BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Yok artık...

‘Yetenek Sizsiniz Türkiye’ programını izliyor musunuz? İzliyorsanız zaten neye sinir olduğumu kesin anladınız. İzlemeyenler için anlatacağım. Ay, o programın adı da pek manidar gelir bana hep, hafiften dalga geçer gibi bir havası var. Biraz süratli söylesen, sanki “Siz yeteneksizsiniz” der gibi oluyor. Neyse, bu parantez oldu yine. Olayı anlatıyorum:

İsveç’ten gelen,birkaç millet bir arada kızlı erkekli bir grup, çok kötü söylenen bir Tarkan şarkısı eşliğinde, ‘Eh, fena değil’ kıvamında, hareketli bir dans gösterisi yaptılar. Dansın bir yerinde, birkaç saniye süren, hafifçe erotik havalı bir figür vardı. Hemen tarif edeyim; oğlan, yere doğru eğilmiş olan kızın arkasında, bir iki kere kalça sallıyor sonrakızı belinden tutup havaya atıyor. Bu kadar. Kanal, birbirlerine değip değmedikleri bile belli olmayan o malum noktayı hemen mozaikli bir bulanıklık haline getirdi. Ben “Yok artık!” diye kendi kendime bağırırken Hülya Avşar atılıp ‘biiip’ diye butona bastı. Grup, dansını bitirdi ama ortalık iyice karıştı.Bu dans, daha doğrusu o bir tek figür, bizim ülkemize yakışır mıydı, yakışmaz mıydı?

Acun Ilıcalı ve Eser Yenenler, işi biraz şamataya sardılar ama Hülya Avşar çıldırdı. Sonra ‘beğenenler-beğenmeyenler’ diye, salonu resmen ikiye ayırdılar. Sahnedeki gençler iyice şaşkındı. E, ne de olsa onlar İsveç’te yaşıyorlar; bizim ne kadar namuslu bir ülke olduğumuzu nereden bilecekler? Oysa yıllarca Lambada dansının en bi klasik figürü olan ve süreklilik gerektiren o figürle, ne kadar popüler olduğunu herkes unutmuş göründü. O birkaç saniyelik figürü, yabancı ülkelerin gece kulüplerinde çokça rastlanan kucak dansına benzettiler.

Sonra Acun, herkes anlamadı diye tüm performansı tekrarlattı. Kanal, o sahneyi yine bulandırdı. Bu arada onlar,televizyon izleyicilerinin olayı nasıl gördüklerini herhalde bilmiyorlardı. Hülya Avşar, salondaki kimi kadınların da böyle bir şeyi alkışlamalarına bozuldu (o da ‘bayan’ diyor), performansın tekrarı süresince şımarıkça gözlerini kulaklarını kapattı, herkesin butonuna bastı. Oysa yıllar önce bir filmde çekinmeden bir mastürbasyon sahnesini oynamıştı. Demek o da, eskiden normal bulduğu şeyleri şimdi ahlaka aykırı buluyor.

Evet, esas mesele bu. Biz eskiden namussuzduk, şimdi tepemize vurula vurula namuslu olmayı öğreniyoruz. Ki namus demek, cinsellikten uzak durmak demek. Ve cinsellik, içki sigara gibi kötü alışkanlıklarla aynı kefede. Yıllar önce televizyonda izlenen bir filmin tekrarında, daha önce gösterilmesinde bir sakınca olmayan sahneler cart diye kesiliyor. Hem de öyle komik şeyler kesiliyor ki aklınız durur. Mesela 90’lı yıllarda, Sandra Bullock ve Sylvester Stallone’nin başrollerini paylaştıkları,ülkemizde ‘Cezalandırıcı’ adıyla oynayan bir bilim kurgu filmi vardı, hatırlar mısınız? 2032 yılında Amerika’da, tam devletimizin düşlediği gibi, bir kişinin yönettiği bir toplum oluşturulmuş. Her şey steril, hiçbir kötü alışkanlık yok, küfür eden ceza alıyor, cinsel ilişkiler sanal, çocuk, yönetimin kararıyla doktor kontrolünde yapılıyor, tüm tu kaka insanlar yeraltına itilmiş filan falan. 90’lı yıllarda yürürlüğe girmiş bir de dondurulma cezası var. Dondurulmuş bir mahkûm bir şekilde kurtuluyor ve bunu yakalasın diye, aynı yıl cezalandırılmış aykırı bir polis de mecburen eritiliyor.

Rahat etmesi için her türlü konforu sundukları adam, elli yıl içinde meydana gelmiş değişikliklere ayak uyduramadıkça bir dolu komiklik oluşuyor. Ama bence en komik sahnelerden biri,adına sevişme dedikleri, bir kadınla karşılıklı oturup başlarınaelektrotlar bağlanmış bir kask geçirerek oluşturulan sanal sevişme olayını reddetmesi. Ve karşısındaki kadının da “Ne yani, sen şimdi sıvı alışverişi mi yapmak istiyorsun? Öööğğ...” demesi. İşte bu sahne kesilmişti yahu. Yok artık...Değil mi?

Ne oldu da bu hale geldik biz? Ne değişti? Her şey neden bu derece büyük olay haline geldi? Başörtüsü meselesi bile öyle olmadı mı? Biz eskiden kimin başı örtülü, kimin açık farkına bile varmazdık. Benim anneannem hayatı boyunca başı açık sokağa çıkmamıştı, ve 60’lı ve 70’li yıllarda bir de modaydı üstelik. Renk renk eşarplarımız vardı, türlü şekillerde bağlardık. Sokağa çıkarken çantamızda mutlaka kıyafetimize uygun bir eşarp bulunurdu. Rüzgâr çıktı mı, saçımız bozulmasın diye bağlayıverirdik, hem de Emine Hanım’ın bağladığı modelde...Elizabeth Taylor’la Audrey Hepburn başlatmışlardı bu modayı, keyifle uygulardık. Kimse de bizi ‘kapalı’ sanmazdı. Şimdi ne değişti? Hmm... Sanırım bu yazının ucu açık kalacak, zira bu sorunun cevabı uzun.