Koçunyan, bu cümlelere arka arkaya beş gün süren, gazetenin sürmanşetinde Türkçe olarak yayınlanan “Türkiye Ermeni Toplumunda Tepkiselliği Tekelleştirme Çabaları” başlıklı yazı dizisinin üçüncü bölümünde yer verdi. Karmaşık cümlelerle dolu ilk iki yazıdan sonra sıranın Agos’a ya da bana geleceği belliydi. Biliyorum bu konudan sıkıldınız, ama bu eleştirilere yanıt vermek durumundayım.
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın Türkiye ziyaretinde Türkiye Ermenileri Patrikliği’nin tutumuna yönelik eleştirilerimiz, keza benim bu sayfalarda Patrik Maşalyan’ın “Paşinyan İstanbul Ermenileri’nden daha zeki” sözünü eleştirmem, “Sizi seçen de İstanbul Ermenileriydi” anımsatmasında bulunmam, Jamanak gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ara Koçunyan tarafından 9 Temmuz tarihli sayıda şu sözlerle tenkit edildi:
“Bazı çevreler, Patrik Maşalyan’ın ilkeli tavrı karşısında belli ki tepki ve tepkiselliklerinin çıtasını indirmeyi uygun gördü. Paşinyan’a sergilenen tavır bağlamındaki tartışma birdenbire nezaket kisvesine büründü. Buna koşut olarak, gerçekten hadlerini aşarak, bazı çevreler Patrik Maşalyan’a İstanbul Ermenileri tarafından seçilmiş olduğunu anımsatma gereğini hissetmiş durumda. Fikri zemindeki çaresizliğin doğurduğu bu agresivite aslında gülünç.”
Biliyorum bu konudan sıkıldınız, ama bu eleştirilere yanıt vermek durumundayım.
Koçunyan, bu cümlelere arka arkaya beş gün süren, gazetenin sürmanşetinde Türkçe olarak yayınlanan “Türkiye Ermeni Toplumunda Tepkiselliği Tekelleştirme Çabaları” başlıklı yazı dizisinin üçüncü bölümünde yer verdi. Karmaşık cümlelerle dolu ilk iki yazıdan sonra sıranın Agos’a ya da bana geleceği belliydi çünkü tesadüf müdür bilinmez bu yazı dizisi benim 6 Temmuz Pazar günü Agos’un internet sitesinde “Sahak Sırpazan’a hatırlatmak isteriz: Sizi seçen de İstanbullu Ermenilerdi” başlıklı yazımın yayınlanmasından tam bir gün sonra başladı. Kendime hemen pay biçmiş olmayayım, belki de Sayın Koçunyan bu diziye uzun süredir hazırlanıyordu.
Her neyse, artık okurlarımız anlamış olmalı ki Jamanak gazetesi Patrikhane’nin Paşinyan’a tepki göstermesini, Agos’ta çalışan pek çok kişi ise (ben dahil) bu tepkinin dozunun kötü ayarlanmış olduğunu savunuyor. Zaten bu konuda yalnız olmadığımızı da biliyoruz. O günlerde Türkiye Ermeni toplumundan birçok kişi de bu görüşteydi. Kaldı ki bu konuyu uzatmak niyetinde de değildik. Eleştiriler yapıldı, Patrikhane yazılı yanıt verdi vs. Ta ki Patrik Maşalyan bir basın toplantısı düzenleyip şunları diyene kadar:
“Zaten Sayın Paşinyan, İstanbullu Ermenilerden daha zeki ve ne olduğunu çok iyi anlıyor. Diyor ki, ‘Ben şimdi Ermenistan’da kiliseyle sorun yaşıyorum. Şimdi başka bir kilise merkezine gittiğimde de yaşayacağım bu sorunu. Ya benim suratıma bir şey diyecekler. En iyisi ben kiliseye karşı olmadığımı da göstermek için gideyim bir mum yakayım ve çekip gideyim. Cemaatle görüşürüz.’ Bunların hepsi gerçekleşti. Sayın Paşinyan’ın istediği her şey gerçekleşti.”
