Hrant Dink Vakfı, İstanbul’daki Ermeni vakıflarının mülkiyet sorunlarının tespiti ve çözümü için çok önemli bir adım attı. Proje kapsamında Osmanlı döneminden bu yana İstanbul’daki Ermeni vakıflarının mülkiyetle ilgili yaşadığı problemler tek tek inceleniyor.
EMRE ERTANİ Fotoğraflar: Erhan Arık
emreertani@agos.com.tr
Hrant Dink Vakfı, İstanbul’daki Ermeni vakıflarının mülkiyet sorunlarının tespiti ve çözümü için önemli bir projeye imza atıyor. Vakfın, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu ve Açık Toplum desteğiyle yürütmekte olduğu proje kapsamında yaptığı araştırmalar Mart 2011’den beri devam ediyor.
Proje çerçevesinde Osmanlı döneminden bu yana İstanbul’daki Ermeni vakıflarının mülkiyetle ilgili yaşadığı problemler inceleniyor. Projenin temel amacı Ermeni vakıflarının günümüze kadar yaşadıkları sorunları Türkiye toplumunun bilgisine sunmak.
Proje kapsamında, vakıf arşivleri, Hrant Dink Arşivi, Avukat Diran Bakar Arşivi, Başbakanlık Devlet Arşivleri belgeleri inceleniyor; tarihi İstanbul haritaları temel alınarak incelemeler yapılıyor. Tasnif edilen belgeler dijital ortama aktarılıyor ve tarihi nitelikteki bilgiler böylece koruma altına alınmış oluyor. Proje sonunda İngilizce ve Türkçe olarak bir kitap yayımlanacak ve bir internet sitesi açılacak. Sitede araştırmaların sonuçlarının yanı sıra bir de interaktif İstanbul haritası bulunacak ve bu haritada farklı kriterlere göre aramalar yapılabilecek. Mesela ilçe taramasıyla, her ilçede bulunan mülkiyet sorunu yaşamış mülkler görülebilecek.
Vakıf, proje için Ermeni vakıflarıyla tüm işbirliği imkânlarını değerlendirmeye hazır. Şu ana kadar bu konuda çeşitli adımlar atıldı. 15 Şubat günü tüm vakıf yöneticilerinin davetli olduğu bir toplantıda çalışmalarıyla ilgili bilgi veren projenin koordinatörü Nora Mildanoğlu ve araştırmacılar Özgür Eren, Mehmet Atılgan ve Mehmet Polatel, çalışmalarını Agos’a anlattı.
Nora Mildanoğlu (Proje koordinatörü)
‘Bu proje bir yol açacak’
Proje, Mart 2011’de başladı. Daha öncesinde Hrant Dink Vakfı, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu’na böyle bir proje yürütebilmek için fon başvurusunda bulunmuştu ve bu başvuru kabul edildi. Projeye başlarken Açık Toplum Vakfı ile de iletişime geçtik ve kendileri de projemizi desteklemeyi kabul etti. 18 ay olarak belirlediğimiz çalışma süresi Ağustos 2012’de tamamlanacak.
‘Mümkün olan en kapsamlı bilgi’
Hrant Dink Vakfı’nın niçin böyle bir proje yürütmeye karar verdiğini açıklamak gerekirse: Bu proje vakfın demokratikleşme ve insan hakları programı kapsamında gerçekleştirdiği çalışmalardan biri. Hrant Dink’in, azınlık vakıflarının mülkiyet sorunlarıyla ilgili zengin bir arşivi vardı; bu arşiv çalışmalarımızın başlangıç noktası oldu. Bu konuyla ilgili yazılan haberlerde ve raporlarda Hrant Dink’in bu arşivi sıkça referans olarak gösteriliyor. Ancak, bu arşiv mülkiyet sorunu yaşayan taşınmazlar hakkında eksiksiz bilgiye ve veriye sahip bir arşiv değildi tabii ki. Projemizin sonunda, İstanbul’daki Ermeni vakıflarına ait mülkiyet sorunu yaşayan taşınmazlarla ilgili mümkün olduğunca kapsamlı bilgi toplamış olacağımızı umuyoruz.
