Ajandada saklı gayriresmi tarih

Her yılbaşı öncesi yepyeni defterlerle karşımıza çıkan Ece Ajandası, bu kez bir sergiyle bizleri şaşırtıyor. Milli Reasürans Sanat Galerisi 31 Ocak’a kadar ‘Bir defterin arkasındaki büyük hikâye: Muhtıra’dan Ece Ajandası’ adlı sergiye ev sahipliği yapıyor.

“Ece’lerin sayfaları karıştırılırsa Türkiye’nin tarihi yeniden yazılabilir” demiş, yazar Cahit Uçuk. Bir asrı aşkın süredir hayatımızda olan bu defterler, savaşlara, soykırıma, ihtilallere ve ekonomik krizlere tanıklık etmiş; bireylerin kendi tanıklıklarını sonraki kuşaklara aktarmalarına, not tutmalarına, hatırlamalarına, belki de sadece içlerini dökmelerine aracı olmuş. Memurun cebinde dolaşmış, esnafın tezgâhında, doktorun çekmecesinde, öğrencinin elinin altında durmuş yıllarca. Dolayısıyla bu defterlerin sayfalarına kaydedilenlerin derlenmesi mümkün olsa, bir ülkenin gayriresmi tarihi çıkar ortaya.

Teşvikiye’de faaliyet gösteren Milli Reasürans Sanat Galerisi, Ece Ajandası’nın 104 yıllık geçmişini ve ona hayat veren ailenin öyküsünü Türkiye’nin tarihiyle paralel bir şekilde ele alan ‘Bir defterin arkasındaki büyük hikâye: Muhtıra’dan Ece Ajandası’na’ başlıklı sergiye ev sahipliği yapıyor. Sergide, tesadüfen şirketin arşivlerine giren, ünlü isimlere ait kişisel ajandalara da yer verilmiş. Ece Ajandası’nın dördüncü kuşak temsilcilerinden Sedef Günşıray’dan, hem şirketin hem de ajandaların hikâyesini dinledik.

Savaşlar, rejim değişikliği, ekonomik krizler yaşanırken, bir şirket nasıl yüz yılı aşkın bir süre ayakta kalır?

Şirketin tüm bunlara rağmen ayakta kalabilmesi, temelinin sağlam olmasından kaynaklanıyor. Bunda şirketin kurucusu Mehmet Sadık Bey’in vizyonu, o dönemde başardıkları ve ismin markalaşması gibi nedenler rol oynuyor. Bir ismi marka yapmak bugün bile zordur. Dünyanın parasını da harcasanız bunu başaramayabilirsiniz. Bunun yanı sıra, Ece Ajandası’nın halkın geneline hitap ediyor olması da önemli. Ürettiği ajandaları bakkal da kullanmış, şirket yöneticisi de, bir sanatçı veya gazeteci de. İnsanların hayatına girebilmiş. Zamanla arada duygusal bir bağ oluşmuş.

Sedef Günşıray

Ece ajandalarının yıllardır halkın her kesimi tarafından benimsenip kullanılmasını neye bağlıyorsunuz?

Bilgisayar, internet, sosyal medya gibi araçlar yokken, kendini ifade etmenin en kolay yolu kâğıt ve kalemdi. Aslında yine öyle. Fakat o dönemde, Ece ajandalarının insanların hayatına girmesi ve orada kalıcı yer edinmesi, bence sosyal, ekonomik ve politik koşullardan kaynaklanıyor. İnsan hatırlamak, hatırlatmak veya hatırlanmak için yazar. Bu üçünü bir araya getirebilen bir ürün, hayatınızın parçası olabilir. Ece ajandaları sadece not almak veya bir randevuyu kaydetmek için kullanılmamış. Örneğin sergideki kişisel ajandalardan birine, sahibi, “Bugün babam öleli 11 yıl oldu” yazmış. Aslında bunu yazması gerekmiyor fakat kendini bir şekilde ifade etme ihtiyacı hissediyor. Ece ajandalarının arkasında yer alan faydalı bilgiler bölümü de insanların hayatında önemli yer tutar. Örneğin iki yaşındaki bir çocuğun ideal boyu ve kilosu ya da Kabataş vapurunun kalkış saatleri, hastanelerin telefon numaraları, Haydarpaşa’dan trenlerin kalkış saatleri... İnternetin olmadığı zamanlarda, bu bilgiler insanların hayatını kolaylaştırıyordu. Bugün hâlâ Ece ajandalarının arkasında faydalı bilgilere yer veriyoruz ve insanlar bundan yararlanıyor ama o dönemler bu vazgeçilmezdi.

