya devam mı edelim?” 

Vallahi bravo. İnsan haklarına saygı = Yarı sömürge ülke diyor yahu.    

Ama, okudunuz mu, önümüzde bizi ne hukuksuzlukların beklediği konusunda en dikkate değer haberi (veya, “öneri”yi) Hürriyet’ten Nedim Şener dile getirdi: “PKK/DEM’li 27 belediye başkanına kayyum yolda” .

***

Şu da var ki, bu hukuksuzluğun fiyatının AKP-MHP için hiç tahmin edilmediği kadar yüksek olduğu ortaya çıkmış durumda. Çünkü fazlasıyla acayip olan bu durum bizzat Rejim içinde kasırga yarattı.  

Yandaşların en rafine olanlarından Abdulkadir Selvi, Osman Kavala’nın 2.385 gündür tutuklu olmasının dünya nezdinde Türkiye’yi çok zor duruma düşürdüğünü yazdı. Ardından da tekrarladı: “Siz Türk milliyetçiliğinin lideri Alparslan Türkeş'in oğlundan daha çok mu milliyetçisiniz?” 

Çünkü AK Parlamenter Meclisi Türkiye Delegasyonu Başkanı olan AKP’li Tuğrul Türkeş, Brüksel’de kendilerine Osman Kavala’nın her saniye hatırlatıldığını söyleyen Ö. Özel’i doğrulamıştı: “Türkiye’nin büyümesi özgürlükle olur, cezayla değil” .                   

Bunun üzerine CB başdanışmanlarından Ahmet Selim Köroğlu, ardından da AKP'li Mücahit Birinci, A. Selvi’ye sardılar: “Partimizin içine bir şekilde konuşlanmış ama nihayetinde temizlenecek olan, Avrupacı-Amerikancılara sesleniyorum. Bu kibritle oynayan ya kendini yakar ya evini yakar".

Bu arada, D. Bahçeli kaç defa  Anayasa Mahkemesi kapatılmalıdır” demişken, MHP Gn. Bşk. Yd. Feti Yıldız, Osman Kavala başta olmak üzere Gezi tutuklularının yeniden yargılanması çağrısı yapan Selvi’yi kastederek, isim vermeden, "yargı sürecini etkilemeye çalışanlara" karşı savcıları harekete geçmeye çağırabildi .

Ardından, bu sefer de AKP’li Mehmet Metiner, “medyadan birilerinin” diyerek Selvi’ye yüklendi, ama yandaş Yeni Şafak’taki yazısının sonuna koyduğu “hamiş”te “Yargısal-hukuki bir işlem sürecinde varsa bir yanlışlık elbette düzeltilir. Bu hukukun gereğidir ve adaletin tesisi için şarttır” diyerek suret-i hak’tan olma vazifesini bihakkın yerine getirmiş oldu .

Ve bütün bunlar, “yumuşama”nın Rejim tarafındaki aktörü Tek Adam’ın riyasetinde cereyan etmekte. Görüldüğü kadarıyla, “yumuşama”nın şu andaki tek faydası da bu. Yani, AKP’nin iktidardan düşme halinde helva gibi dağılacağı gerçeğinin ortaya çıkmış olması.

***

Yumuşama meselesinde, din konusuna ve Anayasa’nın 2. Maddesindeki laiklik ilkesine de değinelim:

İzmir Karşıyaka'daki Zübeyde Hanım Nikah Sarayı'ndaki tören öncesi bir kişi mikrofonu eline alarak dua etmek istedi. Nikah memuru, "Burası bir resmî daire, resmî nikâh kıyıyoruz. Evde yapabilirsiniz" dedi. Hoca yine de mikrofonu bırakmadı, duasını etti. Şimdi bu nikah memuru hakkında "halkın bir kesimini aşağılama ve dinî değerleri aşağılama"dan (TCK Md. 216/2 ve 3) soruşturma başlatılmış durumda . Lahavle!