Çalışmalarımız boyunca elde ettiğimiz bilgiler doğrultusunda yaşanan mülkiyet hakkı ihlalleri konusunda toplumu bilgilendirmeyi amaçlıyoruz. Aslında, bu proje her şeyden önce Ermeni vakıflarının mülkiyet hakları konusunda toplumu bilgilendirmeyi amaçlıyor. Tabii bunu yapabilmek için de yaşanan sorunun boyutunu tamamen görebilmemiz ve gösterebilmemiz gerekiyor.
‘Diran Bakar Arşivi en önemli kaynak’
Bilgi toplama sürecinde, Avukat Diran Bakar’ın arşivinden sıkça yararlanıyoruz. Hrant Dink Vakfı olarak, Bakar ailesinin de onayı ile Diran Bakar’ın meslek hayatı boyunca baktığı tüm davalara ait dosyaları dijital ortama aktardık. Bu davalar arasında Ermeni vakıflarının mülkiyet sorunu yaşamış olan taşınmazları ile ilgili de pek çok dava var ve yaşanan hukuksal süreçler hakkında bize derinlemesine bilgi sağlıyor. Bir yandan da Ermeni vakıflarının arşivlerinden yararlanıyoruz. On beşe yakın gönüllünün yardımıyla pek çok Ermeni vakfının arşivini dijital ortama geçirdik. Bu çalışma ile arşivlerden çıkacak bilgileri değerlendirmeyi amaçlıyoruz. Bir yandan da arşivlerin korunmasına katkı sağladığımızı düşünüyoruz.
‘Danışma Kurulu’nda deneyimli isimler’
Çalışmalarımızda bize görüş ve önerileriyle yol gösteren bir de danışma kurulumuz var. Danışma Kurulumuz Sebu Aslangil, Setrak Davuthan, Luiz Bakar, Turgut Tarhanlı, Fethiye Çetin, Özlem Dalkıran, Avedis Demir, Arzu Öztürkmen, Nazaret Binatlı’dan oluşuyor.
Projenin sonunda, araştırmalarımızın sonuçlarının yer aldığı, İngilizce ve Türkçe olmak üzere iki dilde hazırlanmış bir kitap yayımlanacak. Gerek Türkiye, gerek uluslararası kamuoyu böylelikle konuyla ilgili bilgilendirilecek.
‘Gençlere ulaşmak önemli’
Ermeni gençler vakıf yönetimleriyle pek ilgilenmiyorlar. Ben de açıkçası bu projeye dâhil olmadan önce yaşanan sorunları bu kadar detaylı bilmiyordum. Hazırlayacağımız internet sitesiyle gençlere de ulaşabilmeyi umuyoruz. Sitede araştırmalarımızın sonuçlarının yanı sıra bir de interaktif İstanbul haritası bulunacak. Bu haritada farklı kriterlere göre aramalar yapılabilecek. Site aynı zamanda, yeni ulaşılan veya statüsünde değişiklik olan mülklerle ilgili bilgilerin de takip edilebileceği bir kaynak olacak.
‘Sadece olumsuz örnekler yok’
Projemizin ilerleyen dönemlerinde vakıf yöneticilerini, gençleri, araştırmacıları, hukukçuları ve akademisyenleri davet edeceğimiz atölye çalışmaları düzenleyeceğiz. Bu atölye çalışmalarında yaşanan mülkiyet sorunlarının tarihsel ve hukuksal boyutu ortaya konacak. Konuyla ilgili geçmişte neler yapıldığına ve gelecekte neler yapılabileceğine dair katılımcılar arasında görüş alışverişi olmasını arzu ediyoruz. Ayrıca, altı mülkiyet sorunu yaşamış mülkü ele alacağız ve onların hikâyelerini detaylı bir şekilde anlatacağız. Amacımız sadece olumsuz örnekleri sunmak değil. Başarılı sonuçlar da alınmış, mesela Av. Diran Bakar’ın AİHM’e götürdüğü Yedikule Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı’nın İstiklal’deki binasıyla ilgili dava süreci. Bu tür iyi örnekleri de ortaya çıkaracağız. Geleceğe dönük neler yapılabilir tartışmalarını da başlatmayı umuyoruz. Ağustos’ta bizim projemiz tamamlanacak ama tabii bu devam eden bir problem. Çalışmanın sonuçlarının bu konuyla ilgilenenler ve ilgilenecek olanlar için kaynak olmasını amaçlıyoruz. Maalesef iyi bir arşivleme olmadığı için belgelere ulaşmak zor oluyor. 1930’lara, 1910’lara giderek bilgileri neredeyse sıfırdan toplamaya çalışmak zor bir süreç. Biz sadece İstanbul’daki Ermeni vakıflarının sorunlarını inceledik, ama Anadolu’da incelenmesi gereken çok sayıda vakıf var. Bu çalışmanın, diğer azınlıkların da bu tür çalışmalar yapması için yol gösterici olmasını umuyoruz.
