Kıbrıslı Türklerin Hâlleri, sadece Kıbrıs’ı anlamak için değil, film, edebiyat, medya ve siyaset felsefesinin tanıdık eserlerine farklı bir perspektiften bakmak için de zengin bir kitap.
Rana Şenol
Kitap Kirk, Ocak 2012
Tufan Erhürman, Kıbrıs’ta tanınan, önemsenen, değerli bir akademisyen. Birkaç ay önce yayımlanan son kitabıyla karşılaşmam, bendeki yeri çok özel olan annesi Gülfidan Erhürman sayesindedir. Gaile dergisi için kaleme aldığı alegorik yazı ve şiirlerle kalbimi fetheden bu şahane kadını tanıyıp sevdiğimde, onun, sonradan yaşıtım olduğunu öğrendiğim Tufan Erhürman’ın annesi olduğunu bilmiyordum bile. Yazılarında ve şiirlerinde kendi ruhumu bulduğum bu ilginç kadınla arada kısaca yazışıyorduk ve o da bende, aynaya bakıyormuşcasına kendi ruhunun bir yansımasını gördüğünü söylüyordu. İşte bu ruh ikizliği durumu birbirimizin hayatını merak edip incelememize yol açtığında, oğlunun kitabı Kıbrıslı Türklerin Hâlleri çıktı karşıma. Kitap elime geçer geçmez bir solukta okudum.
Daha önce yayımlanmış çeşitli yazıların yeniden elden geçirilip düzenlenmesiyle oluşturulmuş kitapta beklediğimin çok ötesinde bir edebi tat buldum. Üniversitede İdare Hukuku dersleri veren, o güne dek muhtemelen sıkıcı bir insan olduğu önyargısıyla baktığım bir akademisyen değildi o satırlardan okura seslenen. Ömrünü hukukun ötesinde başka uğraşlara da adamış; edebiyat, felsefe, sinema, siyaset gibi farklı alanlarda donanımlı; birikimi, hayattaki duruşu ve savunduklarıyla insanda hayranlık uyandıran usta bir edebiyatçı, dört dörtlük bir aydın, tam bir Rönesans adamıydı karşılaştığım.
Yazılarında, kendinde iz bırakmış roman ve romancıları, defalarca okuduğu hikâyeleri, şiirleri, başucu kitaplarını, izlediği filmleri felsefeyle, tarihle, siyasetle harmanlayıp ülkesinin kaderine ve gündemine öylesi bir akıl ve sağduyuyla bağlıyor ki yazar; entellektüel birikimine mi, kıvrak zekâsına mı, duyarlı yaklaşımına mı, yoksa sade ve akıcı diline mi hayran kalacağınızı şaşırıyorsunuz. Ve anlattıklarını, o da tıpkı annesi gibi mutlaka bir yerinden Kıbrıs’a bağlıyor hep. Bütün yazıların temasında Kıbrıs’ın kültürü, tarihi ve bugünkü hâlleri var. “Bunu bakalım Kıbrıs’a nasıl bağlayacak?” dediğiniz en alâkasız gözüken konuların bile tam kalbine Kıbrıs’ı ustaca yerleştirmeyi başarıyor yazar.
İçselleştirilmiş bir ruh hali
Tanıdığım Kıbrıslı Türklerin hemen hepsinde var olan bu takıntılı hâl, özellikle diaspora topluluklarında –Dersimliler, Ermeniler, Yahudiler gibi büyük travmalar yaşamış halklarda– sıkça gözlemlediğim bir durum aslında. Geçmişte yaşanmış korkunç olayların bıraktığı izlerle oluşmuş bir kimlik ve o kimlik etrafında kilitlenen, varoluşsal krizleri yine o kimlik olan, hayatın anlamını ve hayata bakışlarını tamamen o kimliğe aidiyet hissi üzerinden şekillendiren insanlar... Genetik bir hastalıktan mustaripmişcesine, öylesine içselleştirilmiş bir ruh hâli ki bu ve öylesine derinden sinmiş ki varoluşlarına, o kimliğe tutunmak, onu anlamak ve anlatmaya çalışmak yegâne amaç haline geliyor. Bunu yadırgamıyor, kesinlikle yargılamıyor, aksine gıpta ediyorum bu hâllerine. Bir yere, bir coğrafyaya ait olmak, ortak bir acıyla/kederle/kaderle mühürlenmiş bir kimliğe sahip olmak güzel bir his olsa gerek...
“Belki biraz fazla hüzünlü, biraz fazla romantik, biraz fazla hayalci bulunabilir bu yazının ruhu… Ben de farkındayım. Bugünden yarına güzellikler vaat etmiyor söylediklerimiz. Ama neylersin!? Memleketin hâli gibidir hâllerimiz” diyen yazarın anlattıklarında bir özeleştiri ve kendi kimliğiyle yüzleşme çabası da var.
“Onursuzluğa mahkûm edilmeye çalışılıyorsa bir halk ve dahası epeyce mesafe alınmışsa bu konuda, her şeye rağmen mücadeleye devam etmek niyetinde olanların önünde iki yol vardır. Ya ‘biz onurlu bir halkız, hiç hata yapmadık, mağduruz’ diyerek sürekli olarak başkaları eleştirilir ya da öncelikle ne hâle gelindiğine bakılıp, özeleştiri mekanizması çalıştırılır, ‘kara gerçek’le yüzleşilir.” İşte Tufan Erhürman’ın arka kapakta ifade ettiği ve bu kitaptaki yazılarda yapmaya çalıştığı tam da bu. Tadından yenmeyecek bir kitap derlemiş bize. Sadece ‘yavruvatanı’ anlamak için değil; film, edebiyat, medya ve siyaset felsefesinin tanıdık eserlerine farklı bir perspektiften bakmak, atlamış olabileceğiniz eserlerin listesini oluşturmak için de okunabilir bu engin, zengin ve keyifli kitap.
Yazara dair...
Tufan Erhürman, 1970 yılında Lefkoşa’da doğdu. 1992’de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. 1995-2001 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak çalıştı. “İdarenin Yargı Dışı Denetimi ve Ombudsman” konulu teziyle 2001 yılında doktor oldu. 2001-2006 yılları arasında Doğu Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yaptı. 2006-2008 yılları arasında Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde çalıştıktan sonra, Doğu Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne döndü. Hâlen bu Fakülte’de öğretim üyesi olarak görev yapıyor.