“Ben de orada olsaydım ben de alkışlardım” (?)
Ben de işte bu sözler üzerine bahsettiğim yazıyı yazdım ve hemen sonra Jamanak’ta da beş gün süren Türkçe yayınlanan bir yazı dizisi boy gösterdi.
Madem konu uzadı, söz konusu basın toplantısında ben Patrik Maşalyan’a şu soruyu da yöneltmiştim, hatırlatayım:
“Patrikhane’den herhangi bir ruhaninin katılmadığı, Başbakan Paşinyan’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşme öncesinde Türkiye Ermeni toplumu ile buluştuğu sabah saatlerindeki toplantıda Paşinyan’a Patrikhane’nin tutumu hatırlatıldı ve Paşinyan da ‘Onlar bana gelmiyorsa ben onlara giderim’ dedi ve bu sözler tüm salon tarafından alkışlarla karşılandı. Buna ne dersiniz?”
Patrik Maşalyan bu soruma nasıl cevap verse beğenirsiniz? “Büyük ihtimalle ben de o izleyiciler arasında olsam ben de alkışlardım”
Bu yanıtın ne manaya geldiğini ben şahsen çözemedim. Neyse Patrik Maşalyan ilerleyen cümlelerde yine tutumundan taviz vermedi ve şunları söyledi:
“Sorun burada Paşinyan’ın şahsıyla ilgili değil, burada ilkeler tartışılıyor, biz kilisemize bu şekilde müdahale edilmesini istemiyoruz. Kilisenin kadim yenilenme becerisi vardır. 1,700 senedir böyledir. Sorunlu din adamları da hep çıkmıştır. Bizim patriklerimizden de çıkmıştır. Patrikler inip çıkmıştır. Birkaç kere inip çıkanlar da olmuştur. Siyasetin işin içinde olduğu merkezlerde bunlar olağan görüntülerdir. Buradaki görüntü Sayın Paşinyan’ın Ermenistan devletinin bütün organlarını ele geçirdikten sonra Ermeni kilisesine Katolikos atama çabasıdır. Ve buna gösterilen tepkidir . Bunu becerir, beceremez o ayrı mesele. Ama biz kilisemizin özerkliğini savunmak istiyoruz. Siyasal bir kazanç için tehlikeli bir oyuna giriyor. Kilisemizi zayıflatıyor. Siyasi bir oyuna giriyor. Kilisemizi kurtarmaya yönelik bir adım değil. En hafif protesto olarak bunu gösterdik. Biz başımızı korumak zorundayız. Biz siyasal anlamda taraf tutmak istemiyoruz. Vehapar’ımızın (Katolikos) tuttuğu tarafı ben tutmuyorum, Paşinyan’ın tuttuğu tarafı da tutmuyorum. Bu siyasi savaşta Sayın Paşinyan rakiplerle savaşını sürdürüyor, ama Katolikos olduğunda işler değişiyor. Katolikos’un siyasi taraf olmasını ben kişisel olarak olumlamıyorum. Ama ben Ermenistan’da yaşamıyorum. Bagrat Kalstanyan ve Mikael Acabahyan Sırpazanların (ikisi de hükümet devirme girişimi içinde bulunma suçlamasıyla Ermenistan’da tutuklu durumda. YD) yanında değilim. Onlar ne yaşıyorlar bilmiyorum. Onlar niçin siyasete giriyorlar, onun cevabını veremem, onlar, siyaset üstü bir hareket olarak görüyorlar mücadelelerini. Katolikos’un herhangi bir siyaseti takip etmesi Katolikos’u bağlar. Ama Katolikos’a hakaret edilmesi artık beni ilgilendirir. İnsanlar makamlarında oturduğu müddetçe gereken saygıyı görmeliler.”
