Antalya’da Başbakan Erdoğan’ı şok eden seçim zaferinin arkasındaki isim, siyasal iletişim uzmanı, reklamcı İlyas Başsoy’un 1915’in 100. yıldönümüne yaklaştığımız bu dönemde sadece siyasi partilere değil tüm Türkiye’ye bir önerisi var.
FERDA BALANCAR
ferda@agos.com.tr
Kamuoyu, İlyas Başsoy adını 2009 yerel seçimleri sonuçları açıklandıktan sonra duydu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Çok ama çok anormal bir durum” dediği Antalya Büyükşehir Belediyesi seçimini CHP’nin adayı Mustafa Akaydın kazandı. Bu seçim zaferinin altında İlyas Başsoy imzası vardı. O seçimde AKP’nin kaybettiği tek büyükşehir belediyesi Antalya idi. CHP yönetimi için bile sürpriz olan bu seçim sonucu, İlyas Başsoy ve ekibinin belirleyip uyguladığı ‘sıradışı’ seçim kampanyasının sonucuydu. Başsoy, seçim kampanyası sırasında ve daha sonra yaşadıklarını “AKP Neden Kazanır? CHP Neden Kaybeder?” başlıklı, bu hafta yayımlanan kitabında anlatıyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde okuduğu yıllarda reklamcılığa adım atan ve önde gelen reklam ajanslarında çalışan Başsoy yedi yıldır sahibi olduğu Fayda Ajansı’nı yönetiyor. Daha önceleri Gırgır, Limon gibi mizah dergilerinde yazılar yazan Başsoy, halen Birgün gazetesinde köşe yazıyor.
İlyas Başsoy ile Türkiye’deki seçmen eğilimlerinden yola çıkarak yaptığımız görüşmede konu, son haftalarda ‘Dersim 1938’ ile gündeme gelen tarihle yüzleşmeye geldi. Başsoy’un, 1915’in 100. yıldönümüne yaklaştığımız bu dönemde sadece siyasi partilere değil tüm Türkiye’ye bir önerisi var.
• 2009’daki yerel seçimlerde Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçim kampanyası için CHP ile çalışmaya nasıl karar verdiniz? Onlar mı size geldi?
Aslında CHP bana gelmedi. Ben CHP’ye Antalya seçim kampanyasını yapmayı teklif ettim. Bir öğretim üyesi arkadaşım CHP’nin adayı eski Akdeniz Üniversitesi Rektörü Mustafa Akaydın’ı tanıyordu. O arkadaşım bana ‘Antalya’da CHP’nin kazanma şansı sıfır görünüyor. Seçim kampanyası için istersen gel bir konuş’ dedi. Gerçekten de Akaydın’ın hiç kazanma şansı yoktu. Kampanyayı istediğim gibi sürdürmek, kafamdakileri aynen uygulamak şartıyla bir tek kuruş talep etmeden Akaydın’ın kampanyasını üstlendim. Akaydın’a CHP Genel Merkezi’nden ya da Antalya il örgütünden de ciddi bir destek gelmediği için benim teklifimi kabul etti, ya da etmek zorunda kaldı.
• Neden herhangi bir bedel talep etmeden böyle bir işe kalkıştınız?
Benim için bu bir deneydi. Kafamdaki siyasal iletişim stratejisini uygulamak için bunu bir fırsat olarak gördüm. Bu nedenle seçim süreci boyunca ben ve ekibim her türlü masraf dahil olmak üzere bir tek kuruş almadan mesaimizin büyük kısmını bu kampanyaya verdik. Hatta diyebilirim ki bu nedenle müşterilerimizle yeterince ilgilenemedik.
• Peki, ne yaptınız da CHP sürpriz bir şekilde Antalya’da seçim kazandı?
Benim siyasetsiz seçmen diye tanımladığım ve Selim Türkhan adını verdiğim bir seçmen türü var. Bence Türkiye’deki toplam seçmenin yüzde 30’unu Selim Türkhan’lar oluşturuyor. AKP’den önce bu seçmenin önemli bir kısmı ANAP, DYP gibi merkez sağ diye tanımladığımız partilere giderdi. Ama 2001 krizinden sonra öyle bir şok yaşandı ki benim Selim Türkhan partisi, yani STP dediğim bu yüzde 30’luk seçmen grubu kendisine seslenen bir tek parti olduğunu gördü. O parti AKP’ydi.
• Diğer partiler neden bu siyasetsiz seçmenle ilgilenmedi? Ya da ona ulaşamadı?
