Can Dündar’ın, İsmet İnönü ve Erdal İnönü’nün mektuplaşmalarını derlediği Canım Erdalım Sevgili Babacığım kitabı, “Milli Şef”in nasıl bir baba olduğu sorusuna cevap veriyor.
Bercan Aktaş
Kitap Kirk, Ocak 2012
Anadolu’da bir laf vardır: Âlimin oğlu zalim, zalimin oğlu âlim olurmuş.
İsmet İnönü, gençliğini toplarla, tüfeklere ve bizzat içinde bulunduğu ya da komuta ettiği savaşlarda geçiren bir askerdi. Apolet taktığı kadar, kravat da taktı. Genelkurmay Başkanı’ydı; Cumhurbaşkanı’ydı; Başbakan’dı; Dış İşleri Bakanı’ydı. “Milli şef” ve “ikinci adam” olarak anıldı.
Peki, ya oğlu? Gençliğini Ankara Fen Fakültesi’nde geçiriyor Erdal İnönü. Okulunu bitirdikten sonra, California Teknoloji Enstitüsü’ne (Caltech) kabul ediliyor ve ABD’ye gidiyor. Orada yüksek lisansını ve doktorasını tamamlıyor. Erdal İnönü, babası gibi “askeri başarılarıyla” değil; fizik dalında yaptığı araştırmalarla tanınıyor; güler yüzünü eksiltmiyor. Erdal İnönü, “Babasına çekmiş” deyimini tersyüz edenlerden birisi oldu. Hem bir bilim adamıydı hem de bir siyasetçiydi.
Can Dündar’ın derleyip yayına hazırladığı Erdal İnönü-İsmet İnönü mektuplaşmaları, Canım Erdalım Sevgili Babacığım ismiyle ekim ayında Can Yayınları’ndan çıktı. Kitapta 1947-1952 yılları arasında İsmet İnönü’yle Erdal İnönü’nün birbirlerine yazdıkları mektuplar yer alıyor.
Kitabın kapsadığı yıllarda Türkiye, çok partili dönemle tanışıyor. Mektupların yazıldığı zamanlar, tek partili dönemden Recep Peker, Hasan Saka, Şemsettin Günaltay; Demokrat Parti dönemindense Adnan Menderes hükümetlerini görüyor. İsmet İnönü, 11 Kasım 1938’de Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümüyle geldiği cumhurbaşkanlığını 1950 senesine kadar sürdürüyor; ardından Celal Bayar’a bırakıyor.
Erdal İnönü ise o dönemde Ankara Fen Fakültesi’ni bitirdikten sonra yüksek lisansı ve doktorası için ABD’ye gidiyor. Can Dündar’dan öğrendiğimize göre, İsmet İnönü, üniversite çağındaki gençlerin Türkiye’de kalmasını istermiş. Kendi çocuklarına da uyguluyor bu kuralı. Dolayısıyla, Erdal İnönü, üniversiteyi Ankara’da okuyor, sonra ağabeyi Ömer’in yanına gidiyor ve eğitim hayatına California’da devam ediyor.
Böylelikle, elimizdeki kitabın serüveni de başlamış oluyor. Erdal İnönü’nün Cumhurbaşkanı’yla, CHP’nin ebedi Genel Başkanı’yla, ana muhalefet lideriyle, kısacası babasıyla mektuplaşmalarını okuyoruz.
Sayenizde itibar görüyoruz!
İnönülerin mektuplarına bakınca anlıyoruz ki Cumhurbaşkanı İnönü, gurbetteki oğluna cumhurbaşkanı olarak yazmıyor. Dolayısıyla, İsmet Paşa’nın, oğlunun bilip de bizim bilmediğimiz düşüncelerine bu mektuplaşmalardan ulaşamıyoruz; fakat kişilikleri ve siyasetleri hakkında akıl yürütebiliyoruz.
