BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Teknolojik tuzaklar

Geçen hafta bir gece, sabaha epey yakın bir saatte, birden uyanıverdim. Burnumda acayip bir biber gazı yanması, gözlerimde bir kaşınma... Allah Allah, ne bu böyle? Evin havasında tarif edemediğim bir tuhaflık var. Acaba doğal gaz mı sızıntı yapıyor, yoksa yakın bir yerlerde bir olay oldu da biber gazı mı sıkıldı yine? Kesin öyle bir şey olmuştur, aşağıdaki caddede bile olsa, pencereler kapalı bile olsa ben alırım o kokuyu, kaldı ki salon penceremi ev havalansın diye aralık bırakırım genelde. Uyku sersemi kalkıp odamın penceresini açtım, sokaktaki havayı kokladım. Yok, öyle keskin bir koku yok. Gaz vanalarını kontrol ettim, o da değil. Yüzümü yıkadım, gözlerime ıslak pamuklar koyup uyumaya çalıştım. Sabah hafif bir baş ağrısıyla uyandım, yanmalar aynen devam.

Belki de grip oluyorum diye düşündüm, zira son zamanlarda, garip arazlar gösteren bir grip var ortalıkta. Derken, birkaç gün sonra marketten dönerken, üst kat komşuma rastladım köşede. Günümüzün, selamlaşmaktan öteye gitmeyen komşuluk ilişkileri düşünülürse, arada üç-beş laf edebildiklerimdendir. “Sen bunu gördün mü?” dedi. Gösterdiği şey, etrafına üç beş tane kutu, dolap gibi şeyler monte edilmiş, tepesinde başı eğik bir lamba bulunan, sevimsiz, güdük bir direk. Nereden çıktı, ne zaman kondu? Hiç fark etmedim. Nedir bu? Baz istasyonu. İyi mi? Caddenin ortasındaki ağaçların arasında, dört lambalı koca bir elektrik direğinin bir adım ötesinde, bizim apartmandan benim ayağımla on beş adım mesafede. “Son zamanlarda, baş ağrısı, halsizlik, boğaz yanması gibi şeyler hissetmedin mi?” diye sorunca komşum, ki çok ciddi bir hastalıktan kıl payı kurtulmuştur, bana dank etti. Yaa, demek öyle... E n’apcaz şimdi?

Evet, iyi soru: Ne yapacağız? Doğrusunu isterseniz, bilmiyorum. Köşe başı olan bizim binanın cadde tarafındaki yanında, zamanla mini markete dönüşen bir büfe var. Önce onlara sordum, nedir ne değildir, bi öğreneyim... Dediklerine göre, geçenlerde sessiz sedasız, gecenin bir yarısı getirip konduruvermişler. Civar esnafta bir garip tedirginlik tabii. Dükkânın sahibi Şişli Belediyesi’ne başvurmuş, gelip incelemişler, hatta fotoğraf falan çekmişler ama hepsi o kadar. Bizim apartman görevlisi, akşamüzeri orayı kazarlarken görmüş (ora dediğim, ağaçların altındaki kaldırımın orta yeri) ve sormuş. “Elektrik direği koyacağız” demişler. “E bir metre ötede koca bir direk var?” Cevap: “Emir aldık.” İşte bu kadar. Ertesi sabah zaten ucube yerleşmiş bile.

Birkaç gün sonra Şişli Belediye Başkanı Yardımcısı sevgili Vazken Barın’la karşılaştım ve hemen konuya daldım. Bundan hiç haberi olmadığını ve mutlaka ilgileneceğini söyledi. Bekliyorum, henüz bir cevap gelmedi. Apartman olarak muhtara başvurmamız gerektiğini söylediler. Başvurduk. Onun da haberi yoktu ve ilgileneceğini söyledi. Onu da bekliyoruz. Bu itirazlarımız para edecek mi bilmiyorum, umutlu değilim ama peşini bırakmayacağım. Boyuna böyle teknolojik tuzaklar kuruluyor oraya buraya, insan sağlığı önemli değil, iletişim çılgınlığından gelecek para önemli. Şişine şişine reklam yapıyorlar ya televizyonda, 83 şehirde bilmem kaç bin baz istasyonu kurulmuş, telefonlar artık her yerden çekiyormuş.

Biraz araştırdım internette, kimi açıklamalarda uzun uzun zararları anlatılıyor ki arazları benim hissettiklerimle aynı, ve de psikolojik olmadığından eminim, çünkü varlığını bilmeden başladı bunlar. Kiminde de sanıldığı gibi zararlı olmadığı, bunun için her türlü tedbirin alındığı –ki asla inanmıyorum, çünkü ülkemizdeki istasyonların elektromanyetik alan şiddetiyle ilgili limit değerlerinin AB standartlarına uymadığı saptanmış–, zaten buna zorunlu olduğumuz, yoksa cep telefonlarından vazgeçmemiz gerektiği söyleniyor. Eğer bir binanın tepesine dikilmişse, tam dibine zarar veremezmiş. Peki, o halde neden o binadakilere para ödeniyor? Sağlıklarına karşılık mı? Sokak aralarında evlerin tam karşısına dikilenler ne olacak?

Bir şehirde, engel olmak için ayaklanan mahalleliye polis biber gazı sıkmış. Buyurun bakalım. Hainsiniz. Şimdi, madem sanıldığı kadar zararlı değil, o halde neden gizlice yapılıyor? Kimi baca kılığına sokuluyor, kimi elektrik direği. Ya çocuk parkında ağaç kılığına sokulmuş olanlara ne dersiniz? Bizim oradakinin etrafında, biri Tohum Otizm Vakfına ait, altı okul var, kimin umurunda? Hainsiniz.

Gürültülü bir caddenin köşesinde oturmaya, evimi sevmem bir yana, karşımdaki yüz yıllık ağaçlar yüzünden katlanıyorum bunca yıldır. Onların dibinde dört adet çöp ayrıştırma konteynırı, iki adet telefonla falan ilgili olduğunu sandığım sevimsiz kutu ve bu çirkin manzaraya ilaveten, bir de baz ucubesi var şimdi. Hainsiniz. Ama pes etmeyeceğim. İsimlerinizi bulup sizi rezil edeceğim.