VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

Okuma yazma bilmeyen çocuk ve üniversite mezunu babası

Daha önce de üç yıldır okula gidemeyen Suriyeli çocuklara rastlamıştım, ama okuma-yazma bilmeyen bir çocuğu hiç görmemiştim. Okul çağında bir çocuk; üçüncü ya da dördüncü sınıfa gidebilecek yaşta... Hiçbir dilde, hiçbir harfi okuyamıyor... “Neden okula gitmedin?” diye sordum. “Bizim orada okul yok artık” dedi. Halep’in doğusundaki Munbej şehrinden Beyrut’a kadar gelenlerden biri. Anlattığına göre, Munbej’de okullar dört yıldır kapalıymış. Buradaysa okula gidemiyor, çünkü çalışmak zorunda.

Peki, okula gidemeyen bu nesil ne yapıyor? Günlük hayatımızda, büyük haberlerle, manşetlerle, siyasi analizler ve büyük güçlerin çıkarlarıyla meşgul olduğumuz sırada, bir nesil okulsuz büyüyor. Bir toplum okur-yazarlığını kaybediyor. Bir nesil ilkokul yıllarını kaybettiğinde, toplumun bilincini yeniden kazanabilmesi için en az 30 yıl geçmesi, yani yeni bir neslin yetişmesi gerekiyor. Okuma-yazma eksikliği, aslında işsizlik, işsizlik ise yoksulluk demek. Bilgiyi ve beceriyi kaybeden, işsizleşen ve yoksullaşan bir toplumdan, parlak bir gelecek beklenebilir mi?

Fransız ve İngiliz manda yönetimleri, bulundukları ülkelerde eğitimi kitleselleştirmeye başlamış, bu ülkeler ‘uygar dünya’nın boyunduruğundan kurtulduktan sonra eğitime büyük önem vermişti. Her iki sistem de, kendi çıkarları üstüne kurulmuş bir eğitim modelini yaymak için her yönteme başvurmuş, toplumu yönlendirmek istemişse de, nihayetinde, aradan altmış-yetmiş yıl yani üç kuşak geçtikten sonra gelinen noktada, bu toplumların okuma oranları çok düşük. Şimdi, bu alanda yapılan her şey suya düşüyor.

Manda yönetimlerinden, milliyetçi-militarist hükümetlere, bu toplumlar neler çekmedi ki... Ama en azından geleceğe doğru bir umut hep var oldu. IŞİD ile, yok olma yolunda giderek saldırganlaşan rejim arasında kalan yeni kuşak ise, okuma bilmeden, hangi geleceğe inansın? Yıllar geçtikçe, düzenler değiştikçe, neden her şey daha da kötüye gidiyor? Eskiye karşı savaşırken, nasıl oluyor da, yeni gelen daha da kötü oluyor?

Böyle bir Ermeni hikâyesi vardır. Yaşlı bir kadın, sürekli olarak kraldan şikâyet edermiş. Bir gün kral ölmüş ve yerine çok daha kötü bir kral gelmiş. Kadın, bu kraldan da şikâyet etmeye, hatta onun ölmesi için dua etmeye başlamış ve bir gün bu kral da ölmüş. Yerine daha da kötüsü gelince, yaşlı kadın söylenmeyi bırakmış, yeni kralın hayatı için dua etmeye başlamış. Biz de IŞİD’e ve Esad’a dua mı etmeliyiz yoksa? İtiraf etmeliyim ki 10 yaşındaki bir çocuğun hiçbir harfi tanımamasından daha kötü bir şey hayal edemiyorum.

Bir yandan da, düşünüyorum da, biraz komplo teorisi gibi gelebilir ama, belki de asıl hedef, ya da savaşın hedeflerinden biri, bu toplumu geriletmek, eğitim seviyesini düşürmek. Böylece hem toplum üzerinde hâkimiyet kurmak kolaylaşacak, isyanlar olmayacak, kimse sesini çıkarmayacak, hem de yoksul toplumun ekmek peşinde koşmaktan başka bir derdi olmayacak. Ve böyle yaşayan milyonları hayal edin. Eğitimsiz büyük şehirleri, okulsuz kırsal bölgeleri düşünün. Dünyanın sonu geldikten sonra hayatta kalmayı başaranları konu alan bilim-kurgu filmleri gibi...

Halep’te okullarda eğitim devam ediyor. Devlet elinden gelen her şeyi yapıp, düzenin hâlâ devam ettiğine inanmak ve herkesi buna inandırmak istiyor. Üniversitelerde de durum aynı. Elbette, eskiden her şeyin tozpembe olduğunu söyleyemeyiz. Bu okullarda eğitim gören herkes bir tür Baas ideolojisini özümsemiş olurdu. Ama en azından okuma-yazma bilirdi. Şimdi ise, ülke öyle bir durumda ki, insan okulu ya da üniversiteyi bitirse ne olacak? Suriye gerçeğinde, okuma-yazma bilmek de bir işe yaramıyor ki...

Lübnan’a mülteci olarak gelen, okuma-yazma bilmeyen bu çocuğun babası üniversite mezunu. Beyrut sokaklarında, beraber, çocuk için iş arıyorlardı. Adam, çocuğunu işe almayı kabul etmeyenlere kendisi için iş soruyor, üniversitede istatistik eğitimi aldığını söylüyor, ve yine kapıdan çevriliyordu. Baba-oğul böyle, sokak sokak iş arayarak, yollarına devam ediyorlardı.