‘Vakıf mülkleri en önemli maddi kaynak’
Çalışmalarımızda, yaşanan mülkiyet sorunlarının kültürel ve insani boyutunu da ortaya koymayı amaçlıyoruz. Kültürel açıdan konuya bakacak olursak, azınlık okulları ve kiliseler, azınlık vakıflarına ait taşınmazlardan elde edilen gelirlerle ayakta duruyor. Örneğin azınlık okullarında, öğretmenlerin maaşlarını vakıflar kendileri karşılıyor veya kiliselerin bakım ve onarımları yine bu taşınmazlardan elde edilen gelirlerle yapılabiliyor. Söz konusu taşınmazlar vakıfların elinden alındığı zaman bu kurumların ayakta kalması zorlaşıyor. Kiliseler ve okullar Ermeni kültürünün devamı için hayati önem taşıyor.
ATÖLYE ÇALIŞMALARI
“Araştırmamızın sonuçlarını, konuyla ilgili bilgileri paylaşmak, geçmişte neler yapılmış ve gelecekte neler yapılabilir gibi sorulara uzmanların yardımıyla cevap aramak amacıyla; Mart, Mayıs, Temmuz 2011 tarihlerinde, Ermeni gençleri, vakıf yöneticileri, hukukçular, akademisyenler, araştırmacılara yönelik ikişer günlük 3 atölye çalışması düzenleyeceğiz.” |
Mehmet Polatel (Araştırmacı-Tarihçi)
‘Vakıfların haberdar olmadığı mülkler de tespit ettik’
Proje kapsamında Osmanlıca belgelerin okunma ve çevirilerini yapıyorum. Vakıfların gelir-gider, kira kontratları ve Osmanlı Devleti’ne ödedikleri vergilerin kayıtlarının yer aldığı belgeleri tasnif edip o mülklerin bugün hâlâ vakıfta mı olduğu ya da el mi konulduğuna bakıyoruz. Azınlık vakıflarının mülk edinmesi için Osmanlı döneminde padişahın fermanına ihtiyacı vardı. Belgeleri günümüze uyarladık. Bugün vakıfların bile haberinin olmadığı mülkleri bu yolla tespit ettik. Bu belgeler Ermeni vakıflarının arşivlerinden çıkan Osmanlıca belgeler ve Osmanlı arşivinden girip vakıfları ilgilendiren fermanları, belgeleri taradık. Herhangi bir cemaat; kilise, mezarlık vs istiyorsa Osmanlı döneminde devlete başvuru yapılıyordu. Vakıflara verilen bu belgeleri inceliyorum. Kilise planları bile hazır duruyor. Vakıfların bildiği, fakat yerini tespit edemediği birkaç mülkü bu şekilde bulduk.
‘Ermenice ve Osmanlıca belgeleri inceledik’
Projenin tarihsel kısmı olarak iki tür arşiv taraması yapıyoruz. Birincisi vakıfların kendi arşivinde bulunan belgelerin incelenmesi ve mülklerle ilgili olanların çıkartılması. İkinci olarak da Osmanlı devlet arşivlerinde vakıflarla ilgili belgelerin bulunması ve incelenmesi. Bütün belgelerin tasnif işlemini gerçekleştirdik. Yeni belgelere ulaşma çabamız devam ediyor. Vakıfların arşivinde Ermenice ve Osmanlıca belgeler var. Ermenice olanlar genel olarak o dönemin mütevelli heyetlerinin toplantı tutanakları, karar defterleri, gelir-gider bilgileri, patrikhane ile olan yazışmaları. Osmanlıca olanlar ise kiliselerin, okulların, hastanenin ve akar mülklerin fermanları, hüccet bilgileri, bulundukları yöredeki cemaatin kendi aralarındaki mülk transferleri, kira kontratları ve devlete ödedikleri vergilerin makbuzları. Bunlar kapsamlı bir şekilde analiz edilerek, bütün adresler çıkarıldı ve mülklerin günümüzdeki yerleri tarihi haritaların yardımıyla tespit edildi.
