Kirkor Yeteroğlu ‘tamamlamaya geldi’

Kirkor Yeteroğlu, yaklaşık kırk yıllık şiir birikimini bir kitapta topladı: Kırık Çan. Kitapta yetmiş şiir bulunduğu dikkate alındığında bu, yılda iki şiir demektir. Yeteroğlu, az ama öz yazan bir şair.

OŞİN ÇİLİNGİR

Yeteroğlu, şiir dünyasındaki bu sayısal verimsizliğin  bağışlanmasını istercesine, ana içeriği daha etkili yansıtmak ve söze canlılık kazandırmak amacıyla iki  sözcüklü bir metaforu kitabın kapağına taşımıştır: Kırık Çan ! 

‘Kırık’ ve ‘çan’  sözcükleri ilgi ve / veya benzetme sonucu gerçek anlamlarının dışında kullanılmış, böylece kitap adında güzellik, güçlülük, canlılık, zarafet, derinlik ve genişlik elde edilmiştir.

 ‘Kırık’ , ‘kırılmış’ bir testi ya da bir değnek, ‘çan’  da  basit bir çıngırak  olmaktan çıkmıştır. ‘Kırık’ , örneğin ‘kırık kalp’ deki metafor gibi manevi bir  varlığın kavramına dönüşürken benzer biçimde çan da maneviyata çağrının bir aracına dönüşmüştür.

‘Kırık Çan’ metaforu, gerek fikri  gerekse insanlık bakımından çok boyutlu trajik bir  özellik gösterir . Bu metaforun işaret ettiği insanlık durumu ‘mutlak sıfır’dır (1). İnsanlığa karşı işlenmiş suçlar ‘mutlak sıfır’ın  kapsamında yer alır (2) .

Her ‘kırık çan’, insanlığa karşı işlenmiş bir suçu simgeler ve her ‘kırık çan’la birlikte  sessiz çığlıklar yankılanır gök kubbede. Canhıraş… Allah’a sitemkar!..

Yeteroğlu, kitaba adını verdiği ‘Kırık Çan’ şiirinin çatısını özgün metafor ve şaşırtıcı imgelerle çatıyor. Gerçek anlamlarını koruduğu kelimelerle de bu çatıyı ete kemiğe büründürüyor, şiirleştiriyor. Beş kıt’adan oluşan şiirin en çarpıcı iki mısrasında ifade gücü doruğa çıkmakta, kırık çan içselleşmektedir:

“kırılmış bir çandım / kimseler duymadı yüreğimin  sesini”

Aynı şiirden duygu yüklü yoğun iki mısra: “dinmeyen bir sancıdayım ne yapsam / damarlarından kopmuş bir nehrin çığlıkları”

Hemen her mısrada, her kelimede ‘kırık çan’dan  izler taşıyan  büyülü ve gizemli imgeler: “yitik bir kırağı gülüyüm gelemem / güneşsiz kaya  dipleri adresim”

Kirkor, Hançer Ucunda Coğrafya şiirinde okuru bildik coğrafyaya götürürken sanki Ahmet Arif’in  şiirleri yankılanır kulaklarımızda: “solgun bir nergistim karacadağ’da / yakamda kınalı bir güvercin / tenimde yangın  izi “ 

İki şairin benzeşen mısralar üretmeleri, benzer  esin kaynaklarından beslenmeleri olsa olsa ‘ruh kardeşliği’ ya da ‘duygu özdeşliği’yle açıklanabilir ancak.  İşte Hançepek Yalnızı’nda yaşanmış ‘kırık çan’ mısraları: ”kopartılmış tevekler /  düşleri ovadan ovaya / ermeni, keldani, süryani (…) kadim şehir Diyarbakır / dilsiz ikonların  ağrısında / ‘tanrı görmesin harflerimi’/ hançepek’te yalnız bayzar hanım”

