EMRE CAN DAĞLIOĞLU

1986 doğumlu. İnsan hakları, güncel politika ve tarih haberleri yapıyor.

Ermeni Soykırımı’nın Türkiye tarihinde görmezden gelindiği önemli bir vaka olarak tespit edilirken, tarihçilerin 1915’in görmezden gelinmesine yönelik eleştirel ve özeleştirel yaklaşımları da ön plana çıkıyor. Resmî tarihe alternatif yaratma iddiasındaki feminist tarih yazımına yönelik bir eleştiri de İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümü’nden Yrd. Doç. Başak Tuğ’dan geliyor. Tuğ ile feminist tarih yazımının Ermenileri ve Ermeni Soykırımı’nı uzun süre görmezden gelmesini konuştuk.

Her sene coşkulu kutlamalara ve canlandırmalara sahne olan ‘İstanbul’un fethi’ kutlamaları, bu sene biraz daha farklı olacak. 29 Mayıs’tan 30 Mayıs’a alınan törenler için daha önce görülmemiş kutlamalar hazırlanıyor. IFEA (Fransız Anadalu Araştırmaları Enstitüsü) Tarih Araştırmaları’ndan Işık Tamdoğan’la bu kutlamaların anlamını ve tarihsel gerçeklerle bağını konuştuk.

Ermeni Soykırımı’nın inkârı konuşulduğunda, bu inkârı inşa edenler içinde belli devlet kurumları ve bazı üniversiteler ön plana çıkıyor. Üniversitelerin ve akademyanın inkârdaki rolünü, keza kimilerinin de inkârın aşılmasında takındığı tavrı, yakın tarih ve kolektif kimlikler üzerine çalışan Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Bülent Bilmez’le konuştuk.

Geçen sene olduğu gibi 2015’te de yaz ayları yaklaşırken, Suriyeli mültecilere yönelik saldırıların sayısında artış yaşanıyor. İnsan hakları örgütleri, medyaya yansımasa da, daha küçük çaplı saldırıların yıl boyunca yaşandığını, seçimlerle meşgul olan medyanın bu saldırıları görmediğini belirtiyor.

Ermeni Soykırımı ve inkârı söz konusu olduğunda akla ilk gelen kavram ‘devlet aklı’ oluyor. Dillere pelesenk olsa da, devlet aklı kavramı içi çok doldurulamayan bir kavram. İstanbul Üniversitesi’nden Güven Gürkan Öztan ile Bilgi Üniversitesi’nden Ömer Turan, bu boşluğu doldurmak adına iki önemli makale kaleme aldılar. Türkiye’de devlet aklının Cumhuriyet döneminde Ermeni Soykırımı’na ilişkin hamleleri hakkında bir kitap çalışmasın sürdüren Öztan ve Turan’la devlet tarafından kurulan soykırımın inkarı söyleminin değişimlerini konuştuk.

Entelektüel mecrada Ermeni Soykırımı’na dair ses çıkaranların sayısı, son 10 yıla kadar bir elin parmağına geçmeyecek kadardı. Ses çıkaranlar ise her kesimden büyük tepki aldılar ve baskılarla karşılaştılar. Bu öncü isimlerden birisi de ‘İstanbul’da, Diyarbakır’da Azalırken’, ‘Çoğunluk Aydınlarında Irkçılık’ ve ‘Hele Bir Gitsinler Diyalog Sonra’ kitaplarını yazarı Yelda. Çoğu insanın ‘Ermeni Soykırımı’nı ilk ondan öğrendik’ dediği Yelda’yla, 1990’larda Ermeni Soykırımı’na dair ses çıkarmayı ve günümüzdeki durumu konuştuk.

Ermeni Soykırımı’nın 100. yılında, ilgili literatüre yapılan değerli katkıların başında Prof. Ronald Grigor Suny’nin soykırımın tarihini yazdığı ‘“They Can Live in the Desert but Nowhere Else”: A History of the Armenian Genocide’ (Ancak Çölde Yaşayabilirler: Ermeni Soykırımı Tarihi) kitabı geliyor. Suny ile kitabını, Soykırımı ve Türkiye’nin Soykırıma yaklaşımını konuştuk.

Ermeni Soykırımı’nın 100. yıldönümü yaklaşırken, Türkiye’nin meseleye yaklaşımında herhangi bir değişim görünmüyor. ‘Tarihi tarihçilere bırakalım’ ve ‘ortak acı’ söylemleriyle özetlenebilecek bu yaklaşım, 1915’te yaşananları tanıma anlamında bir hayli sorunlu görünüyor. Yaşananların esas faili olarak görülen İttihat ve Terakki Cemiyeti üzerine kapsamlı çalışmalarıyla bilinen tarihçilerden Princeton Üniversitesi’nden Prof. Şükrü Hanioğlu’yla hem Cemiyet’in Ermenilerle ilişkisini hem de Türkiye’nin meseleye yaklaşımını konuştuk.