Her şeyin değiştiği Ortadoğu’da, güce sahip olma yöntemlerinin ne ölücüde değiştiğini söylemek zor. Ortadoğu’nun hiçbir zaman tam anlamıyla modern olmadığı, burada gücün meşru yollarla ifade edilmediği biliniyor. Yani hükümetler, anayasa ve benzeri kurumlar hiçbir zaman gerçek gücün merkezini oluşturmamışlardır. Bu anlamda fazla bir şeyin değişmediği Ortadoğu’da, son on yıl içinde, ve özellikle Arap Baharı süreciyle birlikte, eskiden bilinen ama yeraltında kalan güç merkezleri, artık, görünür ve hissedilir şekilde kendilerini ifade ediyorlar.
Güç kazanma yöntemlerinden biri, terör örgütü kurmak ve yönetmek. Resmi devletlerin, meşru yöntemlerle ulaşamayacağı hedeflere terör örgütleri vasıtasıyla ulaşmaya çalışıyorlar. Resmi devletlere karşı alternatif güç elde edebilmek için, resmi olmayan muhalefet grupları tarafından kurulan örgütler de var. Tabii ki, bunlar için ‘terörist’ sıfatının kullanılması tam olarak doğru değil. Silahlı gruplardan oluşan, savaşabilen ve hem geniş coğrafyalara hâkim olan, hem de tüm dünyaya mesaj vermek için kullanılabilen bu örgütler, yeni Ortadoğu’nun bir gerçeği.
Güce sahip olmak için popülizm de gerekiyor. Halka yönelik siyasetler, halkın tercihleri ve ihtiyaçları üzerine oynayarak destek kazanmak, güçlenmek için vazgeçilmez yöntemlerden biri. Din ve milliyetçilik de popülizm için kullanılabilir, okullar ve hastaneler kurmak da. Özellikle yaşam imkânlarının kısıtlı olduğu, yüz milyonlarca insanın yaşadığı Ortadoğu’da, popülizm, siyasetin vazgeçilmez bir parçası. Devletlerin resmi ideolojisi haline gelen popülizm, seçimler sırasında olduğu gibi, resmi devletlere muhalefet edenlerin ve güçlenmek isteyenlerin de en önemli silahlarından biri.
Güç toplamanın diğer bir yolu, Batı ile ilişki kurmaktır. Batı’nın gündemlerinin vazgeçilmez ortağı haline gelmek, bir yandan dış desteği, diğer yandan modernist bir imajı garanti eder. Bu hem askeri ve maddi destek anlamına gelir, hem de popülizmin işine yarar. En büyük devletlerin siyasetlerinde bu maddenin bulunması, terör örgütlerinin de bu güç kaynağından haberdar olmaları hiç de şaşırtıcı değil. Yüzyıllardır Ortadoğu’yu kontrol etmek için birbiriyle yarışan Batı ülkelerinin gündemlerinde dengeli bir şekilde yer almayı beceren Ortadoğulu hep başarılı olur ve gücüne güç katar.
Bir de, tabii ki, ‘etki ağları’ oluşturmak gerekiyor. Diğer güç kaynaklarına nazaran yeni bir yöntem olan ve teknolojiye dayanan bu yöntem, birçok alanda fark yaratacak kadar mühimdir. İş adamları, akademisyenler, gazeteciler, medya mensupları, istihbaratçılar, diplomatlar ve birçok diğer alanda aktif olan kişiler ve yapılardan oluşan güç ağları, vazgeçilmez bir önem taşır. Toplumların içine sızan, devletlerle ilişkilerde olan ve kendi kendi varlığı için mücadele eden bu ağlara hâkim olan, Ortadoğu’da güçlü olur ve rakiplerini etkisiz kılar.
Beşinci ve –bu listedeki– son güç kaynağı, bölgenin tarihine hâkim olmak. Ortadoğu’da, yakın ve uzak tarih, hiçbir zaman günlük hayatın dışında olmadı. Dolayısıyla, tarihin hâkimi olmak yani tarihi iyi bilmek, her yerin tarihini değerlendirip ona göre hareket etmek, diğer yandan da, tarihi bugünün mücadelesinde kullanmak, çok büyük güç getirebilen bir yöntemdir. Tarihi savaşları, tarihi kişilikleri yeniden canlandırmak, tarihi sözleri, tarihi rekabetleri ve ittifakları kullanmak, bunları dine ve popülizme alet etmek, güçlenmek demektir.
Velhasıl, bu beş yöntemi (terör örgütleri kurmak, popülizm, Batı’yla ilişki, etki ağları, tarihi iyi anlayıp hazmetmek) en iyi uygulayanlar, Ortadoğu’nun hâkimiyetini ellerinde tutabiliyorlar. Bu liste elbette eksiksiz değil, ve elbette, gerçek, bu tür kategorilerden çok daha karmaşık. Ama olan biteni, böylesine karmaşık bir bölgeyi biraz olsun anlamak için, bu güç noktalarını ve bu noktalardan kaynaklanan süreçleri doğru okumak ve anlamak gerekiyor.