Manuk’un atölyesi hem geleneksel hem çağdaş

Bir gün Karaköy sokaklarında yürürken, Manuk’s Workskop’ın vitrini dikkatimi çekiyor. Uzaktan gördüğüm takıların cazibesiyle içeri adım atıyorum. Orada karşılaştığım ve mağazadan sorumlu olduğunu anladığım kişiye bir şeyler sormak için kulaklıklarımı çıkardığımda, dinlediğim şarkının çalmaya devam ettiğini fark ediyorum. Ardından, takılara değil ama radyo kanallarına dair bir sohbet başlıyor. Sonra, yarattığı sade ama cezbedici tasarımları konuşmak için, Manuk Durmazgüler’in kapısını bir kez daha çalıyorum.

Manuk’s Workshop’ın kurucusu Manuk Durmazgüler Kapalıçarşı’ya ve bugün de sürdürdüğü sadekarlık mesleğine ilk adımını attığında henüz 13 yaşındaymış. Aslında onun hikâyesi, çocuklara kötü örnek olacak cinsten: “13 yaşımdayken, yaz tatilinde çalışmak için Kapalıçarşı’ya adım attım. Çok parlak bir öğrenci değildim. Kapalıçarşı’yı okuldan daha çok sevdim. Her şeyden önce de mesleğimi sevdim. Ortaokulu zar zor bitirdikten sonra okulu bırakıp tamamen bu işle uğraşmaya başladım” diye anlatıyor ilk yılları. O bugün, genç yaşına rağmen mesleğinde 20 yılı geride bırakmış, kendi atölyesi ve mağazası olan, deneyimli bir sadekar ve tasarımcı.

Manuk’s Workshop markasını üç buçuk yıl önce yaratan Durmazgüler, önceleri Kapalıçarşı’daki atölyesinde üretim yaparak, ürünlerini birkaç mağaza aracılığıyla satışa sunuyormuş. Tasarımlarının gördüğü yoğun ilgi, onu, yaklaşık sekiz ay önce Karaköy’de kendi mağazasını açmaya yönlendirmiş. Bundan kısa bir süre sonra da, atölyesini, Galata Rum İlkokulu’nun hemen yanında bulunan mağazasının üst katına taşımış.

Kapalıçarşı’dan Karaköy’e

Durmazgüler’in atölyesinde onunla birlikte, yanında yetişen üç zanaatkâr daha çalışıyor. Bugünlerde işlerin yoğunluğundan dolayı tezgâhın başına çok az oturabildiğini söyleyen genç tasarımcı, Kapalıçarşı’da Kamer Kıraç’ın yanında yetişmiş ve atölye yıllarından sonra kendi mağazasını açarak, 13 yaşından beri kurduğu hayali hayata geçirmiş: “Benim hayatım Kapalıçarşı’da başladı, burada ise devam ediyor. Karaköy yükselen bir yer. O yüzden ben de burada olmak istedim. Kapalıçarşı’dayken kapalı bir kutudasın. Ufacık bir atölyenin içinde üretim yapıyorsun, onun dışında görünür olman çok zor. Bu mağazayı açtığım günden beri yoğun ilgiyle karşılaşıyorum, her gün yeni insanlar tanıyorum.”

Durmazgiler’in Kapalıçarşı’dan Karaköy’e taşınma hikâyesi, gelenekselden çağdaşa geçişi de temsil ediyor. “Kapalıçarşı bir yerden sonra beni köreltmeye başlamıştı” diyen tasarımcı, onu kendi markasını yaratmaya iten nedenleri şöyle anlatıyor: “Biraz da ‘tasarımcıyım’ diye geçinen insanlara kızarak buraya geldim. Eskiden tasarımcılar için de üretim yapıyordum fakat zamanla o iş tuhaf bir hal aldı. Bazı tasarımcıların bana sadece bir taş getirerek onunla bir şeyler yapmamı istediği oldu. Ortaya çıkan şey zaten benim tasarımım oluyor. Bu tür durumlara kızıp, artık tasarımcıların siparişlerini yapmak yerine kendi tasarımlarımı yapmaya karar verdim. Bu marka da böyle oluştu.”

İnsanların sade şeyler takmasını istiyorum”

Durmazgüler, göz alıcı ve zarif tasarımlarından söz ederken, yalınlığı vurguluyor: “Çıraklığımdan beri ağır, büyük mücevherler, pahalı ürünler, hatta bazen kaba saba şeyler üretiyordum. Bir yerden sonra ‘Ben insanların sade şeyler takmasını istiyorum’ dedim ve kendi koleksiyonumu hazırladım. Küçük, ince parçalar, sade takılar yaptım. Bunları satış noktalarına koyduğumda yoğun ilgiyle karşılaştım. Bazen ürünlerin gördüğü ilgiye ben de şaşırıyorum.” Tasarımlarında doğal taşları ham halleriyle, doğadan çıktığı şekliyle, formunu hiç bozmadan kullanmayı sevdiğini söylüyor. Durmazgüler, erkekler için de çeşitli ürünler tasarlıyor.

Bu çizgiyi oluştururken nelerden esinlendiğini sorduğumda, “Gezmeyi çok severim. Yurtdışı seyahatlerimde de insanların takılarına bakarım hep. Herhalde tüm bu gördüklerimi harmanlıyorum. Mimariden de etkileniyorum” diyor. Çıkardığı seriler çok çeşitli ürünler içerse de, tüm tasarımlarının birbiriyle bağlantılı olduğunu söylüyor.

Durmazgüler’in takıları iki farklı yöntemle şekillendirdiğini anlatıyor: “Birincisi, aklımdaki modeli üretip, ona uygun malzemeleri bir araya getirdiğim ürünler. İkincisi ise, bulduğum malzeme ve taşların aklımda uyandırdığı fikirler doğrultusunda ürettiklerim. Aslında ikinci yöntemi daha çok seviyorum. Gördüğüm bir şey üzerine tasarım yapmak benim için çok daha eğlenceli.”

Manuk’s Workshop’ta sadece takılar değil, ürünlerin sunumu da incelikle tasarlanmış. Kolyelerin, yüzüklerin sergilendiği vitrinlerden ve mağaza bölümünde bulunan çalışma tezgâhından gözlerinizi alamıyorsunuz. Ürünleri zaman zaman kermes, festival gibi çeşitli etkinliklerde de yer alan Durmazgüler’in bir sonraki hedefi yurtdışına açılmak.

Kategoriler

Kültür Sanat

Etiketler

tasarım


Yazar Hakkında