KARİN KARAKAŞLI

Karin Karakaşlı

ÜVERCİNKA

Hakikat korkusu

Hakikatten korkan bir devlet aygıtından daha korkunç çok az şey vardır. Hayat, ne yazık ki bizi sürekli bu gerçekle yüzleştiriyor. Ve bundan sebep, günlük hayatımız da giderek koca bir yalana dönüşüyor. Günün adını ve ismimi sürekli tekrarlama ihtiyacım bundan.

Diyarbakır Barosu Başkanı, insan hakları savunucusu avukat Tahir Elçi’nin katledilişi, korku kaynaklı vahşetin boyutlarını bir kez daha gözler önüne serdi. Kurşunlara hedef olan Diyarbekir’in simgelerinden Dört Ayaklı Minare'nin korunması, savaş alanına dönen şehir başta olmak üzere Kürt coğrafyasındaki devlet zulmünün durması için mücadele eden Tahir Elçi, minarenin önünde ensesinden vuruldu.

Biz bu sahneleri Hrant Dink cinayetinden biliyoruz. Hedef gösterme, yargı yoluyla kıskaca alma, basın yoluyla linç etme ve nihayetinde cinayet…  Her iki ismin hakikati haykırmak ve toplumla, halkla paylaşmak konusundaki bitmek bilmez mücadelesini biliyoruz. Bugün Ermeni Soykırımı konuşulur hale geldiyse, azınlık vakıfları mülkleri kısmen de olsa iade ediliyor, ırkçılık ve milliyetçilik için ses yükseltilebiliyorsa, bunu büyük ölçüde Hrant Dink’in duruşuna borçlu olduğumuzu, 90ların dehşet saçan kontrgerilla katliamları, köy yakmaları, işkenceleri, zorla kaybetmeleri konularında da Tahir Elçi’nin adalete ve hakikate adanmış hayatının nasıl belirleyici olduğunu biliyoruz.

Cezasız kalan her cürüm bir diğerinin tetikledi. Bugün artık katiller daha pervasız, failler daha karanlık, sorumlular daha rahat. Hakikat daha uzak. Sokağa çıkma yasağı ilan edildiğinde yeni bir katliamın, ablukanın, öfke ve nefretin gelmekte olduğunu biliyoruz. Bizden de bu zulüm eşliğinde günlük hayatımızı sanki hiçbir şey olmamışcasına sürdürmemiz bekleniyor. Anmalarda bile tazyikli su ve biber gazına maruz kalıyoruz. Öyle ya, hiçbir şey olmamış ki, daha doğrusu onlar nasıl aktarmışsa öyle olmuş. Ölenler, sakat kalanlar, travmadan çıldıranlar herkes hakikatinden ediliyor. Ve biz, tanık olanlar, bir zamana ve mekâna ortak olanlar, yalanın en büyüğüne dönüşüyoruz.

Bundan daha onur kırıcı bir işkence olmasa gerek. Bir gün aynanın önüne geçtiğimde yüzümü görememekten korkuyorum.  Aklımı kaçırmaktan. Sözün sınırlarını aşan öfke ve isyanla ne yapacağımı bilemiyorum. “Katil devlet hesap verecek” çığlığı boğazımda takılıyor. Verilen hesap sadece istatistiki ölüm rakamlarından ibaret. Çünkü devletin canları yok, çünkü devlet için ölüler sadece

Oysa kimi insanları kaybettiğimizde biz bir candan da fazlasını kaybederiz. Bir kez daha hakikatimizden oluruz. Biraz daha tahammülsüz, biraz daha hırslı. Çünkü devam etmek gerekir. Kalanlar için mücadele, hakkıyla var olmak adınadır. Her iki cinayetin esas sorumlularının ortaya çıkarılması için verilen savaş aslında hakikat arayışı. Yalanların altında boğulmayalım, kendimiz kalalım, sahici olalım diye.

İranlı Şarkıcı Mahsa Vahdat'ın insanın içine işleyen Ha Leyli(Ah Leyla) şarkısı o hakikati kendine itiraf dünyaya ilan edenlerin mabedi meyhanelere uğrar. Bazen hakikati söylemek o kadar zordur ki, cesaret veren bir şeyler, birileri gerekir.

Allaha şükür, meyhane kapısı açık!
Onun kapısına hacetim için geldim
Meyhane kapısı açık,
Ve bu bir mecaz değil, bir hakikattir!
Hakikat zaten mecaz değildir. Ekmek ve sudur. Nefes ve dokunuştur. Gözdür, eldir. İnançtır, umuttur. Yaşama sebebi, katlanma gerekçesidir. Lâl dil çözülür, içindeki cerahati akıtır. Suyun temizleyemeyeceği kadar arınır.
Bu uzun, son bulmayacak bir hikâyedir,
sonu olmayacak, sonu olmayan bir hikâyedir
Mecnunun gam yükü, Leylanın saçının kıvrımındandır
Mahmut'un yüzü Ayaz'ın ayağının altındadır
Hey leyli, hey leyli hey leyli
Sırrımızı gayrilere anlatmadık ve anlatmayız
Sırlarımızın mahremimiz olan dost'a anlatırız
Ah leyla, Ah leyli hey

Hakikat aşktır. Sevdana halel getirmemektir. Koşuldan, zamandan, mekândan bağımsız sevginde ısrar etmektir. Elbette sebat etmektir. Korksan bile vazgeçmemektir. Başka türlüsünü bilmemektir. Aynan olanla yüzleşmektir. Yalvarırken alçalmamak, hiçbir şeyden yüksünmemektir. Ekseninde dönenirken kendi merkezinde kalabilmektir. Teslim olmaktır. Sırt üstü kendini bırakabilmektir.

Böyle tutunuyorum hakikate. Mücadele edecek gücüm kalsın diye. Kendimi kaybetmeyeyim, bütün o canlara kıyanları tek tek teşhir edeyim diye. O gülen gözlerin hepsine bir ömür bakabileyim diye. Yalanlar sapır sapır dökülsün diye. Çıplaklık; saklayacak şeyi olanı korkutsun, kalan sağlar benim olsun diye. Sağ kalan herkes gerçekten yaşasın diye.