İsmet İnönü, oğluna çok düşkün… Gündemin en yoğun olduğu dönemlerde dahi oğluna yazmayı ihmal etmiyor. Görünen o ki Paşa, en çok –kendi deyimiyle– “aslan evladının” derslerinin iyi olduğunu öğrenince mutlu oluyor. Baba ve oğul, haftada bir veya iki defa –bazen ardı sıra her gün– birbirlerine yazıyorlar. Mektuplarda ağırlıkla bahsedilen iki konu var: Erdal İnönü’nün maddi durumu ve dersleri…
Asker ve devlet adamı İnönü, üstüne titriyor oğlunun. Baba, oğlunun maddi durumuna ilişkin sık sık bilgilendirme istiyor ve ona göre para göndereceğinden bahsediyor. Para ve alışveriş konusuna rastladığımız enteresan bir yer var. Erdal İnönü, 20 Şubat 1949’da, ABD’de bir kürk beğeniyor. Rusya’dan gelen derilerin işlenmesiyle yapılan kürk 1.000 dolar ediyor. Erdal İnönü, kürkü çok beğendiğini ve almayı istediğini yazdığı mektuba, “Alamayacağız derseniz, mağazaya bir şey borçlu değilim” diye ekliyor. İlginç yanı, annesine neredeyse hiç yazmayan İnönü, bu mektubu annesi Mevhibe İnönü’ye gönderiyor. Cevap Cumhurbaşkanı’ndan: “Olacak iş değil! O kadar doları bulamayız.”
Bazı ufak tefek ayrıntılarla da karşılaşıyoruz. İsmet İnönü’nün ABD dış politikasının en önde gelen dergisi Foreign Affairs’i takip ettiğini; ailesiyle birlikte at binmekten taviz vermediğini; Erdal İnönü’nünse, annesine rahatça hitap edebilirken babasına “siz” diye seslendiğini görüyoruz.
Erdal İnönü’nün bir sene aralıkla yazdığı iki mektuptan satırlar gözüme çarpıyor. Babasına 29 Ağustos 1949’da “Allah sizi memleketimizin başından eksik etmesin! Gayretlerinizin kılavuzluğu ile halkımızın sağduyusu, gerçek demokrasi yolunu muhalif partilere elbet bir gün gösterecektir“ diye yazan Erdal İnönü, CHP’nin 14 Mayıs 1950 seçimlerini kaybetmesinin ardından 16 Mayıs tarihli mektubunda şöyle diyor: “Netice itibariyle, ülkemizde demokrasi olduğunu dünyaya ispat edecek kesin olay, düzgün, hadisesiz bir iktidar partisi değişmesi geçirmekti. Bunu yapabilirsek, bu seçimlerin hakikatte en büyük zaferimizi ilân ettiği anlaşılacak. Gerisinin ne ehemmiyeti var, canınız sağ olsun.”
Erdal İnönü’nün yolunun, babasının “Milli Şef” olmasından dolayı, kuşkusuz daha kolay açıldığı düşünülebilir. Bu konuda belirgin bir bilgi yok elimizde; fakat oğul İnönü’nün Los Angeles’daki U.S.C yemeğini anlattığı mektubundaki şu cümlesi dikkat çekiyor: “Sofranın başında olan (chairman) rektör, mühim davetlileri tanıtırken ayrıca benden de bahsetti. Sayenizde her yerde itibar görüyoruz babacığım, sağ olun.”
Buna rağmen, Türkiye’de ismiyle ve kimliğiyle değil, “İsmet Paşa’nın oğlu” olarak bilinen Erdal İnönü, yurtdışında farklı bir manzarayla karşı karşıya şüphesiz. ABD’de görüldüğü herhangi bir yerde “İsmet Paşa’nın oğlu” değildi; Erdal İnönü’ydü. Evinde de çevresinde de “siz” diyeceği, hesap vermek durumunda kalacağı hiç kimse yoktu. Ağabeyi ile kalıyor; babasıyla mektuplaşıyor; okulundan öğrenebileceğinin en iyisini öğrenmek için çabalıyordu. 20’li yaşlarının ilk yarısında, baba ocağında, Çankaya Köşkü’nde değildi.
Kitap, “İkinci Adam”ın nasıl bir baba olduğunu ve zaman zaman satır aralarında karşımıza çıkan siyasi pozisyonunu görmek; bir dönemin Türkiye’sindeki halet-i ruhiyeyi anlamak ve siyasi rüzgârın arka planına bakmak için çok kıymetli bir derleme.
Canım Erdalım Sevgili Babacığım
Can Dündar
Can Yayınları
Ekim 2011, 294 sayfa.