Yeteroğlu’nun  şiirlerini her okuyuşumda ‘kırık çan’ metaforunun  imgelerin ardına gizlenmiş yeni izlerine rastlarım. ‘Krikor  Zohrab ve  gidenlerin anısına’ yazdığı Yok Sessizlikten Başka Sesimiz’den seçilmiş mısralar: “kimsesiz tarih bir söylence / çağın kirli kıyısında kurban / kınalı ellerin göğsünde / doğmuyor küllerinden anka (…) mazlumuz / yok sessizlikten başka sesimiz”

Fotoğraftaki İzi, Yeteroğlu’nun beni en çok etkileyen şiiridir.Annesi için yazdığı bu şiir tek kelimeyle bir ‘anne güzellemesi’ dir. İşte şiirden unutulmaz bir dörtlük: toplanırdı tahta bavul / içinde ayrılığın ayak sesi / taşan kapakta sıkışmış / gül işlemeli mendil.

Güz Fırtınası, Surp Haç Tıbrevank’ta okumuş olanların ortak ruh duygularını yansıtıyor. Anadolu’nun farklı coğrafyalarından bir araya gelen yoksul öğrencilerin özgün karakterlerinin yanısıra belirgin bir duygudaşlığı da yaşadığı gözlemlenmiştir. Yeteroğlu daha ilk satırda hüznün derinliğini yüklenmiştir: üsküdar’da / basma perdeli bir ev / çeyiz sandığında / katlı hüzünler.

Nar, kadim çağlardan günümüze hep bereketin simgesi olagelmiştir. Yeteroğlu, bu gerçekten yola çıkarak ‘kırık çan’ benzeri görkemli bir diğer metaforu Sürgün Nar şiirine başlık yapar. Nar, hem tekliği, hem çokluğu, hem bir’i hem bin’i içerir.  Şeyhmus Diken’ e adanmış olan şiir metafor eşliğinde Diyarbakır’dan İstanbul’a, Fransa’ya Amerika’ya, Arjantin’e, Suriye’ye, Lübnan’a ve diğer ülkelere Ermeni göçünü dile getiriyor.

Nar bir darbeyle parçalanmış, taneleri dört bir tarafa saçılmıştır.

Yaşar Kemal’in hatırlamadığı kültür

Ahmed Arif’in çıktığı yörede değişik kültürler vardır. Mezopotamya’dan gelen bir  Arap kültürü. Yukarıdan gelen bir Kürt halkının  kültürü . Bir Çerkez kültürü. Bir Türk kültürü. Bunların hepsi birleşir Ahmed Arif’te. Ahmed’in  sesi, çok zengin  bir sestir, şiirin sesi. Ben bu Arap epopelerini, Kürt epopelerini, Türk destanlarını bildiğim için Ahmed Arif’teki bu zenginliği çok iyi anlıyorum. Ahmed, bütün bir Anadolu seslerinin karmaşasıdır.( Hasretinden Prangalar Eskittim, Ahmed Arif, 17.Baskı içinde Yaşar Kemal Anlatıyor, Konuşmayı Yapan Erdal Öz )

Yaşar Kemal’in hatırlamadığı, eksik bıraktığını Kirkor Yeteroğlu tamamlıyor.İsa kalabalıkları görünce dağa çıktı. Oturunca öğrencileri yanına geldi. İsa konuşmaya başlayıp onlara şunları öğretti:

“Kutsal Yasa`yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim. ( Matta:5 1720 )

Fotoğrafta izi

yatılı okul günlerinden
bir fotoğraf
ne zaman gitsem sılaya
sevince karışır gözyaşı
annem sarılır gurbet yalnızlığıma
diner özlemi can evinde
toplanırdı tahta bavul
içinde ayrılığın ayak sesi
taşan  kapakta sıkışmış
gül işlemeli mendil
uykunun sularında
burgaçlı son gece
habersiz uzanır yanıma
yastık olurdu kolu
başımın altında
süzülür gözlerinden
mutlu yorgunluğu
kuşların göç mevsimi
gitmiyorum artık doğduğum yere
ne annem var ne serçeler
yanık bir haziran
kurumuş ağaç sesi bahçede

 

Kırık Çan
Kirkor Yeteroğlu
Kıyı Dergisi Yayınları
88 sayfa.