Yağmur da güzelleştirmez

Yağmur mudur bunu yapan bilmiyorum, bazen böyle yüreğim sıkışıyor da sıkışıyor.

TUĞÇE ERÇETİN 

Aslında “yağmurdandır, havadandır” diyerek geçiştiriyorum, çünkü sürekli “bazenler” oluyor böyle. Biraz nefes almak için başka dünyalara bakasım geliyor, ama nereye elimi atsam başka bir “zarar” ile karşılaşıyorum. Sonra yine yüreğim sıkışıyor. Sonra anlıyorum ki, yaşadığım yerde, beraber yaşadığım insanlarda bir sorun var; bu ben sorunsuz demek değil, ama yaşadığımız yer hepimizi sorunlu yapıyor demek. 

Gün güzel başlıyor İstanbul’da, yağmurun ıslattığı yerler huzurlu duruyor aslında. Sonra sabah saatleri ilerledikçe haberler düşüyor önümüze, birileri konuşuyor, politikacılar kendi çıkarlarını açık veya açık olmayan şekilde bir bir anlatıyor. Sonra hiç susmuyorlar. Susmayı bırak adeta bizden nefret ediyorlar yüzümüze haykırarak… Yaptıkları her kötülük için kendilerini haklı görerek, anmamıza bile izin vermeden, hesap sormamızı zaten istemiyorlar… Gencecik çocukların katillerini koruyorlar, hatta bunu meşrulaştıracak ve bir sonraki ölümlere veya işkencelere benzeri imkânları verecek söylemleri bağırıyorlar her yerde. Sonra buraya “memleketim” dememizi mi bekliyorlar. Ben nasıl seveyim katillere terfi verirlerse, onları korur ve “aferin” derlerse, esnaflık yerine işkence etmeyi benimseyenlere “gerekirse polistir, alperendir” derlerse… Canımızı acıtan herkese “kahramanmış” gibi bakarlarsa… Kendisinden başkasını saymazlarsa, “öbürünü” sevmediği için daha az insan görürlerse… Bu yüzden iyice genele düşmanlaştırmak için “canileştirirlerse”… (Onlardan olmadığı için zaten birçok şeyi hak etmiyorlar). Kendi istedikleri hep daha önemli, Dersim demek zor, Roboski demek zor, hep “onlar” nasıl isterse öyle olsun arzusu. Bana veya bize yer mi var? Bu oyunlar ve bu oyunların sebep olduğu zararlar hangi yağmurla izini siler ki. Ne öfkeyi dindirmesi kolay ne bıraktığı izleri unutturması…

Biz her sabah saati geçince endişeleniyoruz, yağmurdan değil ama. “Kime ne oldu acaba, son durum ne”. Aklımızda bu sorular ama en kötüsü bazen sadece sorular, iki kelime, iki hareket olmadan. Biraz ayrışsak, biraz işimize gelmez veya bizi ilgilendirmezse susarak hatta… Sormuyoruz bazen, yağmurun güzelliğine aldanıp unutuyoruz. Hâlbuki ne 1915 bitti ne Dersim’deki acılar bitti. Etkileri hafızalarda, tüm tanıklıklarda devam ederken, ana akım politikacıları ve medya bu acılara yenilerini ekliyor söylemlerinde gözümüzün önünde. Yeniden ve yeniden hedefleyerek, “Peşmerge hesabını ödemedi” diyerek yüksek tansiyonu tavana fırlatıyorlar. Hoş, bu “zararları” alkışlayan ve benimseyenler çoktandır bu suçlara ortak…

Sabah saatlerinden sonra yağmur bile güzel değil, sizi güzelleştirmiyor, bizi huzurlu etmiyor…

Kategoriler

Güncel Yaşam

Etiketler

yağmur