CultureCIVIC’ten yerel işbirliğine davet: Hedef, sürdürülebilir kültür ağları

CultureCIVIC, Türkiye genelindeki bağımsız kültür aktörleri için Kentler Arası Ağ Geliştirme Programı’nı başlattı. Başvurular 14 Temmuz’a dek sürecek. CultureCIVIC’in yeni hibe programını ve dört yıllık yol haritasını, program direktörü Ayşe Utku Erarslan ile konuştuk.

Bir Avrupa Birliği projesi olan CultureCIVIC: Kültür Sanat Destek Programı, Kentler Arası Ağ Geliştirme Hibe Programı için başvuru sürecini başlattı. Kültür ve sanat alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları, sanatçılar, inisiyatifler ve aktivistlerin başvurusuna açık olan program, şehirlerarası ölçekte yürütülecek projeleri desteklemeyi hedefliyor.

Kentler Arası Ağ Geliştirme Hibe Programı, farklı şehirlerdeki kültür aktörleri arasında işbirliği ve diyalog geliştirmeye odaklanıyor. Projelerin birden fazla şehri kapsaması ve coğrafi çeşitliliği gözetmesi bekleniyor. CultureCIVIC, bu çağrıyla birlikte Türkiye genelinde merkeziyetçilikten uzak, tabana yayılan kültürel işbirliklerini teşvik etmeyi amaçlıyor. 2029 yılına dek devam edecek program, ifade özgürlüğünü, kültürel çoğulculuğu ve toplumsal katılımı önceleyen projelere destek vererek Türkiye’nin kültürel altyapısını güçlendirmeyi hedefliyor. Program; Hibe Programları, Kapasite Geliştirme Programı ve Ağ Geliştirme Programı olmak üzere üç eksende yürütülüyor.

Goethe-Institut Istanbul’un yürütücülüğünü üstlendiği program kapsamında yapılacak başvurular, 14 Temmuz 2025 tarihine kadar Goethe-Institut’un Hibe Başvuru Portalı üzerinden alınacak.

Culture CIVIC Kültür Sanat Destek Programı Direktörü Ayşe Utku Erarslan, programın detaylarına ilişkin sorularımızı yanıtladı.

Culture CIVIC Kültür Sanat Destek Programı Direktörü Ayşe Utku Erarslan

CultureCIVIC’in ikinci döneminde sizi en çok heyecanlandıran şey ne? Bu döneme dair en büyük hayaliniz ya da umudunuz nedir?

CultureCIVIC’in 2021-2024 arasındaki ilk dört yılında 200 farklı proje sahibi ile çalışma fırsatımız oldu. Bu çalışmalarda Türkiye’nin 50 ilinde kültür sanat faaliyetleri gerçekleştirildi. Bu süre zarfında tanımadığım bir sürü insan ve toplulukla tanışmak, onların çalışmalarından beslenmek beni en çok etkileyen şey oldu. Önümüzdeki dört sene için de aynı heyecanı taşıyorum. Çalışmalarıyla ilham verecek yeni bir sürü insanla daha yollarımızın kesişeceğini bilmek bana umut veriyor.

Yeni dönemde ilk kez hayata geçirilen Ağ Geliştirme Programı, Türkiye’de kültür-sanat alanında nasıl bir eksikliği gidermeyi amaçlıyor? Bu ağ buluşmalarında nasıl ortaklıklar, karşılaşmalar ya da etkiler bekliyorsunuz?

Yeni dönemde ilk kez ayrı bir bileşen olarak hayata geçirilen Ağ Geliştirme Programı, CultureCIVIC’in temel bileşenlerinden biri olarak kültür-sanat profesyonelleri ve sivil toplum aktörleri arasında diyaloğu artırmayı hedefliyoruz. Bu program kapsamında dört yıl boyunca Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde düzenleyeceğimiz bölgesel ağ buluşmaları ve büyük bir kapanış konferansı yer alıyor. Ağ buluşmalarını, katılımcıların kendi çalışmalarını paylaşabilecekleri, diğer kültür profesyonelleri ve küratörlerle tanışabilecekleri ve ortak çalışmalar için zemin bulabilecekleri şekilde kurguluyoruz. Etkinlikler, atölye ve sunum gibi interaktif yöntemlerle katılımcılar arasındaki bağlantıları güçlendirmeyi ve daha sürdürülebilir iş birliklerine alan açmayı amaçlıyoruz.

CultureCIVIC’in Türkiye’de kültür-sanat alanında özellikle sivil toplum ve bağımsız aktörler açısından nasıl bir dönüştürücü etkisi oldu? İlk dört yılda öğrendikleriniz ışığında bu yeni döneme dair en büyük hedefiniz nedir?

CultureCIVIC, Türkiye’de kültür-sanat alanında sivil toplum ve kültür-sanat dünyası için çok önemli ve dönüştürücü bir rol oynadı. Programın ilk dört yılında gözlemlediğimiz en önemli etkiler, yerel ve bağımsız sanat inisiyatiflerinin güçlenmesi, görünürlüklerinin artması oldu. Programın sağladığı finansman alana can suyu oldu. Özellikle Anadolu’daki küçük ölçekli sanat yapıları, bireysel sanatçılar ve sivil toplum örgütleri, CultureCIVIC’in sunduğu desteklerle proje geliştirme, iş birliği kurma ve sürdürülebilirlik açısından ivme kazandı. Bu süreçte, kültürel ifadeye alan açma, topluluk temelli çalışmaların artması ve ifade özgürlüğü gibi konularda cesaretlendirici bir ortam yaratıldı. İlk dört yılda edinilen deneyimlerin ışığında, yeni dönemdeki en büyük hedef, bu çeşitliliği ve katılımcılığı kalıcı hale getirecek yapıları ve iş birliklerini güçlendirmek. Yani sadece destek vermek değil, aynı zamanda bu ekosistemin kendi ayakları üzerinde durabileceği sürdürülebilir modelleri teşvik etmek.

