PAKRAT ESTUKYAN

Pakrat Estukyan

Մենք ու մերոնք - BİZ VE BİZİMKİLER

Militanın ardından...

Suphi Nejat Ağırnaslı'ya

Pazartesi günü yıldırım hızıyla yayıldı Suphi Nejat Ağırnaslı'nın ölüm haberi. Boğaziçi Üniversitesi'nin Sosyoloji bölümünde yüksek lisans öğrencisi olan Ağırnaslı, Kobani savunması için savaştığı YPG saflarında yaşamını yitirmişti. Büyük şehirlerin kent soylu yaşamına paralel düşünenlerin kolay algılayabileceği bir ölüm değil bu. Öyle düşünenler bu anlamsız ölüm için ancak hüzünlenebilirler. Oysa Suphi Nejat'ın babası, oğlunun ölümünün anlamını bütün hücrelerine kadar içselleştirmişti televizyon ekranında. “Sosyalizme olan inancıyla öldü oğlum” diyordu.

Öte yandan Kobani'de yaşananlar ne ifade ediyor? Ermeniler tarafından kurulan, günümüzde ise çoğunlukla Kürtlerin yaşadığı ve yeni bir yaşam ihtimalinin tohumlarını yeşerttiği bir kent. Suphi Nejat o kentin insanı değildi. Etnik olarak Kürt de değildi. Konyalı Türk bir  ailenin çocuğuydu. Dünya görüşü farklı olsaydı burjuvaların deyimiyle “parlak bir gelecek” olabilirdi önünde. Böyle bir geleceğe ulaşmak için gereken bütün imkanlara sahipti. Ancak o, özgürlüğün uğruna savaşılacak ve gerekirse bedeli ödenecek bir değer olduğunu çoktan öğrenmişti.

Usûldendir; böyle bir adanmışlıkla mücadeleye kalkan fedailer kod adı kullanırlar. Suphi Nejat işte o aşamada ünlü Hınçak militanı Paramaz'ı kendine şiar edindi. Hani şu yirmi yoldaşıyla Beyazıt meydanına kurulan darağacı sehpasına çıkarken “Yaşasın sosyalizm” diye haykıran Paramaz'ın adını.

Yaslı babası gururla karşılıyordu oğlunun ya da daha doğrusu yoldaşının yiğit şehadetini.

Suphi Nejat Ağırnaslı'nın ölüm haberini duyunca aklım, ailemizde hep muhabbetle anımsadığım Muhtar Dayı'ya ya da çoklarının bildiği ismiyle Haçik Dede'ye gitti. Hikayesini ondan dinlemiştik. Kardeşi Fransa'da öğrenci olduğu yıllarda Misak Manuşyan gibi direniş hareketine katılmış bir fedaiydi. Muhtar Dayı kardeşinden bahsederken ardında da komşu köy Hıdırbeyli iki genci anlatmadan edemezdi. “Okulda çok başarılıydılar. Köy okulunu bitirince babaları oğullarının okuma hevesini değerlendirdi ve onları Kıbrıs'taki Melkonyan Okulu'na yolladı. Melkonyan'ı bitirdikten sonra üniversite eğitimi için Paris'e gittiler. Sorbonne'da öğrenciyken birçok Fransız komünisti gibi onlar da İspanya'daki cumhuriyetçilerin yardımına koştular.” Hikayenin bundan sonrası tarih kitaplarında da yazılı. Hitler Almanyası’nın ve Mussolini İtalyası’nın General Franko'ya destek için uçaklarını gönderip yerle bir ettiği Guernica kentini, Pablo Picasso'nun feryat figan tablosundan biliyoruz.

Sermaye ve onun vurucu gücü faşizm küreselleşiyorsa emek ve dayanışma da küreselleşmek zorunda. Binlerce gönüllüyü İspanya iç savaşına gönderen işte bu bilinçti. O mücadeleye bir çok Ermeni de katıldı. Adını sanını bilmediğimiz Ermeniler. Aralarında da Muhtar Dayı'nın anlattığı Hıdırbeyli iki kardeş. Gidenlerin azı geri dönebildi. Düşenlerse kısacık ömürlerine Ermenicenin şu ünlü deyişiyle anlamlandırıldılar. “İşitilmeyen ölüm ölümdür, işitilen ölüm ölümsüzlük” Ernesto Che Guevara'nın “Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin... Savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silahlarımız elden ele geçecekse ve başkaları mitralyöz sesleriyle, savaş ve zafer naralarıyla cenazelerimize ağıt yakacaklarsa ölüm hoş geldi, safa geldi...” İşte birbirini tamamlayan iki söz. Biri dördüncü yüzyıl Ermenicesinden, diğeri 1960'lı yılların gerilla liderinden.

Hatıran özgürlük savaşçılarına ilham olsun diye.