İdam cezasını yeniden gündeme sokan Tayyip Erdoğan, sanki yeni bir strateji oluşturuyor gibi. Bu stratejinin bir ayağı da açlık grevlerine karşı tutum.
Kısa süre öncesine kadar, “Oslo görüşmeleri yeniden başlayabilir”, “İmralı'ya gidilecek” diyen Başbakan, aniden çok farklı bir dilden konuşmaya başladı. Tam iyimser yorumlara hazırlanırken, bir anda tersi hamlelerle siyaseti gerdi. Daha da tehlikelisi, BDP ile giriştiği polemikçi dil, şiddeti davet edecek bir kışkırtıcılık düzeyine yükselmiş durumda.
Gerçekten de bir ay içinde, Öcalan'la yeniden görüşülecek diye beklerken, tecriti kaldırmamak konusunda bir inat gündeme geldi. Üstelik, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Öcalanla avukatları görüşebilir” anlamında bir açıklama da yapmıştı.
Belli ki, bizzat Başbakan'ın uyguladığı yeni bir strateji söz konusu. Bazı yorumlara göre; Tayyip Erdoğan yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde MHP'nin desteğini almak için böyle bir yol izlemeye karar verdi. MHP'nin arkasındaki milliyetçi oylara göz diktiğini söyleyenler de var.
MHP Kongresi için Ankara'ya gittiğimde, “Erdoğan neden böyle davranıyor” diye sorduğumda bazı ilginç değerlendirmeler dinledim. İddiaya göre; KCK tutuklamalarını sürdürmek, BDP üzerindeki baskıyı artırmak, PKK ile kıran kırana devam edecek bir çatışma çizgisinde ısrar etmek yeni bir durum.
Bunu bir devlet siyaseti olarak anlamak gerektiğini söyleyenler, ilginç bazı saptamalarda da bulundular: Bu strateji, devletin üst düzey güvenlik kurumlarının temsilcilerinin bulunduğu bir merkezde belirleniyor. Bu siyasetlerin oluşmasında ABD'nin de bir rolünün olduğu düşüncesindeyiz, deniyor.
Son dönemde ABD Büyükelçisi Riccardione'nin “Bin Ladin'e yapılanı Kandil için de Türkiye'ye önerdik” sözlerini yabana atmamak gerekiyor. Yani Washington Kandil'i uçurun, biz de size yardım edelim dedi. ABD'nin bu yeni gerginlik stratejisinin oluşmasında bir rolü olduğu fikri Ankara'da yaygın.
Şurası bir gerçek ki, devletin Kürt siyasetinde bir değişiklik oldu. Bu siyasetin tek başına Erdoğan'ın kafasından çıktığını, bütün stratejiyi kendi başına belirlediğini söylemek gerçekçi değil. Devletin tepelerinde yeni bir denemeye daha girişildiği izlenimi ortaya çıkıyor.
Peki bu strateji ne kadar gerçekçi ve ne kadar uygulanabilir? Birincisi, PKK'nın bu sıkıştırma siyasetiyle teslim alınacağı fikrinin çok gerçekçi olduğu söylenebilir mi? Şunu biliyoruz ki, PKK son dönemde İran'la işbirliği içine girdi. Bu işbirliği hareket kabiliyetini artırdı.
İkinci olarak Suriye Kürdistanında PKK büyük ölçüde egemenliği ele geçirdi. Bu tabloya baktığımızda dört parçaya bölünmüş Kürt coğrafyasının üç bölümünde PKK neredeyse egemenlik kurmuş gibi görünüyor. Bir tek Irak Kürdistanında böyle bir egemenlikten söz edilemez. Ancak, bölgeyi yakından bilenler orada da PKK etkisinin giderek yaygınlaştığını söylüyorlar.
Bu resme bakıldığında PKK'nın yeni bir askeri strateji ile teslim alınabileceği tezi gerçekçi görünmüyor.
Gerginliğin tırmandırılması, yeni çatışmalar, yeni ölümler ve yeni bir kaos anlamına geliyor.
Özellikle açlık grevleri üzerinden artan bu gerginlik, bölge insanını çok germiş durumda. Şiddet yaygınlaşabilir ve tırmanabilir. Bu stratejinin içinde anlaşıldığı kadarıyla bu da var. Çok tehlikeli. Türkiye'nin bir gergin siyasi atmosfere sürüklenmesi her şeyi alt üst edebilir.
Erdoğan nasıl böyle bir stratejinin uygulayıcısı olmaya niyetleniyor?
Sırf Cumhurbaşkanı olabilmek için mi?
Yoksa daha derin başka hesaplar mı?
Anlamak zor.
Umarız yanılıyoruzdur...