Arctic Monkeys 40 fırın ekmek yediğini ‘AM’ ile ispatlıyor

Nayat Karaköse, 9 Eylül'de beşinci albümleri 'AM' ile dinleyicileriyle buluşan Arctic Monkeys'i yazdı. 16-17 yaşında yazdıkları şarkılarla 'kim bu küçük dev adamlar' sorusunu sorduran Arctic Monkeys artık rüştünü ispat etmiş ve sağlam bir yer edinmişe benziyor.

NAYAT KARAKÖSE
nayatk@gmail.com

İngiliz grup Arctic Monkeys 2006 yılında ilk albümleri ‘Whatever People Say I am That's What I am Not’ ile müzik dünyasına nefis bir giriş yaptı. Malum, 90'lardan sonra İngiltere müziği bocaladı, millenium çağının etkisiyle yeni soundların keşfine çıkan birçok grup samimiyetten uzak albümler üretmeye başladı. Tam da bu dönemde Arctic Monkeys bir umut oldu ve o umut bir süre sonra gerçeğe dönüştü. Grup üyeleri ilk albüm çıktığında ortalama 18 yaşındaydı, çıkış albümleri mis gibiydi, herkes 'kim bu küçük dev adamlar' diye soruyordu. Alex Turner ve diğer grup üyeleri ilk albümdeki şarkıları yazdıklarında 16-17 yaşlarında olduklarına güç bela inandırdı insanları. Birbirini izleyen sıkı albümlerle Arctic Monkeys müzik dünyasında kendisine sağlam bir yer edindi.

Arctic Monkeys'in  beşinci albumu  'AM' dinleyiciyle 9 Eylül'de buluştu. Uzun zamandır beklenen bu kavuşma layıkıyla gerçekleşti çünkü Arctic Monkeys dinleyicisine de müziğe de sadık kaldı. Albüm yenilikleri barındıran, keşif ve deneyden oldukça beslenen ama Arctic Monkeys’in yarattığı hisse de bir o kadar sadık bir albüm olmuş.

Belki biraz iddialı ama ‘AM’ Arctic Monkeys'in 40 fırın ekmeği yediğini ispat eden bir albüm. NME dergisinin değerlendirdiği gibi 10 üzerinden 10 değil belki  ama bence ‘AM’ 10 üzerinden 8.5’u ziyadesiyle hak ediyor. Alex Turner vokalde kendini aşmış, çok etkileyici ve ilham verici.  Şarkıların sırayla değerlendirirsek:

Do I Wanna Know? : Albüme daha iyi bir açılış şarkısı olamazdı. 'Do I Wanna Know' özgüveni yüksek bir şarkı. Şarkı konu itibarıyla bir belirsizlik üzerine kurulu olsa da müzik bir o kadar dengeli ve net. Şarkının soundu Arctic Monkeys’in müzik dünyasına hediyelerinden.

Are you Mine? : Arctic Monkeys ‘Do I wanna know'un hemen ardından ‘Are you Mine?'ı koyarak yerinde bir seçim yapmış. Şarkının heyecan uyandıran bir girişi var. Giderek belirsizlikten kurtulmak isteyen bir insanın geçirdiği netlik nöbetini gerek müziğiyle, gerek sözleriyle çok iyi aktarmış. Müzikte yer yer zararlı olmayan bir agresiflik mevcut ve  ihtiyacımız olan tam da bu...

One for the road: Dinlendikçe sevilen şarkılardan, temposu güzel.

Arabella: Çok iyi, albümün en  nev-i şahsına münhasır şarkısı. Arctic Monkeys adeta bir şey denemiş, titizce yapılan deney mükemmel bir sonuç vermiş. Şarkı hem futuristik, hem retro hem de post modern öğeler barındırıyor. Şarkının açılışı nefis, gelecekle geçmiş arasında ve gelecekten bir karakter 'Arabella'. Müzik de 'Arabella' karakterinin ruhuna çok uygun, açılıştaki ve şarkıda yer yer hakim olan sound çok başarılı kullanılmış.

I Want it All: Müzik ve ritim ön planda, kötü değil ama sanki bir şeyler eksik.

No1 Party Anthem: Albümün en iyisi,  Arctic Monkeys'in 40 fırın ekmeği yediğinin kanıtı... Piyano şarkıyı çok şık yapmış. Olağanüstü bir introsu var,  sizi adeta harika bir his dünyasına yolculuğa çıkarıyor. Şarkıda olay ve hisler o kadar başarılı bir şekilde tasvir ediliyor ki adeta klibini dinlerken çekiyorsunuz. Arctic Monkeys severlerin marşı olsa kesinlikle bu şarkı olurdu. Alex Turner’ın vokali ise nirvanaya erişmiş. Bu şarkıyı canlı dinlemek için kilometrelerce yol aşılır.

Mad sounds: Albümün en feel good şarkılarından, biraz the Verve’den Richard Ashcroft esintisi hissettim vokalde. Şarkıda 'oh la la' bile var, albümde diğer şarkılar arasında duran sevimli bir ayrıkotu 'Mad sounds'.

Fireside: Eski Coral gitaristi Bill Ryder-Jones şarkıya eşlik ediyor, fakat şarkı bir yıldız gibi parlayamıyor.

Why do you call me when you are high? : Bu şarkıyı dinleyince ‘süpersiniz çocuklar’ demek istiyorsunuz. Sarhoşken, ayık değilken sevdiklerini arayanlar kulübünün bir numaralı şarkısı. Temposu da, enerjisi de tam olması gerektiği gibi.

Snap out of it: Şarkının girişi ve ilk başları iyi gidiyor, beklentiyi yükseltiyor fakat beklentiyi karşılamıyor, biraz vasata kaçıyor.

Knee socks: Şarkının geri vokalinde Queens of the Stone Age’den Josh Homme’u dinliyoruz. Mütevazı bir giriş yapıyorlar şarkıya ve yavaş yavaş yükseliyor. Glam, pop ve 80’ler bu şarkıda bir arada. Dinledikçe bir yıldız gibi parlıyor.

I Wanna be Yours: ‘Senin elektirk süpürgen olup tüm tozunu yutmak

                                 Ford Cartina'n olup hiç paslanmamak istiyorum,

                                 Eğer kahveni sıcak seviyorsan

                                 Senin kahve cezven olmak istiyorum’

Sözleriyle başlayıp devam eden ‘I Wanna be Yours'un sözleri gayriciddi gözükebilir ama belki de en içten yazılmış aşk şiirlerinden. Sözleri Alex Turner için büyük ilham kaynağı olan ve adını koluna dövmelettiği İngiliz punk şair  John Cooper Clarke’a ait. Müzik sade, enstrümanlar kararında kullanılmış ve şarkı tam anlamıyla Alex Turner'ın müthiş vokaline teslim edilmiş. Albüme daha iyi bir kapanış şarkısı olamazdı, dinlemeye doyamayacaksınız.

Eğer albümün tamamını satın almayacaksanız kesinlikle alın dediğim şarkılar: No 1 Party Anthem, I Wanna be Yours, Arabella ve Do I Wanna Know?  

Kategoriler

Kültür Sanat Müzik