BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Unutturma! Bir oratoryo hikâyesi

Büyük acıları unutmak ister insan, bir an önce kapansın ister yürekteki yara, küllensin ister ateşi. En büyüğü, en derinden yaralayanı ölümdür, kaybedilen sevilenin acısı. Allah’tan gelirse, ki tevekkül gerektirir, bir an önce dinsin diye dua eder. Kuldan gelirse, ki hakka hukuka sığmaz ve tevekkül gerektirmez, ne kadar yaksa da ateşi, körükler, ne kadar acıtsa da yarası, deşer ki unutmasın. Unutmasın ki unutturmasın. Unutturmasın ki tekrarlanmasın. Biz unutmuyoruz dokuz yıldır içimizde taşıdığımız acıyı. Yüreğimizde, deşmeden kanayan bir yara, körüklemeden harlı bir ateş var. Kendiliğinden... Zira yerde kalmış bir ‘ah’ var. Üstelik, tekrarlanıp duruyor, başka canlar da yanıyor. Elbet gelecektir sonu, yılmayacağız. Gideni geri getiremeyiz de, hak yerini bulsun diye ne lazımsa yapmaya devam edeceğiz. Vazgeçmeyeceğiz. Ve umarım bu kez yüz yıl beklemek gerekmeyecek. Bu, parçalanıp dünyanın her yanına saçılmış, susturulup bastırılmış, zorla küllendirilmiş, gizli gizli çekilen bir acı değil. Açık, net, ortada, ‘sözde’si falan yok. Hesabı sorulabilir.

Unutturmamak ise, sonu gelmeyen hak arayışlarını saymazsak, ki asla pes etmeyeceğiz, her yıl, balta yemiş çınar gibi devrilmiş olduğu yere gidip durmakla, pankartlar elde “Hepimiz Hrant’ız” demekle sınırlı değil. Anısına saygıdır bu, ama yetmez, zira her yıl tedricen azalacak ve bir gün sona erecek. Adalet istemenin yanı sıra adına eserler yaratıp sonsuzluğa emanet etmek şart. Yazmak, resmini, heykelini yapmak, ezgiler düzmek, biz ölüp gittikten çok sonralara kadar bilinir kılmak. Ölümsüzleştirmek. Kimin elinden ne gelirse... Yaratmak, getiri amacı gütmeden Hrant’ı anlatan şeyler yaratmak. Yaratmak ve sunmak, açık yürekle, duyguları gizlemeden. Biz de öyle yaptık.

Farklı yaşlardan bir grup insan, gönül birliğiyle, iş güç, ev bark, özel hayat demeden, canla başla ve inanarak çalıştı. Onun adını ölümsüzleştirmek amacıyla hazırlanan eser, İstanbul sunumuna hazır. Sözünü ettiğim, Hrant Dink Çağdaş Oratoryosu. Bu yazıyı yazdığım gün 19 Ocak ve ben tepeden tırnağa, ruhtan bedene Hrant doluyum. Acılıyım. Hep onunla ilgili yazasım var. Düşündüm ki bu bir tek benim acım değil, eli kalem tutan herkes aynı durumda. Yazacaklar doğal olarak. Bari olaya bu açıdan bakayım ve onun için yaptığımız bir işin detayına gireyim. İşin mutfağından söz edeyim; bunu benden başka kimse yapmayacaktır ve yapamaz. Sunulanı beğenip beğenmemek izleyicinin takdiri tabii ama harcanan emekler, yaşanan duygular bilinmeli.

İlk belirtmek istediğim şu: Ben yıllarca sahnelerde ekip çalışması yaptım, amatör ve profesyonel birçok sahne sunumu provasında bulundum; hiç bu kadar şevkle, iştahla, inançla, ruh birliğiyle, hatta her seferinde, kimi yerlerde gözler yaşaracak kadar duygu dolu provalara tanık olmadım. Öyle yürek koydu bu insanlar.

Sevgili Majak Toşikyan’ın gönlünden koptu ilk. İyi bir müzik adamıdır, bilinir. Namıdiğer Cenk Taşkan. Yarattığı melodilerin modası geçmek bilmez. İlkokuldan arkadaşız biz, aynı sırada otururduk, hiç bitmedi dostluğumuz. Kendisiyle bir söyleşi yaparken şöyle demişti bir gün: “Yahu, Hrant için bir oratoryo bestelemeyi çok istiyorum ama sözlerini kim yazacak?” Ânında atıldım: “Ben!” İşte bu kadar. Sonrası çorap söküğü... Hiç zorlanmadık, öyle doluymuş içimiz. Aslı Türkçe bunun, ki tercihimdir, zira içindeki mesajın daha çok yüreğe ulaşmasını dilerdim, bir türlü kısmet olmadı sunmak. Yola çıkış iki yıl önce. Hrant Dink Ödül Töreni’nde, Kevork Tavityan, Aylin Ateş ve Petro’nun solistliğiyle dört şarkı okundu yalnızca, tümünü sunacak bir konser olamadı. Kolay değil artık bu işler, sponsorluk meseleleri var. ‘Belki bir gün’ umuduyla derken, Ermenistan Diaspora Bakanlığı’ndan bir davet aldık. Yerevan’da bir konser. Vay canına. Eee? Ermeniceye çevireceğiz. Çevirir misin? Çeviririm. Anlamı bire bir aynı. Ama benim gönlüm Türkçesinde.

Petro Ermenice okuyamazdı, Kevork’u da müdür yaptılar. Yorum yok. Aylin’cim harika yorumundan bizi mahrum bırakmadı. Petro’nun yerini, aslen İstabnullu olan Boğos Yeğyazaryan aldı, ki böylesini ummamıştım. Kevork’un yerini alan Sercan Gazeroğlu ise, bir solosunda kameraya yakalanan gözyaşı pırıltısıyla fethetti gönlümü.

Ortaya çıkan şeyi biz ekipçe sevdik. Sevgili Hagop Mamigonyan ve Lusavoriç Korosu, canla başla, daha da önemlisi, sevgiyle çalıştılar. Yerevan konseri müthişti. Son gün kutlamasında, Mıhitaryan Derneği’nden İstanbul konseri haberini aldık. Sevindik, tadı damağımızda kalmıştı. Boğos atladı geldi. Bu kez de Aylin yok. Yerini Karin Çubukçiyan Bozkurt aldı. Soprano olarak mezzo için yazılmış parçaları öyle bir okuyor ki, tanık olmak gerekir. Gelin ve görün. Ay, döktüm içimi. Artık darısı Türkçesine.