BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Ubuntu yapmak

Cumartesi gecesi, ‘O Ses Türkiye’ yarışma programı kapsamında, Türkiye Engelliler Spor ve Eğitim Vakfı (TESYEV) adına bir bağış kampanyası gerçekleşti. Ses yarışmasının finalistleri, engellilerle birlikte düet yaptılar. Ve de belirlenen bir numaraya tüm ülkeden gönderilen, 5 TL karşılığındaki kısa mesajlarla ve telefon bağlantılarıyla, birkaç saat içinde inanılmaz miktarda bir bağış toplandı.

Her ne kadar “Engellilere acımak değil, el vermek ve dışlamamak gerekir” mesajı verseler de, arada gösterilen, yürek paralayan VTR’lerin de büyük etkisi olmuş olmalı. Çünkü biz ancak görünce hatırlarız. O sayede bu kadar kısa sürede, bu kadar büyük bir meblağa ulaşıldı.

Bu anlamlı hareketin eleştirilecek tarafları da yok değil. Bir kere, amacı engelliyi spor yoluyla topluma kazandırmak olan, tek bir vakfa gidiyor. Belki eğitim bursları falan da sağlanıyordur. Ya da acındırma yoluyla da olsa, kimi duyarlı insanların, ulaşabildikleri engellinin hayatını kolaylaştıracak araçlar temin etmeye, bazı pahalı tedaviler için el vermeye çalışmasına neden oluyordur.

Ama mesele bunlarla bitmiyor. En başta, bir devlet, engelli vatandaşını, sağlıklı vatandaşının vicdanına muhtaç etmemeli. Sonra, her bir engellinin, sağlıklı vatandaşlara sunulan her haktan (buna keyif de dahil) onlar kadar yararlanmasını sağlamalı. Sokakta yürürken şöyle bir bakın etrafınıza ve kendinizi herhangi bir engellinin yerine koyun. Tek tük birkaç yerde bulunan sesli yaya geçidinden ve genelde tam önüne araba park edilen, çarpık çurpuk birkaç engelli kaldırımından başka ne görebilirsiniz?

Bu şekilde toplanan paralar, hayata katılmak için asıl sorunu para olmayan binlerce engellinin işine yarıyor mu? Kaç işyeri engelli çalıştırmayı kabul ediyor? Kaç engelli gönlünce bir eğlence yerine ya da sanat etkinliğine ya da tatile gidebiliyor? Ah, aklıma bir şey geldi. Yıllar önce Taksim’deki Elektrik İdaresi’nde, görme engelli bir memura rastlamıştım. Adama verilen iş neydi, biliyor musunuz? Evrak imzalamak. İstismar olasılığının boyuna bakın! Yani, git, ne istersen imzalat... İşgüzarlık olsun diye bir engelliyi işe almışlar. Neyse, mizaha girmeye gerek yok şimdi. Öylesine yazıverdim, gelince aklıma.

İşin aksayan yanlarını ve eleştirileri bir yana bırakacak olursak, bu olayda beni en çok etkileyen şey, gereklilik halinde, yeterince duyarlı ve kararlı olunduğunda, ülkece el ele verebilmenin mümkün olmasıdır. Yani, istersek neler yapabiliriz... Yeter ki ‘biz’ olmayı becerelim.

Program süresince, okuyunca çok etkilendiğim bir yazıyı hatırladım durdum. Asıl ondan söz etmek istiyorum. Burgazlı bir dostumun, bizim paylaşım sitemize gönderdiği, ‘ubuntu’ konulu bir yazı bu. Biliyorum, başlığı okuyunca bilmeyenler merak ettiler.

Afrika’da çalışan bir antropolog, bir kabilenin çocuklarına oyun oynamayı öğretiyor. Bir ağacın altına meyveler koyuyor. Çocuklar yarışacaklar ve oraya ilk ulaşan, ödül olarak meyveleri yiyecek. “Haydi, başlayın” komutunu verir vermez, çocuklar el ele tutuşarak koşuyorlar ve ağaca aynı anda varıyorlar. Sonra da hep beraber meyveleri yemeye başlıyorlar.

Adam şaşkınlıkla neden böyle yaptıklarını sorduğunda da “Biz,‘ubuntu’ yaptık” diyorlar “Yarışsaydık bir kişi kazanacaktı ve meyveleri tek başına yiyecekti, diğerleri mutsuz olacaktı. Herkes mutsuzken bir kişi nasıl mutlu olabilir? Ubuntu yaparak hepimiz de meyve yedik, mutlu olduk.”

Sonra da ‘ubuntu’nun anlamını açıklıyorlar; “Ben, biz olduğumuz zaman ‘ben’im” demekmiş. Merak edip araştırdım tabii, duyanlar vardır belki ama ben ilk kez duymuştum bu sözcüğü. Kimi yerde “Ben, ‘ben’ olduğum zaman sen, ‘sen’sin”, kimi yerde de “Ben ‘sen’ olduğum zaman ‘biz’ oluruz” şeklinde açıklanıyor.

Zulu dilinde ‘insanlık, başkalarına karşı merhametli, şefkatli ve iyiliksever olmak’ gibi insani değerlerin temel alındığı anlamlar içerdiği gibi, özünde, bir bütünün parçası olmayı ifade eden bir dünya görüşüymüş. Hatta bu kavramdan yola çıkılarak hazırlanan bir bilgisayar programı bile varmış dünyada.

Doğrusu, çok etkilendim. Uygarlık ilerledikçe insanoğlu daha benmerkezci oluyor, değil mi? Zaman zaman saflığı bozulmamış toplumlara göz atsak mı acaba? Bu ‘ubuntu’ gibi ne kavramların farkına varırız kim bilir.