Siyasetsiz seçmen ile CHP hiçbir zaman ilgilenmedi. MHP ise böyle bir seçmen tipi olduğunun ve gücünün belki de farkında bile değil. AKP ise ta en başından bunu çok iyi anladı ve 2002’den bu yana her seçimde kampanya stratejisini bu seçmeni kazanmak üzerine kurdu. AKP yönetimi kurulduğu günden bu yana şunu söyledi: ‘Erbakan Hoca’nın yaptığı hataya düşüp sadece kendi seçmenimize seslenmeyeceğiz. Bizim kemik seçmenimizin dışında kalan kitlelerle de bağ kuracağız.’ Hizmet söylemi tam da bu siyasetsiz seçmenin dünyasına hitap ediyordu. AKP bunu öyle iyi yaptı ki katıldığı ilk seçim olan 2002 seçimlerinde CHP’nin neredeyse iki katı oy almayı başardı. CHP ise sürekli düzenlediği mitinglere kaç yüz bin kişinin katıldığıyla ilgilendi. Oysa Selim Türkhan hiçbir partinin mitingine katılmaz. Hatta seçim anketi sorularına cevap bile vermez, çünkü siyasetten çok hoşlanmaz. O daha çok hizmete bakar. Bakın, mesela geçen dönem AKP hükümetinin yıldızları Sağlık ve Ulaştırma Bakanlarıydı. Çünkü sağlık ve ulaştırma alanındaki hizmet kalitesinden vatandaş gayet memnundu. İçinde bulunduğumuz dönemde ise bence Aile ve Sosyal Politikalardan Sorumlu Bakan Fatma Şahin ve Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer öne çıkacak. Selim Türkhan’lar için Ömer Dinçer’in akademik kariyerinde intihal yapmış olmasının bir önemi yok. Eğer Milli Eğitim Bakanlığı bu dönem her öğrenciye bilgisayar, hatta i-pad dağıtırsa, bu her şeyin önüne geçecektir.
• Peki, Antalya’da Selim Türkhan’ları nasıl ikna ettiniz?
CHP’nin kemik seçmenini ikna etmeye yönelik bir kampanya yapmadık. 10. Yıl Marşı’ndan hiç söz etmedik. Atatürk’ün adını bile ağzımıza almadık. Antalya’da da Türkiye’nin her tarafında da var olan siyasetsiz seçmenin etkilendiği üç tane büyülü kelime var. Birincisi, ‘Büyük Türkiye’ diyeceksin. Hangi şehirdeysen o şehri de büyük göstereceksin. Rize’deysen ‘Büyük Rize’ diyeceksin; Bursa’daysan ‘Benim Bursa’m’ diyeceksin. Biz ‘Antalya Ankara’dan daha zengin’ dedik. Bu da gayet tuttu.
İkinci büyülü kelime, istikrar. İstikrarı bazıları sadece iktidarda olan partinin kullandığı bir kelime olarak düşünüyor. Buna hiç katılmıyorum. Mesela CHP geçen dönemin sağlık ve ulaştırma bakanlıklarını, ama sadece bu ikisini övseydi ve ‘ben bunların yaptığı işleri devam ettireceğim’ deseydi, bu siyasetsiz seçmenin nezdinde CHP’ye çok şey kazandırırdı. Ama bunun yerine Kılıçdaroğlu’nun yaptığı gibi ‘Recep Bey’ diyerek aklı sıra Tayyip Erdoğan’ı aşağılamaya çalışarak varacağı yer kendi kemik seçmenini memnun etmekten öteye geçmez. Öyle de oldu zaten.
Bir üçüncü sihirli kelime ise proje… Bu noktada projenin yapılabilirliği önemli değil aslında. Önemli olan senin projelerinin siyasetsiz seçmeni heyecanlandırması. Mesela Tayyip Erdoğan’ın ortaya attığı çılgın proje seçim kampanyasında çok tuttu. Bu proje gerçekleşecek mi bilmiyoruz. Bu projelere bakan Selim Türkhan, ‘Adam sadece siyaset yapmıyor, icraat da yapıyor; iş üretiyor’ diyor.
Bu üç sihirli kelime de aslında tek bir şey söylüyor. Siyasetsiz seçmene ‘ben seni görüyorum, seni düşünüyorum’ diyorsun. İşte CHP’nin yapamadığı bu.
• CHP bunu neden yapamıyor?
Tayyip Erdoğan Selim Türkhan’ı görüyor, çünkü kendisi de sokaktan geliyor. Bazılarına sokak deyince akıllarına sadece cami geliyor. Oysa sokakta bakkal var, kasap var, yaşanan canlı bir hayat var. Sokakta Kemal Kılıçdaroğlu maliyeci olarak tanınıyor. Halk da maliyecileri sevmez.
• Peki, Antalya’daki seçim başarısından sonra CHP Genel Merkezi 2011 genel seçimleri için sizi aramadı mı?
Onlar beni aramadı ama ben Kılıçdaroğlu ile görüştüm. Benim önerdiğim stratejiyi kabul etmedi. Ona ‘Böyle yapmazsanız en fazla yüzde 26 alırsınız’ dedim. Öyle de oldu. Eğer CHP benim önerimi kabul etseydi yüzde 35 oy alabilirdi.
