PINAR ÖĞÜNÇ

Pınar Öğünç

Fiili OHAL'in sıradanlaşması

Verilere geleceğiz ama nihayetinde ulaşacağımız yer düşündürücü. TİHV bu süreci “sistematik hak ihlali yapan bir devlet pratiğinden hak temelli bir rejim fikrinin topyekûn terk edilmesine doğru bir gidişat” olarak tanımlıyor. Türkiye’nin de parçası olduğu evrensel hukuk, failler nezdinde caydırıcı olamıyor. Bunun kadar önemli bir sonuç da bu hak ihlallerini toplumun geniş kesiminin tanıklığında gerçekleşmesi ve normalleşmesi. Hatta işkence mekânları dört duvar sınırlarını aşarak en temel demokratik hak ve ifade özgürlüğü taleplerini dile getiren barışçıl gösterilere sıçramış.

Önce şu raporla giriş yapalım: Küresel ölçekte “haberden kaçınma seviyesi” rekor düzeye ulaşmış. Oxford Üniversitesi Reuters Enstitüsü'nün hazırladığı 2024 Dijital Haber Raporu'na göre görüşülenlerin sadece yüzde 46'sı okuyarak, dinleyerek ya da izleyerek haber takip ettiğini söylüyor. Bu oran 2017'de yüzde 63'tü. Dile getirilen en baskın gerekçe ise haberlerin “depresif, acımasız ve sıkıcı” olması. Nelerin, hangi mecralarda, nasıl haber olabildiği her ülke için ayrı filtreler getiriyor. Söz konusu insan hakları ihlalleri olduğunda haberleştirilebilmeleri, o ihlalleri yaratan ortamdan etkileniyor zaten.
 
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), 1980 darbesi döneminde işkence görenlerin tedavi ve rehabilitasyonunu temel gaye edinerek 1990'da İnsan Hakları Derneği ile Türk Tabipler Birliği'nin işbirliğiyle doğdu. O tarihten beri 22 binden fazla işkence ve kötü muamele mağduruna ve yakınına tedavi ve rehabilitasyon hizmeti sundu; uluslararası insan hakları belgelerinde ve iç hukukta tanımlanan insan hakları ihlallerinin önlenmesine yönelik yayınlar, araştırmalar yaptı, eğitimler verdi. TİHV Ankara, Diyarbakır, İstanbul, İzmir ve Van kentlerdeki beş tedavi ve rehabilitasyon merkezi ve Cizre’deki referans merkezi ile bu alanda ve bu net hedefte faaliyet gösteren tek örgüt.

TİHV'in önemli bir hizmeti de her yıl hazırladıkları Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezleri Raporları. Kamuoyuyla yeni paylaşılan 2023 raporu, ancak bir kısmı haber olabilmiş hak ihlallerini, kendilerine yapılan başvurular üzerinden bilanço şeklinde önümüze sunuyor. İhlalleri sınıflandırmak, verileri geçmişle karşılaştırmak bütüncül sonuçlara vesile oluyor. 

Resmi olmayan gözaltılar

İşkence ve diğer kötü muameleler başlığına özel olarak eğilmeden önce 1 Ocak 2023 ile Nisan 2024 arasına genel bir çerçeveden bakıldığında öncelikle “siyasal bunalıma eşlik eden ve onunla iç içe geçen çok boyutlu toplumsal bunalımın” adı konuyor. Bu bunalımda pandemi döneminin yarattığı tahribat, neoliberal ekonomi politikaları, savaş harcamaları ve talan ekonomisi nedeniyle şiddetlenen ekonomik kriz ve derin yoksulluk anılıyor. 6 Şubat 2023'te yaşanan deprem çaresizlik duygusuyla derinleşen bir bunalımı işaret ediyor. 

İnsan hakları alanına yakından bakmaksa “ağır ve yapısal sorunlar, siyasal rejimin geçirmekte olduğu otoriter dönüşüm” ile temellenen vahim bir tabloyu göz önüne seriyor. Verilere geleceğiz ama nihayetinde ulaşacağımız yer düşündürücü. TİHV bu süreci “sistematik hak ihlali yapan bir devlet pratiğinden hak temelli bir rejim fikrinin topyekûn terk edilmesine doğru bir gidişat” olarak tanımlıyor. Türkiye’nin de parçası olduğu evrensel hukuk, failler nezdinde caydırıcı olamıyor. 

Bunun kadar önemli bir sonuç da bu hak ihlallerini toplumun geniş kesiminin tanıklığında gerçekleşmesi ve normalleşmesi. Hatta işkence mekânları dört duvar sınırlarını aşarak en temel demokratik hak ve ifade özgürlüğü taleplerini dile getiren barışçıl gösterilere sıçramış. Bu artış iktidarın düşman olarak sunmak istediği kitlelere dair topluma verdiği bir mesaj olarak alınmalı.

