Zülfaris'ten son çıkanlar ve şehirden silinenler

Özür dilerim Zülfaris… Buna her azınlık cemaati gibi kendi yağımda kavrulmak için mecburdum.Burada uzun yıllar yaşayabilmek, var olabilmek için seni sildim. Seni silerken de biraz kendimi belki de.. Ortak hafızamız yitse de sen yine kendine iyi bak..

Pazar günü telefonda  annemle konuşurken bana şöyle dedi “Az evvel kapadık”.

ilk anlamadım,sordum “Nereyi? “.

Zülfaris’i

Fark ettim ki müze olarak kullanılan Zülfaris Sinagogunun taşınmadan evvelki son günü ve ben kapanışı kaçırmışım.

Anne ne olur açtır!” (Sanki annemin ülkede müzeleri açtırma yetkisi var). Baktım olmuyor, dedim “Gazeteye yazarım, ne olur son bir görmem lazım yap bir şey, orayla vedalaşmam lazım”.

“Binayla mı Riva?”.  

(Haklıydı,değişik bir talepti.)

Telefonu kapattıktan sonra on dakika içinde geri döndü “Çabuk git Riva sizin için son kez açacaklar”. Böylelikle yaklaşık 360 yıldır yerinde duran Zülfaris’, son kez açtırıp, yine oradan son kez çıkanlardan biri olacaktım.  Peşimden arkadaşım Ceni  “Dur Riva ben de geliyorum, anneannem 1947’te orada evlenmiş, Zülfaris’le benim de vedalaşasım var” demez mi?  

Orda anladım, demek ki binayla vedalaşmak normal. Geride bir şeyleri bırakırken kapıyı en son çekip çıkanlar olacaktık. Aslında bir şeylerle vedalaşacağımızı biliyorduk ama bu sadece bina da değildi sanırım. Şehirden bir izimiz daha eksilecekti, şehrin tarihini de terk ediyorduk. Ortak kültürümüze dair hiçbir fikri olmayan zamanla artacaktı. Ne biliyim tarihten habersiz biri tarafından belki şimdi daha da çok“İsmin değişik, nerelisin?”sorusuyla muhatap olacaktım.

Bu arada tabi ki tarihe, binalara duygusal bakılmaması gerektiğinin  gayet farkındayım. Cemaatim kendi giderlerini karşılayabilmek için mecburen bu kararı aldığını da çok iyi anlıyorum, alınan bu karar gerçekçi ve doğrudur. Artan giderler ve yaşlanan nüfus sebebiyle  her azınlık cemaatinde olduğu gibi benim cemaatin de sorumlulukları var.

Öyle ya da böyle, burada hayatımıza devam etmek zorundayız.

Devam edelim derken de elimizde silgi, azınlık cemaatleri olarak kendi kendimizi şehirlerden silmeye başladık. Kimse de keyfinden kendini şehirlerden silmez. Bilmem anlatabildim mi?

1856,Zülfaris Sinagogunda Kırım savaşındaki Osmanlı ordusunda hayatını kaybeden askerler için düzenlenen törenin haberi.Solda Hahamın durduğu Ehal’in üstündeki mermer işlemeler hala burada durmakta.

İşte böyle..Zülfaris’e doğru yaptığımız hüzünlü son ziyaretin teması buydu sanırım. Şehirde Bienal yapılırken, biz kendi tarzımızda Bienalimizi yapıyorduk. Ceni ve birkaç arkadaş daha kendimizi şehrin tarihinden silmeye yola koyulduk.

Yüksek kaldırımda hemen arka sokakta Zülfaris. Eskiden sinagog olan bu bina, zamanla müze olarak hizmet vermeye başlamış. (Biliyorum, çoğunuz gitmediniz). Müzede görevli, gözleri pırıl pırıl bir genç bizi karşılıyor,ismi Yoni. Kendisi, ziyaretçileri bilgilendirmekle görevli tarih meraklısı. Müzenin son günü olduğu için de izdihamdan yorgun düşmüş,bizi bekliyordu. Kapıyı çalınca bizi içeri aldı ve kalan son enerjisiyle bize anlatmaya başladı “Bakın aslında tüm Yahudiler 500 yıldır burada değil, eskiden de buradaydık. Mesela Bursa…”.  Son gelen ziyaretçiye bile bu bilgiyi aktarmak istiyordu. Bir yandan da avludaki mermer merdivenleri çıkıyoruz.

İçeri girer girmez tavandan sarkan kocaman avizeler insanı karşılıyor. İçeriyi son kez aydınlatıyorlar. Hemen karşı duvarda mermer oymalı, bir dönem sinagogun Ehal’i olan yer göze çarpıyor. Ehal, sinagoglarda Tevrat ruloların saklandığı doğu duvarındaki özel bölme. Burada düğünlerde gelinle damat durur. Bir bakıyorum Ceni‘nin sesi Ehal’in olduğu yerden yankılanıyor: “İnanamıyorum anneannemle dedemin tam şuranın  altında evlendiğine!”.Hemen fotoğraf makinesini çıkarıp bu anı ölümsüzleştiriyor, ben de onun bu halini hafızamda ölümsüzleştiriyorum.

