Hakan Bakırcıoğlu: Hakikat için ısrarlı bir çaba gerekli

Dink cinayeti ana davasının duruşması 19 Nisan'da başlıyor. Duruşma öncesinde Dink ailesi avukatı Hakan Bakırcıoğlu’yla başlayacak olan yargılama sürecini konuştuk.

Yargıtay 5. Ceza Dairesinin, Dink cinayetine ilişkin devam eden ana dava dosyası ile kamu görevlilerine yönelik açılan 26 sanıklı davaların birleştirilerek İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmesine ilişkin kararının ardından ilk duruşmalar 19-20 ve 21 Nisan’da Çağlayan Adliyesi’nde yapılacak. 

Duruşmada aralarında İstanbul eski Emniyet Müdür Celalettin Cerrah, Emniyet İstihbarat Dairesi eski Başkanı Ramazan Akyürek, İstanbul İstihbarat eski Dairesi Başkanı Ali Fuat Yılmazer, İstanbul İstihbarat Şubesi eski Müdürü Ahmet İlhan Güler, Trabzon İl Emniyet eski Müdürü Reşat Altay, Emniyet İstihbarat Şubesi eski Müdürü Sabri Uzun’un arlarında bulunduğu 26 kişi hakim karşısına çıkacak. Dava sanıklarından Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Engin Dinç ise 19 Nisan'da görülecek davaya, "Ülkede son dönemlerdeki terörle mücadelenin yoğunluğu"nu gerekçe göstererek katılmamak için mazeret dilekçesi verdi. 

Duruşma öncesinde Dink ailesi avukatı Hakan Bakırcıoğlu’yla başlayacak olan yargılama sürecini konuştuk.

Dink cinayetinin üzerinden yaklaşık 10 yıl geçti. Bunca zamandan sonra ilk kez bu kadar kapsamlı bir yargılama süreci başlıyor. Önümüzdeki hafta çok sayıda kamu görevlisi ilk kez hakim karşısına çıkacak. Kim bu kamu görevlileri? Neden bu kadar önemliler?

Hakkında iddianame düzenlenen kişilerden biri İçişleri Bakanlığı Mülkiye Başmüfettişi idi. Haklarında iddianame düzenlenen diğer kişileri ise İstanbul ve Trabzon İl Emniyet Müdürleri ile İstihbarat Şube Müdürleri, İstihbarat Daire Başkanları ile C Şube Müdür ve yardımcıları. Ve bu kişilerin yanı sıra  bu kurumlarda çeşitli kademelerde görev yapan kişiler.  Mülkiye Başmüfettişi olan kişi ile emniyet müdürleri dışındakilerin tamamı emniyetin istihbarat bölümünde görev yapanlardan oluşmakta. Bu kişiler işgal ettikleri mevki itibari ile önemli kişiler. 

Kamu görevlileriyle ilgili yürütülen ve yargılamaya dönüşen bir soruşturma süreci yaşadık. Bu süreç neden önemliydi? Soruşturmanın kapsamı yeterli mi?

Cinayetin işlendiği 2007’den bu yana müdahil taraf olarak, Hrant Dink cinayetini işleyen örgütün üst yapılanmasına ulaşılamadığını, cinayette sorumluluğu olan, cinayete iştirak eden kamu görevlileri hakkında iddianame düzenlenmediğini defaten beyan ettik.

Soruşturmayı yürüten Savcı tarafından düzenlenen iddianameyle, Hrant Dink cinayetini işleyen örgütün üst yapılanmasında yer alan failler değil ancak cinayete iştirak eden kamu görevlilerinin bir bölümünün yargılanması olanaklı hale geldi. 

Sanık haline gelen kamu görevlilerinin önemli bir kısmı hakkında Ceza Kanunu madde 82’de düzenlenen ‘kasten öldürme’ ve madde 83’te düzenlenen ‘kasten öldürmenin hareketsiz kalınarak işenmesi’ suçlamaları yöneltildi. İddianame, İstanbul ve Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü ile İstihbarat Daire Başkanlığı görevlilerini kapsaması ve iddianamede birçok kamu görevlisinin kasten öldürmeden cezalandırılmasının talep edilmesi nedeni ile elbette ki önemli bir iddianame. 