• CHP neden kabul etmedi bunu?
Çünkü CHP’de kendi kendini yiyip bitiren bir yapı var. Seçim kampanyası çok büyük rant demek. Bu rantı kendi dışlarında birilerine kaptırmak istemiyorlar. Ben CHP’li değilim, CHP’ye oy da vermem ama AKP’nin yüzde 50 gibi bir çoğunlukla iktidar olacağını tahmin ettim. Bunun Türkiye için iyi olmayacağını düşündüğüm için CHP’yi ikna etmeye çalıştım ama onlar bunu göremeyecek kadar siyaseten körler.
• Yeni CHP kavramı çok kullanılıyor. CHP gerçekten değişir mi?
CHP’nin değiştiğine şöyle ikna olurum. Mesela 1915’in 100. yılına yaklaşıyoruz. AKP de hedef 2023 diyor. CHP bunun yerine hedef 2015 dese ve bir deklarasyon yayımlasa… Ve dese ki 100 yıl önce ulus devlet kurma sürecinde bu topraklarda büyük acılar yaşandı, büyük günahlar işlendi. Bu sadece Anadolu’da da olmadı. Balkanlar’dan Kafkasya’ya kadar bu havzada çok kan döküldü. Biz kendi adımıza Anadolu’da işlenen, bizim dedelerimizin işlediği suçtan ötürü Ermenilerden özür diliyoruz. Balkanlar’dan Kafkasya’ya kadar bu havzada işlenen tüm suçlardan ötürü özür dilemesi gereken kim varsa onları da özür dilemeye davet ediyoruz. Ve gelin şimdi 21. yüzyılda bu havzada sınırları kaldıralım. Sınırları açalım demiyorum. Sınırları kaldıralım diyorum. Bu bölgede kardeşçe bir yaşamı ellerimizle hep birlikte kuralım. Bakın CHP iktidarda olmasa bile böyle bir deklarasyon yayımlasa sadece Türkiye’de değil tüm bu havzada çok şey değişir.
• Peki, CHP’nin bunu yapması kısa vadede mümkün görünmediğine göre Türkiye 1915’in 100. yılında ne yapacak. Devlet size gelse ve bir siyasal iletişim uzmanı olarak bunu size sorsa, ne önerirsiniz?
Devlete şu örneği verirdim. 1,90 boyunda güçlü, kuvvetli bir yetişkin bir adam, 10 yaşında bir çocuğu dövmüş. O adam gelip bana diyor ki ‘Ben bu çocuğu dövdüm ama bu çocuk da bana vurdu. Ben şimdi ne yapayım.’ Ben de ona derim ki ‘Diz çök ve özür dile, hem de kayıtsız şartsız.’ Sen Türkiye olarak dünyanın en büyük 20 ekonomisinden biriyim diyorsan, bunun gereklerini de yerine getirmek zorundasın. Hrant Dink’in dediği gibi Türklerin ‘Benim dedelerim soykırım yapmaz’ demenin arkasında da bunu kendi geçmişine yakıştıramamanın getirdiği bir asalet olabilir, ama bu aynı zamanda bir kolaycılık anlamına da geliyor. Tarihle yüzleşmek için önce yüzün olması gerekir. Türkiye’nin tarihle yüzleşmesi için önce yüzsüzlükten arınması gerekir.
• Suriye, Lübnan gibi ülkelerle vize kalktı. Tarihle yüzleşme konusunda da Başbakan Dersim konusunda özür diledi. Kimileri bunun 1915’e kadar gidebileceğini söylüyor. Bir bakıma sizin CHP’den beklediklerinizi AKP yapıyor. Buna ne diyorsunuz?
AKP’yi takdir ediyorum ama muhalefete de kızıyorum. Bunu AKP yeni Osmanlıcılık gibi motivasyonlarla yapıyor. Ama biz sosyalistler ya da sosyal demokratlar olarak Suriyeli ya da Lübnanlı sosyalistlerle bir bağ kurmuyoruz. Mesela ben geçen yıl Bekaa Vadisi’ne gittim. Bekaa Vadisi’nde bir zamanlar Türkiyeli devrimciler eğitim görürdü. Şimdi ise Bekaa Vadisi’nin girişinde ‘İstikbal Mobilya Hoşgeldiniz’ tabelası sizi karşılıyor. Kıvanç Tatlıtuğ’un resimlerini Arap kızları cüzdanlarında taşıyor. Bölge ülkeleriyle böyle bir etkileşim var ama bunu evrensel değerlerle bütünleştirmek gerekir. Bunu da ancak sol yapabilir, ama maalesef biz bunun gerisinde kaldık.