Text Box: Avizeler, mermer işçilikleri, tarihi belgeler. Sonra  Anadolu Yahudileri, Osmanlı Yahudileri ,onların giyim kuşamlarından tutun, gelin, damatlıklar, çeyizler, gelenekler, toplumlar arası kan iftiraları, Padişahların kan iftiralarını  durdurmak için yayınladığı fermanlar..meşhur Kamondo ailesi.Burada  İkinci Dünya Savaşı ve Nazilere dair belgeler de var. Vatandaşlarının Türkiye’ye kaçmasına aracı olan Türk diplomatlar, Naziler’den Türkiye’ye sığınanların müzeye bağışladıkları ikinci dünya savaşına dair eşyalar.. Her katında neler yok ki!

Burası hep müze değildi. 1671’de yaptırıldığı söylen ve son dönemde 500’üncü Yıl Vakfı tarafında kullanılan eski bir sinagog. İsmi Zülfaris..Osmanlıca Zülf-ü Arus kelimesinden geliyor ve Zülf-ü Arus’ün anlamı Gelin Perçemi.  Zaman içersinde ise halk içersinde Zülf-ü Arus’ü kısaltılıyor ve sinagogun ismi Zülfaris olarak kalıyor. Sonraları ise sokağın ismi önce Perçemli  Gelin Sokak sonrasında Gelin Sokak olarak değişiyor. (İnsan bu değişimi duyunca, yakında sokağın ismi Gel olacak, komple tarihten kopacak gidecek diye düşünmüyor değil, ne yalan söyleyeyim).

Müzenin son dakikalarında tek  başıma aşağıya iniyorum. Burada eski Yahudi kültürüne ait  kıyafetler var. Müze sessiz.  Keyfini çıkarıyorum. Her anın.. Singer makinesine bakıyorum. Biri çeyizini bağışlamış. Bir köşede gelinle damadın kıyafetleri.. .damadın kafasında fes… taaa Osmanlı’dan kalan bir çiftin düğün kıyafeti karşımda.

Sonra duvarda bir tılsımlar. Tılsımlar nelere kadirmiş..Kıyametler kopmuş meğersem. Vay efendim dinimizde tılsım mı olurmuş. Tevrat’ta yasaklanmasına rağmen, Sefaradlar bir dönem tılsımları taşır olmuş. Tılsım kültürü de zamanla yok olanlardan.

Duvarda asılı bir çocuk elbisesi ve yanında  Ladino dilinde KAMIZA LARGA PARA VIDA LARGA (Uzun bir ömür için uzun bir elbise) yazıyor. Yeni doğan çocukların giyeceği ilk elbisenin töreni ve elbise giydirilirken dile getirilen bir deyim bu. İnsanın kendini, hayatını müzede sergi şeklinde görmesi garip bir duygu. 

Bir sürü bohça… gelinlerin bohçaları.. Yahudi damatlarına gelinlerine ait fotoğraflar. Hemen bakıyorum benim akrabalarımın resmi var mı? (Yokmuş)

Fotoğraflara bakarken yukardan sesleniyorlar:”Hadi Riva! Gitme vakti.”  Yavaş yavaş çıkıyorum merdivenleri. Annem girişteki koltukta oturmuş beni bekliyor.

Hepimiz birbirimize bakıyoruz.

“Hadi”.

Böylelikle Zülfaris’teki son kişiler olarak kapıyı kapatırken siliniyoruz.

Böyle bir şeymiş demek..

Özür dilerim Zülfaris…

Buna her azınlık cemaati gibi kendi yağımda kavrulmak için mecburdum.

Burada uzun yıllar yaşayabilmek, var olabilmek için seni sildim.

Seni silerken de biraz kendimi belki de..

Ortak hafızamız yitse de

Sen yine kendine iyi bak..

Okuyucuya not: 500üncü Yıl Vakfı Müzesi, yenilenmiş haliyle Neve Şalom Sinagogu içersine taşınacaktır. Her zaman olduğu gibi, müzeyi ziyaret yeni mekânında mümkün olacaktır.

Zülfaris'in tarihi

1890-Kamondo ailesi restore etmiştir.

1983- Son düğün gerçekleşmiştir.

1985 - Çevrede ikamet eden cemaat yokluğundan ibadethane işlevi sona erdi ve kapandı.

2001 - Sinagog binası, Kamhi ailesinin maddi ve Jak Kamhi'nin değerli katkıları, Naim A. Güleryüz'ün vizyon ve tasarımı ile 500. Yıl Vakfı tarafından Müze olarak düzenlenerek hizmete girmiştir. 

22 Eylül 2015- kapanmıştır.

Kategoriler

Güncel Azınlıklar



Yazar Hakkında