Osmanlı arşivindekiler de devletin cemaatlere mülk edinmeleri konusunda verdikleri izinlerin belgeleri. Osmanlı sistemi içinde gayrimüslimlerin kilise, okul, mezarlık ve hastane gibi hayır kurumları açmak ya da onarmak için veya akar mülk edinmek için devletten izin almaları gerekiyordu. Çoğu için padişah fermanına, iradeye ya da Şûrayı Devlet kararına ihtiyaç vardı. Bu belgelerin bazılarında kilise veya okul planları da mevcuttu. Bunlara detaylı bakarak hem günümüzdeki yerleri tespit edip, hem de hâlâ vakıfların elinde olup olmadığını araştırıyoruz.
‘Mülk sorunu değil, varlığını sürdürme sorunu’
Bir diğer çalışmamız da o döneme dair yazılmış kitapların ayrıntılı bir şekilde okunması. Tarihi kitaplar İstanbul’un hangi bölgelerinde Ermenilerin yoğun bir şekilde yaşadığı, gündelik yaşamları ve vakıflara ait malların cemaatler için önemi konusunda bize bilgiler sunuyor. O kitapları inceleyerek hem cemaatin kendisi hakkında bilgilere ulaşıp, hem de hayır ya da dini kurumların cemaat için önemini belirliyoruz. Böylece meselenin yalnızca mülke indirgenmesinden ziyade, mülkün işlevsel olarak Ermeni toplumunun kendini idame ettirebilmesinde, eğitim, kültür, sağlık ve dini olarak varlığını sürdürebilmesinde nasıl bir rolü olduğunu göstermeye çalışıyoruz. Proje boyunca temel dertlerimizden biri de budur.
Son olarak, yayımlayacağımız kitapta, meselenin tarihsel olarak neye tekabül ettiği; kiliselerin, okulların, mezarlıkların, hastanelerin tarihleri de yer alacak.
Özgür Eren (Proje asistanı - Şehir ve Bölge Planlamacısı)
‘Hikâyedeki boşlukları doldurmaya çalışıyoruz’
Projenin daha teknik olan haritalama, mülklerin yerini tespit etme gibi aşamalarında çalışıyorum. Vakıflara ait mülklerin envanterini çıkarmaya çalışıyoruz. İstanbul’da faaliyet gösteren 52 Ermeni vakfını ele aldık. Apostolik, Katolik ve Protestan vakıflarının tümünü dâhil ettik. Vakıfların kendi arşivinden, Diran Bakar’ın kişisel arşivinden çıkan belgeler, daha önce yapılmış olan çalışmalar ve bulduğumuz her türlü bilgileri bir araya getirip envanteri ortaya çıkarmaya çalışıyoruz.
‘Yer adlarının değişmesi işimizi zorlaştırıyor’
Burada en önemli sorun, 100 yıl önceki sokak isimleri ve kapı numaralarından hareket ederek şimdiki yerini tespit etmek oluyor. Vakıfların da yaşadığı en büyük zorluk bu. Bunun için 17. yüzyıldan itibaren hazırlanmış haritalardan bulabildiğimiz ne varsa toparladık. Sigorta şirketlerinin 20. yüzyılın başlarında yaptırdıkları haritalar var, onlarda oldukça detaylı bilgi mevcut. İstanbul çok yangın görmüş bir şehir olduğu için sigorta şirketleri en riskli bölgeleri belirlemek için böyle bir çalışma yapmışlar. Sigorta şirketleri tarihi belgeler bırakmış oldular bu çalışmalarıyla. Çünkü ne devletin ne de başka bir kurumun bu detayda bir çalışması var. Eski sokak adlarını tespit edip bugün o sokağın adı ne olmuş ona bakıyoruz. Kapı numaralarından da tam yerini bulmaya çalıyoruz. Tabii yerini bulamadığımız, “şu parselde” diyemediğimiz durumlar oluyor. Ama en azından iki, üç parsele indirmiş oluyoruz.