Rivayete göre, ‘Ece’ ismi acıklı bir hatıradan geliyor...

İlk kurulduğunda Ece Ajandası’nın ismi ‘Muhtıra’ydı. Muhtıra, ‘hatırlatmak ve hatırlamak için yazılan’ anlamına geliyor fakat kelimenin anlamı zamanla değişmiş. İsim değişikliğinin nedeni, ailede yaşanan üzücü olaylar. Nesilden nesle aile içinde anlatılan, benim de büyükannemden dinlediğim bir hikâye var. Mehmet Sadık Bey’in oğlu Ahmed Afganistan’a seyahat etmiş ve burada Ece adında bir kadına âşık olmuş. Ancak kadının ailesi evlenmelerine izin vermeyince Ahmed zehir içerek intihar etmiş. Bunun üzerine 1930’lu yıllardan itibaren defterler aşkın defterleri olarak anılmaya başlamış ve sonrasında ‘Ece’ ismini almış. Soyadı Kanunu’nun kabulünün ardından, Türkiye’nin ilk dünya güzeli Keriman Halis’e Atatürk tarafından Ece soyadı verildiğinde, aile bu kez ajandayı Keriman Halis’e adıyor ve Ece ismi bir kadının güzelliğinde yaşamaya devam ediyor.

Serginin girişinde “Ece’lerin sayfaları karıştırılırsa Türkiye’nin tarihi yeniden yazılabilir” alıntısı yer alıyor. Sergide sanatçı Füsun Erbulak’ın, 12 Mart dönemi başbakanı Nihat Erim’in, Avusturya Lisesi’nde okuyan bir öğrencinin, bir üsteğmenin ajandaları yer alıyor. Sizin için ajandaların sayfalarına düşen tarihe dair kişisel notlar ne ifade ediyor?

Bu söz Cahit Uçuk’a ait. Dönemin önemli kadın edebiyatçılarından... Bence farklı yerlerde devam eden farklı yaşantıların ortak bir noktada buluşabilmesi çok ilginç. Bir avukatla bir ressam, bir restoran sahibi ve bir aşçının aynı noktada buluşabildiğini görüyoruz.

Kişisel ajandalar nasıl ulaştı elinize?

Hepsinin nasıl ulaştığını bilmiyorum ama zamanında Mehmet Sadık Bey, kullanılmış ajandasını getiren herkese bir altın verirmiş. Bugün Ece Ajandası’nın her şeye rağmen ayakta durmasının nedeni de, onun attığı bu temeldir.

Mehmet Sadık Bey, kullanılmış ajandayı boş bir ajandadan çok daha değerli görüyormuş öyleyse...

Evet. Ben de bazen kullanılmış ve satışa çıkarılmış ajandaları e-ticaret sitelerinden satın alıyorum. Bu şekilde, birinin defterleri tesadüfen Ece’nin arşivine giriyor. 

Sergiden:

“1800’lü yıllarda (...) Babıali kitapçılığını modern kitapçılık anlamında ve sahaflıktan ayrılan bütün ilk müteşebbisleri Ermenilerdir. Daha çok tömbekici, tütüncü dükkanlarında, kahvehanelerde, bir miktar Beyazıt’ta Sahaflar’daki dükkanlarda satılmakta olan matbaa baskısı kitaplar ancak bu ilk dönem Ermeni kitapçılar sayesinde modern anlamda bir ticari meta olarak karşımıza çıkar, vitrinde boy gösterir, alınır satılır hale gelirler. İkinci bir grup olarak İran kökenli diye addettiğimiz Azeriler de Babıali’de epey bir yer teşkil ederler. Maarif, Yeni Şark, Cemiyet gibi büyük yayınlar, büyük işler yapmış, yayın alanında isim olmuş bazı kitabevleri ve yayıncılar da Azeri kökenli, Acem denilen insanlardandır. (...) Ermeni kitapçılar bilimsel ve edebi kitaplar ile okul kitapları piyasasını, İranlı kitapçılar da halk ve medrese kitapları piyasasını ellerinde bulundurmaktadırlar.” (Nedret İşli, Bab-ı Ali’de Yayınevleri, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi)

Etiketler

ajanda


Yazar Hakkında