Kırık ses tamircisi

‘Kısa Karanlıklar’, önce kendi içimizdeki boşlukları dolduruyor, daha sonra o boşlukların üzerinde yeni boşluklar açıyor. Kimsenin itiraz edecek gücü olmasın diye, yaşamak meselesi daha ağır bassın diye.

SEMİH ÖZTÜRK 

Kısa Karanlıklar’, Sedef Betil’in yayınlanan ilk kitabı. 17 öyküden oluşan kitap, kısa anlatılardan meydana geliyor. Yazar, içe gömülen kırık sesleri tamir etmek istercesine konuşturuyor karakterlerini. Kaybetmenin ne demek olduğunu, geç kalmanın şaşkın çaresizliğini, cevap verememenin buz gibi tarafını, temelinden çürümeye başlayan yapıların kiriyle pasını hayatın orta yerine bağdaş kurarak anlatıyor. Sedef Betil, sakinliğini bedel ödeyerek korumaya çalışan öykü kişilerinin ağzından insan içi döküyor ve tanıdık bir dünyayı resimliyor. Uzak şehirlerin, sıkıcı sokakların, dar odaların basıklığından kesik kesik sesler işittiriyor. Çıkan her ses bir diğerinden sekerek dünyanın kucağına düşüyor sonra. Kimsenin anlamadığı, sahip bile çıkmadığı yerlere gömülüp unutuluyor. Suçlamıyor, işaret etmiyor, göstermiyor, bağırmıyor. Sadece sezdiriyor bütün hepsini. Ama sessizce yapıyor bunu. Biraz utangaç, içine kapanık ama cesurca… 

Dünyanın omurgasının çürüyen yerleri

Dünyanın omurgası çoğu zaman gam ile kederin yuvası olmuştur. Edebiyat anlatıcısı bu omurganın çürüyen yerlerinden kendisine mutlaka bir pay bulmuş, gerektiği yerde ise bir şekilde kullanmıştır. Zaman, mekân ve insan bu payın en fiyakalı nasip sahipleridir. Değişen ya da dönüşen yaşamlar aynı nasipten pay kapmayı bazen ödev bazense fırsat bilirler. Yazar, yarattığı her karakteri birbirine yakın dönemlerden seçerek ödev bilme biçimini ortaya koymayı denemiş. Böylece, omurganın çürüyen yerlerinden payına düşeni alan her karakter temelden nem kapmış, yaşamış ve ağrımış.

Ağrıyan bir insan her zaman için ağrının kesileceği, tamamen son bulacağı zamanı düşler. O zamanın beklentisi içerisinde ağır usul demlenir ve çoğu zaman yerinde sayar. Çünkü beklemek her zaman için yerinde sayma halidir.  Sonuç olarak ortaya çıkan sabır hali, sessiz bekleyişler doğurur ve bu durum kökten değişmediği sürece aynı şekilde sürüp gider. İnsanın tarihi beklemenin tarihine bu yüzden oldukça yakındır. Gam yükü gibi taşınan yaşamak ağrısı, her durumda ağır basar böylece. Kimse gelmez, anlamaz da. Ama kalabalıklar kalıcıdır, hayatın içinde de öykülerde de aynı kalıcılığı hiç bozmadan sürekli olur. 

Yazar, kurduğu dili kendi sakinliğine yedirerek anlatmaya devam ediyor öykülerini. Koruduğu temel yapı, aslında kurduğu her yeni öyküde yeniden ve tanıdık bir biçimde karşımıza çıkıyor. Okuru anlatıya dahil ederken aynı zamanda şahit etmeyi de deniyor. Olup bitenlere aynı mesafeden bakmamızı sağlarken söylemek istediği şeylerden yeni yollar açıyor, zamana yayıyor ve bekletiyor. Merak unsuru bazı yerlerde öngörünün önünü açarken, bazı yerlerdeyse beklenmeyen bir kırılmayla değişime uğruyor. Böylelikle tek sesli bir yapının yerine çok sesli ve değişken bir yapı meydana gelmiş oluyor.

Kitabın bir diğer önemli noktasıysa mekanlar. Yazarın aklından gelip geçen evler, sokaklar, sahiller ve odalar karşımıza gayet canlı biçimlerde çıkıyor. İçinden insan geçen her yer, ayrı bir yara izi bırakıp olduğu gibi kalıyor. Öyküleri öykü yapan asıl mesele biraz da bu mekanlarda ortaya çıkıyor aslında. Yazar, anlatısıyla beslediği çevreyi tutarlı bir biçimde resimlerken, örneğin bir evin iç sıkıntısından bağımsız olarak yaşatmıyor bunu karakterine. Ya da kumsaldaki tatilin bir çocuğa vereceği mutluluğu, yaşadığı diğer şeylerden ayrı tutmasıyla değerlendirmiyor. Her mekan, içinde yaşanılan zaman dilimiyle birbirine düğümlenip öylece büyüyüp gidiyor. ‘Kısa Karanlıklar’, aslında bu noktalardan ışıklar sızdırıyor okura. Birbirine eklemlenen diğer öykü kişileri de aynı yoldan ilerleyerek kendilerini bulma gayretiyle konuşmaya devam ediyorlar ve susmuyorlar. Çünkü nereden bakılırsa bakılsın herkesin bir umudu var. En kötüsünden en iyisine bütün yaşanan hayatlar aynı umuda gebe kalıyorlar. Kimseyi ilgilendirmeyen şeyse biraz buruk kalıyor bütün bunların yanında. Doğacak olan umut bile olsa, kimsenin bekleyecek gücü yok. Sabrı var ama,  gücü ne yazık ki yok. Yazar, kısa karanlıklar arasına sıkıştırdığı uzun vakitleri böyle bir gerçeklikle besliyor aslında. İçten içe, bile bile yapıyor bunu.

‘Kısa Karanlıklar’, önce kendi içimizdeki boşlukları dolduruyor,  daha sonra o boşlukların üzerinde yeni boşluklar açıyor. Kimsenin itiraz edecek gücü olmasın diye, yaşamak meselesi daha ağır bassın diye. 

Kısa Karanlıklar
Sedef Betil
İletişim Yayınları
100 sayfa.