Mesela Üsküdar’da 1936 Beyannamesi’nde Tosbatoğlu diye bir sokak var. Elimizde ne kadar harita varsa inceleyip, gayrimenkullerin yerini tespit etmek amacımız. Bir haritada bulamazsak diğerinde bakıyoruz. Tospatoğlu sokağı Alman Mavileri haritasında bulduk. Sigortalar için harita hazırlayan İstanbullu Pervititch’in haritasından da kapı numarasını bulduk. Bu eski haritaları koordinatlandırıp şu anda kullanılan kadastro haritasının altına getirerek güncel kadastro bilgisini tespit ediyoruz.
‘1158 mülkün 1092’sinin parselini bulduk’
Bu çalışma şu açıdan önemli: 2002 ve 2008 yıllarındaki vakıf mülkleri ile ilgili düzenlemelerde, kadastro bilgisi olmadan iade için başvurulduğunda Vakıflar Genel Müdürlüğü, ‘Bilgi yetersiz’ ya da ‘Öyle bir yer bulunamadı’ diyerek başvuruyu reddediyor ve iade etmiyordu. Şu anda vakıfların tapulu mülkleri de dahil olmak üzere, 1158 tane mülkün varlığından haberdarız, bunlardan 1092 parselin tam yerini bulduk ya da olasılıkları azalttık, kalan 66 tanesinin yerini tespit çalışmalarımız devam ediyor. Elbette bu rakamlar bugünün rakamları, yarın konuşsak birkaç tane daha eklenmiş olabilir.
Yerlerini tespit ettikten sonra da işimiz bitmiyor. Bu mülk nasıl vakfın elinden çıkmış, hikâyesi nedir, hangi tarihte, hangi yöntemle elden çıkmış? Bütün bunlar çok önemli. Kamulaştırılarak mı gitmiş, vakıf mı satmış ya da 1974 tarihli vakıfların mal edinmesini 36 Beyannamesi’ne bağlayan malum Yargıtay kararı kullanılarak mı el konulmuş, bunları da araştırıyoruz. Mülklerin hikâyelerindeki bu boşlukları doldurmaya çalışıyoruz.
ARAŞTIRMANIN AMACI
• Projenin temel amacı, Ermeni vakıflarının günümüze kadar yaşadıkları mülkiyet sorunları hakkında Ermeni gençleri başta olmak üzere Türkiye toplumunu bilgilendirmek. • Proje kapsamında yapılacak olan atölye çalışmaları, proje sonunda İngilizce ve Türkçe olarak yayımlanacak kitap ve hazırlanacak internet sitesiyle gençlere, araştırmacılara, hukukçulara ve genel olarak konuyla ilgilenen herkese bilgi sağlanacak. • Proje, Türkiye’de demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, insan hakları ile temel özgürlüklere saygının gelişmesine ve güçlenmesine katkıda bulunacak. |
Mehmet Atılgan (Araştırmacı-Hukukçu)
‘Batı Trakya örneğini de inceledik’
1936 yılında bütün vakıfların vermesi istenen bir beyanname var. “Vakıflar sahip oldukları bütün mülklerinin dökümünü Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne teslim etmesi gerek” deniyor. Bazı vakıflar mülklerinin hepsini, bazıları da eksik listelemiş. Mesela kilise ve mezarlık gibi gelir getirmeyen yerleri beyan etmiyorlar. 1974 yılına kadar vakıflar mülk edinmeye devam ediyorlar. O tarihte, Balıklı Rum Hastanesi’nin bir mülkü üstünden verilen kararda tüm gayrimüslimlere yabancı muamelesi yapılıyor ve ‘yabancı’ kelimesi de gerekçede geçiriliyor. Kararda, “Yabancılar, Türkiye’de mülk edinemez, tüzel kişilik olarak mülk edinmeleri başlı başına ülkenin güvenliği için tehdit niteliğindedir. Çünkü tüzel kişilik gerçek kişilere göre daha güçlüdür” deniliyor.