Bu upuzun alıntıyı niye yaptım? Patrik Maşalyan’ın, “Ben de orada olsaydım muhtemelen ben de alkışlardım” sözünü cımbızlamış gibi görünmemek için.
Neler net, neler bulanık, sıralayalım
Sonuçta:
Patrik Maşalyan Tüm Dünya Ermenileri Katolikosu II. Karekin’in seçilmiş Başbakan Paşinyan ile siyasi bir mücadeleye girdiğini kabul ediyor. Bunun siyasi bir mesele olduğunu da kabul ediyor.
Fakat Katolikos’a Paşinyan tarafından yöneltilen sert eleştirilerin kendilerini incittiğini söylüyor ve Patrikhane’yi bir protesto biçimi olarak kapattığını belirtiyor. Sonra da Paşinyan’ın başına gelecekleri bildiği için Patrikhane’yi ziyaret etmediğini söylüyor ve –nedense- Paşinyan’ın İstanbul Ermenilerinden daha zeki olduğunu hatırlatma gereği duyarak Patrikhane’nin tutumunu sindiremeyen tüm İstanbullu Ermenilere bir anlamda “Kafanız o kadar çalışmıyor” diyor.
Biz ne diyoruz? “Konu zaten sizin de kabul ettiğiniz gibi siyasi” diyoruz.
Peki Sayın Koçunyan’ın agresif ve gülünç bulduğu yazıda ben ne diyorum?
“Patrikhane zaten sabah saatlerinde Türkiye Ermeni Toplumu temsilcileri ile gerçekleşen toplantıya (davetli olmasına rağmen) kimseyi göndermeyerek tavrını belli etti. Patrikhane’yi de kapattı. Ama hiç olmazsa Paşinyan Kumkapı’ya mum dikmeye geldiğinde bir ruhani, kilisenin ruhanisi, orada olmalıydı. Anladığımız kadarıyla bir ‘Kilise’ olmak, bunu gerektirir. İstanbul Ermeni toplumunun da beklediği ‘hiç olmazsa’ buydu. Yoksa kilisenin de zaten tarihsel olarak ‘siyasi’ bir kurum olduğunu, Ermenistan’daki bu ‘siyasi’ çekişmeye Türkiye Ermeni Patrikliği’nin de bir şekilde dahil olduğunu biliyoruz. Hatta ve hatta hiç aklımızda yokken Patrik Maşalyan’dan yeni Katolikos olması yönünde beklentiler olduğunu (kendisi bu beklentilere olumsuz yanıt vermiş olsa da) kendi açıklamasından öğrendik. Velhasıl İstanbullu Ermenilerin beklediği, bir ‘kilise’den beklenecek asgari nezaket kuralları idi. Bunun olmaması İstanbullu Ermenileri üzdü ve hayal kırıklığına uğrattı. Yoksa ‘Paşinyan Patrikhane’yi mutlaka ziyaret etsin’ diyen, zaten yoktu.”
Bitirelim artık
İki soruyla bitirelim.
Patrik Maşalyan ne diyor? “Ben de orada olsaydım muhtemelen alkışlardım.” Anlayamadık.
Peki İstanbul Ermeni toplumunun ve basınının “bazı” üyeleri, “o gün” ne yapıyor? Paşinyan’ın İstanbul Ermeni toplumu ile buluşacağı toplantıya katılıp katılmamakta son ana kadar kararsız kalıyor, gitmeme yönünde eğilim gösteriyor, son anda ne olduysa fikir değiştirip gidiyor, hatta kimileri toplantı salonunun kapısına kadar gelip orada, (belki de önemli Ermeni vakıf başkanlarından kimin gelip gelmediğine bakarak) toplantıya girmeye karar veriyor.
Bizim duruşumuz baştan beri net. Ne Paşinyan meraklısıyız, ne Katolikos’la bir meselemiz var. Ne yaptığımız da belli, ne söylediğimiz de. İsteyen agresif bulur, isteyen gülünç. Herkes kendinden sorumlu.