CultureCIVIC, kültürel diyalog, ifade özgürlüğü ve çoğulculuk gibi demokratik değerleri önceleyen bir yapıya sahip. Türkiye bağlamında bu değerlerin kültür-sanat yoluyla desteklenmesi neden kritik?

CultureCIVIC’in kültürel diyalog, ifade özgürlüğü ve çoğulculuk gibi demokratik değerlere odaklanması, Türkiye bağlamında özellikle kritik çünkü bu değerler hem toplumsal barışın hem de yaratıcı üretimin temelini oluşturuyor. Türkiye gibi çok kültürlü, çok kimlikli ve siyasi kutuplaşmanın yoğun yaşandığı bir ülkede, kültür-sanat alanı hem bir ifade alanı hem de toplumsal temas zemini sunuyor. Bu bağlamda, CultureCIVIC’in yaklaşımı yalnızca kültürel üretimi değil, aynı zamanda sosyal dayanışmayı ve demokratik katılımı da besliyor. Türkiye’de kültür-sanat yalnızca estetik ya da yaratıcı üretim değil, aynı zamanda sosyal dönüşümün, demokratikleşmenin ve toplumsal iyileşmenin de önemli bir aracı. CultureCIVIC bu alanı güçlendirerek, hem bireyler hem de topluluklar için daha açık, diyalog odaklı ve dayanışmacı bir zemin yaratıyor.

"Destekleyici bir öğrenme ortamı"

Kapasite Geliştirme Programı’nın genişletilmiş yapısında ‘sürdürülebilirlik’, ‘kapsayıcılık’ ve ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’ gibi temalar ön planda. Bu temaları sahada gerçekten içselleştirmek isteyen aktörler için nasıl bir yol haritası sunuyorsunuz?

Kapasite Geliştirme Programımızda, ‘sürdürülebilirlik’, ‘kapsayıcılık’ ve ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’ gibi konuları sadece teorik eğitimlerle sınırlı tutmaktan ziyade, kültürel aktörlerin günlük çalışma pratiklerine ve proje süreçlerine doğrudan entegre etmelerini sağlamak istiyoruz. Bu kapsamda geliştirdiğimiz yol haritasının temelini, sahadan aldığımız geri bildirimler ve ilk dönemde elde ettiğimiz deneyimler oluşturuyor. Katılımcılara bu temaları kendi faaliyetlerine nasıl uygulayabileceklerine dair pratik örnekler ve somut öneriler sunmayı amaçlıyoruz. Çevrimiçi interaktif oturumlarımızda sürdürülebilirlik, kapsayıcılık ve toplumsal cinsiyet eşitliği sadece ele alınan başlıklar olarak kalmayıp, aynı zamanda proje süreçlerinde daha fazla gözetilmesi hedeflenen temel prensipler olarak işlenecek. Böylece katılımcıların, bu ilkeleri hem proje başvuru aşamalarında hem de sahada uygulama süreçlerinde daha rahat benimseyebilmeleri için destekleyici bir öğrenme ortamı sağlanacak. Programın bir diğer önemli noktası ise eğitim içeriklerinin sürekli olarak sahadan gelen geri bildirimlerle zenginleştirilmesi ve güncellenmesi. Bu sayede, katılımcıların ihtiyaçları doğrultusunda şekillenen ve uygulamada karşılık bulan bir öğrenme ortamı yaratmayı hedefliyoruz.

Atölyeler, webinarlar ve mentorluklarla desteklenen bu çok katmanlı yapı; yalnızca proje üretimini değil, aynı zamanda kültürel diyalogu ve ifade özgürlüğünü nasıl destekliyor? Örneklerle anlatabilir misiniz?

Atölyeler, webinarlar ve mentorluk oturumlarından oluşan kapasite geliştirme faaliyetlerimizle, kültür-sanat alanındaki aktörlerin yalnızca proje üretimi ve uygulamasına değil, aynı zamanda farklı görüşlerin, deneyimlerin ve kültürel ifadelerin paylaşılmasına da alan açıyoruz. Düzenlediğimiz atölyelerde Türkiye’nin farklı bölgelerinden katılımcılar, sanat yoluyla kendi şehirlerindeki toplumsal meseleleri nasıl ele alabileceklerini birlikte tartışıyorlar. Bu atölyelerin belki de en kıymetli yönü, katılımcıların birbirlerinin yerel bağlamlarını keşfederek, kendi bölgelerinin dışındaki sorunları da içselleştirebilmeleri. Örneğin İzmir’deki bir projenin Iğdır’daki toplumsal sorunlar üzerine düşünmesi ve birlikte çözüm önerileri üretmeye çalışması, atölyelerimizin yarattığı güçlü diyaloğun bir sonucu. Katılımcılar arasındaki bu dayanışma ve ortak akıl yürütme, kısa sürede uzun soluklu iş birliklerine dönüşebiliyor. Atölyelerimizde başlayan paylaşımlar, bugün hâlâ aktif olarak farklı mecralar üzerinden devam ediyor; böylece bu karşılıklı öğrenme ve yardımlaşma ortamı atölyelerin çok ötesine geçerek kalıcı bir iletişim ağı oluşturuyor. Bu süreç, sanat ve kültür projelerinin sadece üretimini değil, aynı zamanda ifade özgürlüğünü ve toplumsal diyaloğu da güçlendiren somut bir örneğe dönüşüyor.



Kategoriler

Kültür Sanat


Yazar Hakkında