‘Cinler şişelerinden çıktı artık’

Fransız Senatosu’nda onaylanan ve önümüzdeki günlerde Sarkozy’nin imzalamasıyla yürürlüğe girecek olan ‘inkar yasası’ ile ilgili olarak, Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi ve AB uzmanı Cengiz Aktar’ın görüşlerine başvurduk.

 

Gündeme katiyen başka türlü gelmeyecek olan tarih ve bellek konularının bu sayede konuşulur tartışılır olduğunu söyleyen Aktar, bu konuların artık Fransa veya başka bir ülkeden ziyade burada öğrenilmesi, öğretilmesi, bilinmesi ve tartışılmasını temenni ediyor.

 

2006 yılında buna benzer bir yasanın tartışıldığı dönemde aydınlar bunun Türkiye'de gelişen özgürlükçü ortama zarar vereceğini söyleyerek yasaya karşı çıkıyordu. Bugün de aynı şey savunulabilir mi?

Yasalaşma sürecinde şahsen benzer kaygılar taşıdım, bu gibi dış dürtmelerin burada milliici alerji yarattığı, aşağı yukarı on yıldır büyüyerek süren bellek politikaları ve çalışmalarına olumsuz etki yapacağı kaygısıydı bu. Nitekim Fransız yasasının özellikle devletin çekingen ama somut adımlarını kolaylaştıracağını söylemek mümkün değil. Bu bağlamda 24 Nisan anmalarının organizasyonu konusunda iki yıldır olduğu gibi kamu otoritesinin vereceği (veya vermeyeceği) destek bir test olacak. Diğer taraftan dışarıdan gelen bu çeşit 'uyarıların' burada tartışmayı tetiklediğini de görmek gerekiyor. Gündeme katiyen başka türlü gelmeyecek olan tarih ve bellek konuları bu sayede konuşulur tartışılır oluyor. Sonuçta hep dile getirdiğim gibi cinler şişelerinden çıktı artık Türkiye'de ve netameli, gizli konuların üstünü yeniden örtmek artık pek mümkün değil.   

Türkiye'deki tartışmaların düzlemini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Fransız yasasının orada neden olduğu tartışma ile burada neden olduğu tartışma arasındaki uçuruma bakmak yeterli. Yasa Fransa'da ifade özgürlüğü ve anayasallık yani demokrasi ve hukuk çerçevesindeki bir tartışmayı besledi, hâlbuki burada 'soykırım oldu mu, olmadı mı' tartışması olarak algılandı ve yaşandı. Fransa veya herhangi başka bir demokratik ülkede Türkiye'dekine benzer bir tartışma yok.  

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu yasanın meclisten geçirilip senatoya gönderilmesinin ardından 'nerede Ermeni varsa konuşacağız' demişti. Fransa için düşünülen yaptırımların yerine bu gibi faaliyetlerin ne derece faydası olur?

Bakanlıkta böyle bir arayış epeyidir var ve Anadolu Ermenilerinin yoğun olarak bulunduğu ülkeler sefaretlerine bu yolda gitmiş talimatlar var. Sonucu ne olursa olsun, 'diyaspora' tabir edilen  ve günlük dilde tamamen şeytanlaştırılmış bir insan kümesinin ne olup ne olmadığı konusunda dışişleri bürokratlarının bilgi sahibi olmaya başlamaları bile önemli. Bu kurumdaki geleneğin bunun tam aksi yönde olduğunu ve diyasporayla sürekli didişildiğini unutmayalım.

Daha genel bir bakış açısıyla değerlendirdiğimizde devlet 2015'e yaklaşırken bugüne kadar uyguladığı ve geçmiş dönemlerden miras kalan lobicilik-ikna-tehdit-yaptırım stratejisinin dışında bir arayışta olduğu izlenimi veriyor. Ama tam da ne yapmak istediği belli değil, bu yaklaşımın içinin doldurulduğundan emin değilim.  

Yasayla kimin özgürlüğü nasıl kısıtlanıyor? Yasayı insan hakları ve özgürlükler çerçevesinde değerlendirebilir misiniz?