89.817 caminin yer aldığı, bunlardan 3.555’inin de İstanbul’da bulunduğu Türkiye’de, Ayasofya’dan sonra Kariye Müzesi‘nin de, bu sefer CB Erdoğan’ın Beştepe’den canlı bağlantısıyla ibadete açılmasına karar verildi.

Doğu Roma sanatının en özgün örneği olan ve İ.S. 6. yüzyılda surlar dışında bir manastır olarak inşa edilen Kariye’de duvar ve tavanların her karışının Hz. İsa ve Hz. Meryem freskleriyle kaplı olması durumunun, “otomatik perdeleme” suretiyle aşılacağı öğrenildi . Vallahi bravo; alçıyla da kapatabilirlerdi.

***

Bu gelişmeler, başörtülü kız öğrencilere üniversiteyi yasaklayabilen Kemalist aşırılıklar sayesinde mümkün hale gelen, tutucu seçmen avlamaya yönelik dinci aşırılıklar. Asıl önemli olan, MEB’nin "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" isimli yeni müfredat taslağı. Bu taslak, dinci karşı devrimin anayasası. Gazeteci Murat Ağırel özetliyor:

Fen bilimleri dersinde bile “canlıların ve evrenin oluşumu” konusunda sure ve ayetlere yer verilecek. Çünkü eğitim sistemimizde evrenin kurucusunun Allah olduğu fikri bilimin temeline yerleştiriliyor. AKP anladı ki imam-hatiplerin sayısı artırmak işe yaramıyor, bütün okulları “maarif” adı altında imam hatipleştirme operasyonuna başladı .

Ve böylesi bir ortamda Tek Adam Yönetimi, yeni bir “sivil” anayasa yapmaya soyunuyor.

***

Şöyle bitirmek istiyorum, moralleri bozmamaya çalışarak:

“Sivil” derken, bu Rejim’in alternatifi olan CHP’nin, sivil toplum örgütleri (STK) konusunda nasıl bir fikre sahip olduğu önemli:

CHP Gn. Bşk. Yd. Suat Özçağdaş konuşuyor: “Program, toplum katılımı adı altında STK’ların müdahalesine geniş alan açılan bir program haline getirilmiştir.

Yani, tarikatların birer STK olduklarını ileri süren dincilerin tanımını farkında olmadan tekrarlıyor. Şunu söylemek aklına gelmiyor ki, tarikatların STK kavramıyla ilişkisi koskoca bir sıfırdır. STK demek; din ve devlet ve iş dünyası dışı olup, sadece ve sadece birey’eodaklanmışörgütler demektir.

Diyeceksiniz ki, yahu hangi CHP’den bahsediyoruz.

CHP’li Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın daha önce defalarca sözünü ettiğim  ırkçı ayrımcılığını hiç sorgulamayan, ayrıca, yeni CHP’li Afyon Belediye Başkanı Burcu Köksal’ın onu klonlamasına sessiz kalan, şimdi de bu kadının “400 TL olan nikah ücretini sığınmacılar için 10.000 TL olarak uygulayacağız” biçimindeki rezalet demecine  sahne olan bir CHP’den bahsediyoruz.

İlk defa umut verici bir sonuç alan CHP’nin, eğer geniş kitlelere ulaşmak istiyorsa, artık ne deve ne kuş’luğu bırakması gerekiyor. “Teröre yardım ediyor” biçimindeki korkutma uyanıklığını boşa çıkarması lazım. Kişilikli, ne isteyip istemediğini bilen, ana yolu belli olan, aptesinden şüphesi olmayan bir CHP’nin derhal iki yola girmesi lazım:

Bir kere, Parti’deki ırkçıları tasfiye etmesi, bunu şimdilik mümkün görmüyorsa bunlara kamuoyu önünde açıkça özür diletmesi. İkincisi, bir yandan sol cenahla, diğer yandan da kendisine batıda zafer kazandıran ilerici Kürtlerle birlikte hareket etmesi.