VAKIFLARLA İŞBİRLİĞİ AMAÇLANIYOR
• Arşivler dijital ortama aktarılarak kalıcı olmaları sağlanıyor ve vakıfların kullanımına sunuluyor. • Sorunlu taşınmazlarla ilgili şimdiye kadar tespit edilen bilgi ve belgeler vakıf yönetimleriyle paylaşılıyor. • Taşınmazların kadastro bilgilerinin tespitinde vakıflarla birlikte çalışmak amaçlanıyor. |
‘36 Beyannamesi’nden önce de sorun vardı’
74’ten 2002’ye kadar birçok mülke, azınlık vakıflarının mallarına Yargıtay kararı gerekçe gösterilerek el konuldu. Vakıf mülklerine el konulduğu ya da bunların kontrol edilmeye çalışıldığı örneklere Cumhuriyet öncesinde de rastlıyoruz aslında. 1912’de çıkarılan Eşhas-ı Hükmiyenin Emval-ı Gayrimenkuleye Tasarrufu Hakkındaki Kanun uyarınca da vakıflardan 1936’dakine benzer bir beyanname isteniyor. Bugünkü Divan Oteli ve Hilton Oteli’nin de üzerinde bulunduğu eski Pangaltı Ermeni Mezarlığı’nın daha 36 öncesinde el konulması, daha birçok kamulaştırma ve istimlâk hikâyesi… Ama somut olarak “mal edineneme gerekçesiyle” mülke el koyma durumu 1974’te ortaya çıkıyor. En son kararnamede 36 Beyannamesi’nde yer alan çeşme ve mezarlıkların hepsi iade edilecek deniliyor. Hayrat kabul edildiği için birçok mezarlık beyannamede yer almıyordu. Onların ne olacağı şu an belli değil.
‘Batı Trakya’da da haksızlık var’
Azınlıkların hakları konusunda Türkiye ve Yunanistan’ı bağlayan en önemli antlaşma Lozan. İki ülke de antlaşmanın gereklerini tam olarak yerine getirmedi. Bizim projenin karşılaştırma olan bir yönü de var ve bu çerçevede Batı Trakya’ya bir seyahat düzenledik. Batı Trakya’daki Türk azınlığın mülkiyet sorunları konusunda fikir sahibi olan sivil toplum kuruluşları, vakıf temsilcileri ve eski milletvekilleriyle görüştük. Türkiye’deki ayrımcı politikaların bir benzerinin orada da olduğunu gördük. Mülk edinme sorunu bir hak sorunu. Devlet politikaları işin içine girdiğinde devletler mütekabiliyeti esas aldığı için ‘Onlar el koyuyorsa biz neden el koymayalım’ deniliyor. Batı Trakya’daki sorunun böyle olması Türkiye’nin de işine yarıyor. ‘Siz de Türklerin mallarına el koyuyorsunuz’ gibi bir savunma yapabiliyor.
27 Ağustos’ta açıklanan ve Ekim’de yürürlüğe giren kararname 1936 Beyannamesi’ni esas alıyor. 2002’den bu yana son kararname dâhil üç defa vakıflara bu konuda hak tanındı. Ve üçü de sorunu çözecek boyutlarda değil. İfadeler gayet muğlâk. Devletin neden olduğu bir hak gaspı var, ancak bu kararname önemli olmasıyla birlikte bu hak ihlalinin tam olarak telafisi değil. Mülkiyet hakkı gibi temel bir hak için bir yıl gibi bir süre konulması, bütün kanıt sorumluluğunun mağdur olan tarafa yüklenmesi doğru değil. Sorunu yaratan ve konuyla ilgili belgelere sahip olan devlet, bugüne kadar bu belgeleri bulup getirme yükümlülüğünü hep mağdur olan azınlık vakıflarına bıraktı. Yönetmelikte, ‘Devlet kurumları bu belgelerin paylaşılmasını kolaylaştıracak’ deniliyor. Ama zaten ispat yükünün devlette olması gerekiyor. ‘Bilgileri paylaşacağız’ denmesi, bugüne kadar zorluk çıkarıldığının kanıtı.
‘Eski sahibine iade edilen mülkler ne olacak?’
Kararnamenin en büyük eksikliklerinden biri, eski sahibine iade edilen mülklerin kararnamenin öngördüğü tazminat kapsamının dışında kalması. Tuzla Çocuk Kampı ve Bomonti Mıhitiryan İlkokulu devletin haksız iade kararından sonra eski sahipleri tarafından satılan birçok mülk arasında en iyi bilinenler. Bu şekilde el konan ve sonrasında el değiştiren birçok mülk için vakıflara tazminat ödenmeyecek. Kaldı ki devlet, meşru bir biçimde edindikleri mülkleri haksız bir biçimde kaybeden bu vakıfların mülklerini tekrar kamulaştırıp bu vakıflara iade edebilir, tazminatı ise mülklerin şu andaki sahipleri olan üçüncü kişilere ödeyebilirdi.