Yasanın esas hedefinde kaba inkârın olduğunu düşünüyorum. Fransa'daki Ermeni kuruluşlarının çıkardıkları ve geçen hafta Baskın Oran'ın Agos yazısında* birkaç örneğini verdiği inkârcı taşkınlıklar Fransalı Ermenileri haklı olarak çileden çıkarıyor. Keza bazı yüksek profilli bilim insanları, Bernard Lewis vakasında olduğu gibi soykırımı kamusal alanda reddediyor ve karşılığında bir yaptırımla karşılaşmıyorlar. Lewis'in 1995'te aldığı ceza inkârla değil, bilimsel ciddiyetsizlik ve hatıraya hakaret ile ilgiliydi. Yasa bu tip inkârcı faaliyetlere karşı tasarlandı. Elbette radikal kuruluşların her fırsatı değerlendirerek soykırım konusunda her ağzını açan karşı yasayı kullanma riski her zaman var ama Shoah'nın inkârını yasaklayan Gayssot Yasası'nın uygulama istatistiklerine bakacak olursak, bir Yahudi düşmanı cenneti olan Fransa'da, sayısız Shoah inkârcısı olmasına ve bunların her fırsatta bunu dile getirmesine rağmen, 1990'dan bu yana toplam 29 kişi ceza almıştır. Yani uygulamayı abartmamak lazım. Buna rağmen Fransa'daki Türk düşmanlığını da göz ardı etmeyelim. Bazı durumlarda bu düşmanlığın Boyer Yasası'na eklenmesi aşırı bir hukuki tepki doğurabilir.      
 

Türkiye'de dile getirilen 'tarihçiler tartışsın', 'parlamentolar bu konuda karar mercisi değildir' gibi söylemler nasıl realiteye dönüştürülebilir?

Tarihçilerin soykırımın realitesi hakkında tartışacağı, nüanslar ve yeni bilgiler dışında bir şey yok ama soykırımı öğrenmek ve öğretmek konusunda yapacakları çok şey var. Siyaset kurumunun dünya çapında kirli sicili, kamu vicdanını ve dolayısıyla siyaseti ilgilendiren konularda karar almasını gayrimeşrulaştırıyor. Sanırım sorun burada. Yoksa kanun koyucunun sorumluluk alması ve kamu vicdanının sesi ve savunucusu olması gayet anlaşılır bir şey.  

Son olarak yasanın AB genelinde geçerli olma ihtimalini ne derece mümkün görüyorsunuz?

Yasanın esinlendiği 28 Kasım 2008 tarihli AB Çerçeve Kararı üye devlerde tam da bu gibi konulardaki boşlukları doldurmayı amaçlıyor. Yeni bir karara veya yasaya ihtiyaç yok. Kaldı ki İngiltere soykırımı tanımıyor.  

Ayrıca eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Temennim bu konuların artık Fransa veya başka bir ülkeden ziyade burada öğrenilmesi, öğretilmesi, bilinmesi ve tartışılmasıdır.   

* Baskın Oran'ın son yazısındaki ilgili bölüm.

'(...) “Ermeni soykırımına adanmış anıtlara saldırı” (Nisan 2002, Alfortville ve Grenoble). Gomidas anıtına defalarca Türk bayrakları asılması (Nisan sonu, 2003, Paris). Ermeniler adına dikilmiş taşın eşcinsellere hakaret yazılarıyla donatılması (11 Nisan 2005, Marsilya). 1915 kurbanlarının anısına dikilmiş anıtın daha açılamadan saldırıya uğraması (17 Nisan 2006, Lyon). Ermeni anıtındaki bronz heykelin çalınması (14 Ekim 2006, Chaville). 18 Ermeni mezarının tahrip edilmesi (26 Kasım 2006, Marsilya). Ermeni anıtına saldırı (25 Ağustos 2007, Lyon). Ermeni Noel günü Ermeni Apostolik Kilisesi’ne yapılan bomba ihbarı yüzünden kilisenin boşaltılması (6 Ocak 2008, Paris). Ermeni soykırımı anıtının üzerine küfürlü yazılar yazılması (11-12 Mayıs 2008, Lyon). Ermeni anıtının saldırıya uğraması (5 Haziran 2010, Avignon).

Bunlara, tasarıyı getiren Bn. Valerie Boyer’ye gönderilen iltifatları da ekleyebiliriz.'

Kategoriler

Güncel Diaspora Gündem