Rapora göre toplanma ve gösteri özgürlüğü kapsamında yapılan barışçıl eylem ve etkinliklere kolluk güçlerinin müdahalesi sonucu 58’i çocuk, en az 3679 kişi işkence ve kötü muamele niteliğindeki uygulamalarla gözaltına alındı, en az 44 kişi yaralandı. TİHV'e daha önceki yıllarda yapılan başvurularla kıyaslandığında sokak ve açık alanlarda yaşanan işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarına maruz kalanlarının oranı yüzde 77,4’e ulaşmış durumda. Giderek artan bir ivmesi vardı, rapor kolluğa ait araçlarda, resmi kayıt öncesi açık alanlarda “resmi olmayan gözaltı”nın sıradanlaştığını da gösteriyor. Başvuranların maruz kaldığı en yaygın uygulamalar yüzde 84,8 oranıyla kaba dayak, yumruk, tekme, cop vs ile fiziksel müdahale. Bölgelere göre ele alındığında İstanbul, İzmir ve Ankara tedavi merkezlerinde “hakaret, fiziksel müdahale ve pozisyonel işkence, kimyasal etkenlere maruz bırakma” daha yüksek. Diyarbakır, Van ve Cizre temsilciliklerine yapılan başvurularda “temel gereksinimleri engelleme, zorlayıcı davranışlar, cinsel işkence ve fiziksel etkenlere maruz bırakma” öne çıkıyor.

İşkenceye maruz kaldığı için TİHV'e başvuran 731 kişinin 240'ı kadın, 428’i erkek. 63 başvuru ise cinsiyet kimliğini non-binary, queer ya da diğer olarak tanımlamış. Bu yıl 39 çocuk başvurmuş. Şu önemli, işkence gördüğünü belirten 13 çocuğun 10’unun anadili Kürtçe. İçlerinde en küçük olanı ise sadece 7 yaşında.

2023, işkence ve diğer kötü muameleye ilişkin somut iddia ve kanıtlarla birlikte altı kişinin gözaltı sürecinde hayatını kaybettiği bir yıl. 2019'da bunun örneği yok. Bugüne dek takip eden yıllarda ise birer şüpheli ölüm söz konusu. TİHV, BM Zorla veya İradedışı Kayıplar Üzerine Çalışma Grubu'nun Ağustos 2023 tarihli raporunda da yer alan vahim bir durumun altını çiziyor: “1990’lardan sonra 2016 yılında ilan edilmiş olan OHAL dönemi ile birlikte kaygı verici bir şekilde yeniden yaşanmaya başlamış olan zorla kaybetme ya da kaybetme girişimlerinin/ kaçırmaların son yılların bir başka karakteristik özelliğine dönüştüğünü belirtmek durumdayız.”

Diğer yandan cezaevleri kapasiteleri üzerinde kalabalıklaşmış durumda. Örneğin sadece Eylül 2023 ile 1 Nisan 2024 arasında tutuklu ve hükümlü sayısı 71.679 kişi artarak ile 322.780’e yükselmiş. Bu Türkiye yakın tarihinin en hızlı artışı demek. Son 19 yılda tutuklu ve hükümlü sayısı beş buçuk katından fazla artmış! Bu inanılmaz yükseliş daha da kötüleşen fiziksel koşullar, artan hak mahrumiyetleri anlamına geliyor. Çıplak arama, kelepçeli muayene, kaba dayak, keyfi disiplin cezaları, sürgün ve sevkler son bir yılda daha fazla cezaevi “normali” haline getirilmiş. 2023'te en az 20 mahpus hastalık, intihar, şiddet, ihmal gibi çeşitli gerekçelerle cezaevinde canından olmuş. Anılan her tür iddianın önünde bir de etkili biçimde soruşturulama ve cezasızlık duvarı mevcut.

LGBTİ+’lara özel baskı

Lezbiyen, eşcinsel, biseksüel, transseksüel, interseks ve queer bireylere yönelen düşmanlık çeşitli düzeylerde körüklenirken, şiddet, ayrımcılık ve nefret söylemi artışıyla LGBTİ+’lara özel baskının daha da arttığı bir yıl 2023. Rapora göre kadın ve LGBTİ+ hakları için yapılmak istenen 18 barışçıl toplantı ve gösteriye müdahale sonucunda 3’ü çocuk en az 289 kişi gözaltına alındı, en az 3 kişi yaralandı. Türkiye hiç şaşırtıcı olmayarak 2023 Küresel Cinsiyet Açığı Raporu’na göre 146 ülke arasında beş sıra daha gerileyerek 129. sıraya düştü.

Bazen sadece istatistiklere bakmanın ayıltıcı etkisi olabiliyor. 2015'in Temmuz ayından itibaren Türkiye insan hakları ihlallerinin yaygınlaştığı, yükseldiği ve neredeyse sistematikleştiği bir süreçten geçiyor. Bu, Kürt sorununda barışçıl, demokratik ve adil bir çözüm ihtimalinin uzaklaştığı dönem aynı zamanda TİHV raporunda OHAL rejiminin kalıcılaşmasının, “belirsizlik yaratma gücü”nün bir yönetim tekniği olarak kullanılışına ve denetim mekanizmalarının atıl bırakılışına dikkat çekiyor. “İnsan haklarına dayalı rejim fikriyatından uzaklaşılması” demek bu.