VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

Papa Ortadoğu’ya geliyor... Haleluya!

Kimileri 500 kişi diyor, kimileri ise 100. Kimse kesin olarak bilmiyor ama net olarak görünen önemli konu, özelde Ermenilerin, genelde Hıristiyanların Suriye’de silahlanıp silahlanmadıkları, çatışmalara katılıp katılmadıkları.

Beşar Esad için Hıristiyanların ne kadar önemli olduğu artık çok net. Eğer Esad iktidarının iki taşıyıcı sütunu ordu ve Baas Partisi’yse, üçüncüsü de şüphesiz, ülkedeki azınlıklardır. Azınlıkların iktidarın yanında saf tutmaları ve bu duruşun istikrarlı bir şekilde sürdürülmesi, Esad iktidarına çok güçlü bir dayanak sağlıyor. Bu dayanak özellikle uluslararası alanda çok önemli, zira bu alandaki yabancı aktörler herhangi bir ayrışma ânında fırsatı kaçırmayacaklardır. Dolayısıyla iktidar bu önemli dayanak noktasını koruma konusunda duyarlı, hatta azınlıkları tümüyle yanına çekmek için silah tahsis etmekten de geri durmayacaktır.

Bu 100 ya da 500 kişi silahlanmış mıdır? Yine bilmiyoruz. Özgür Ordu azınlıkları iktidarın yanında silahlanmakla itham ediyor ve bunu, Daily Telegraph gazetesinden ‘Corci’ adlı, kim olduğu belirsiz birinin sözlerine dayandırıyor. Ancak Halep’teki Ermeniler bu gerçekliği tekzip ediyorlar. Toplum adına konuşan Jirayr Reisyan, bu suçlamaları net bir şekilde reddetti ve Ermenilerin çatışmalara katılmadıklarını söyledi. ‘İktidar yanlısı’ etiketinden bir anlamda korkmuş olduğundan, Reisyan’ın bu sözleri hemen Arapçaya ve İngilizceye tercüme edildi. Böylece Ermenilerin taraf olmadığı herkese duyurulmuş oldu.

Suriye’de Ermenilerin ve genel olarak Hıristiyanların durumu çok hassas. Lübnan’da ise günden güne netleşen resim, Hıristiyan toplulukların zaman içinde kendi siyasi duruşlarını yitirip piyonlara dönüşeceğini gösteriyor. Seçim bölgeleri o kadar sık değişiyor, nüfus dağılımı o kadar karışık ki, Hıristiyanların temsilcilerinin artık sadece Hıristiyanların oylarıyla seçilmeleri mümkün değil. Lübnan’ın bu karmaşık seçim gerçekliği içinde, pek çok Hıristiyan milletvekili, ilgili seçim bölgesinde yaşayan, Hıristiyanlar dışındaki güçsüz gruplar tarafından seçiliyorlar. Dolayısıyla bu milletvekilleri parlamentoya gittiklerinde aidiyetlerini ve güçlerini Hıristiyanlardan çok Hizbullah’ın veya Hariri’nin partilerinden alıyorlar. Başka bir deyişle, Hıristiyan milletvekilleri Lübnan Parlamentosu’nun yarısını oluştursalar bile, gerçek resim farklı. Aynı şey, Suriye’de farklı bir şekilde yaşanıyor. Silah taşıyan, diyelim ki 500 kişi veya 100 kişi, güçlerini kimden alıyorlar? Ne ölçüde bağımsızlar? Ve eğer Özgür Ordu’nun iktidarını kabul ederlerse, şüphesiz, bu kez de onun koruyuculuğuna ihtiyaç duyacak, ona bağımlı olacaklar. Kürtlerle ilişkilerinde de aynı şey geçerli; Kürtlere güvenirlerse bu kez de onlara borçlu olacaklar.

Yani son kertede Ortadoğu’daki Hıristiyanların ölüm döşeğinde olduğu söylenebilir. Tam da bu sebeple, Papa geçen hafta Beyrut’a geldi ve çok net bir mesaj verdi: “İsa’nın yürüdüğü bu topraklara ayaklarınızı sağlam basın.” Papa’nın hangi kararla Beyrut’a geldiğini bilemeyiz. Ancak, gelmek için, Hıristiyan olmayan tüm tarafların bu ziyarete dair duruşlarını açıklamalarını bekledi. Beyrut’ta “Suriye’de silah satmak günahtır” dediğinde, Lübnan Selefileri hemen “Papa karışıklık çıkarmaya geldi” dediler.

Lübnan’da, Suriye’de, daha öncesinde Mısır’da ve Irak’ta, hatta ve hatta Türkiye’de, kısacası tüm Ortadoğu’da Hıristiyanların son yüz yılı hiç de kolay geçmedi. Ancak tarih, Hıristiyanların, dış güçlere güvendiklerinde, onların temsilcisi gibi algılandıklarında çok daha ağır zarara uğradıklarını yazıyor. Belki de birleşik, bölgesel duruşlar geliştirmeliyiz ki, Papa da Vatikan’dan gelip Hıristiyanlar adına konuşmak zorunda kalmasın.