Fakat soruşturulmalarını talep ettiğimiz kamu görevlilerinin bir kısmı soruşturulmadı ve soruşturulan MİT görevlisi Özel Yılmaz, dönemin İstanbul Vali Yardımcısı Ergun Güngör ile İstanbul İl Emniyet Terörle Mücadele Şube Müdürü Selim Kutkan, C Şube Müdürü Bülent Köksal’ın da aralarında olduğu kimi kamu görevlileri hakkında ise hakkında ise kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.  Dink cinayetinde sorumluluğu olan kamu görevlilerinin soruşturulmaması ve Dink cinayetinde sorumluluğu olan kamu görevlilerinin bir kısmı hakkında ise kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi bu soruşturmadaki ciddi eksiklikler olarak kaydedilmesi gerekli. 

Davası açılan soruşturma dışında, devam eden bir soruşturma dosyası daha var.  ‘Örgütün üst yapılanmasına ulaşılamadığını’ söylediniz.  Soruşturma dosyasına jandarma görevlilerin ismi geçiyor. Bu dosyayla ilgili başka neler biliyoruz Bu soruşturma nasıl ilerleyecek?

Dink cinayetinin işlenmesini kasıtlı olarak önlemeyen kamu görevlilerinin soruşturulmaları ve yargılanmaları oldukça önemli. Bu konuda düzenlenen iddianame ciddi eksiklikler taşımasına rağmen cinayetin bu tarafını bir yönü ile karşıladı.

Dink cinayetini işleyen örgütün üst yapılanmasına yönelik soruşturmanın ise muazzam derecede önemli olduğu açık. İstanbul Başsavcılığında, Dink cinayetini işleyen örgütün soruşturulduğu açık olan bir dosya mevcut.

İstanbul Başsavcı vekili tarafından soruşturmayı yürüten savcıya hitaben 3 Kasım 2015’te yazılan yazıda  “Olayın geçtiği yerde bulunan işyeri kamera kayıtlarında sanık Ogün Samast’a yardımcı-gözlemci ve takipçi olduğu düşünülen bir kısım şüpheliler ile ilgili yapılan çalışmada bu kişilerin Trabzon ve İstanbul Jandarma Personelleri olduğu tespiti yapıldığı, bu kişilerin de örgütsel yapı içinde hareket ettikleri yönünde ciddi delil ve emare olduğu” belirtildi.  Bu yazının yazıldığı tarihten bu yana 5 aydan uzun bir zaman geçti. Soruşturmayı yürüten Savcı Gökalp Kökçü soruşturmadan el çektirildi. Yazın yazıldığı günden bu yana Dink cinayetini işleyen örgüte dair elde edilen önemli bilgilere rağmen soruşturma sonlandırılamadı. Soruşturmanın Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosundan sorumlu Başsavcı vekili İrfan Fidan tarafından yürütülmesine karar verildi. Bu soruşturmada önemli delillere ulaşıldı ve bu tarihten sonra elde edilen delillere uygun olarak soruşturmada yapılması gerekli zorunlu işlemlerin yapılması ve nihayetinde de soruşturmanın tamamlanması gerekliliği bulunmakta.  

Dava dosyasında, devlet kurumları arasındaki pek çok gizli yazışma ortaya çıktı. Bu dosyada neleri ilk defa gördük. Dava dosyasına bakıldığına, Dink’i ölüme götüren sürece dair, nasıl bir tablo ortaya çıkıyor?

17 Şubat 2006’da Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisinin Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri tarafından İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ile İstihbarat Daire Başkanlığına yazı ile bildirdiği, Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlilerinin cinayette kullanılan silah ele geçirilmeden silahın el yapımı silah olduğu bilgisine dahi sahip oldukları soruşturmanın ilk evrelerinde açığa çıkmıştı.

Soruşturma, inceleme ve yargılamalarda birçok rapor ve belge açığa çıktı.  

Hrant Dink’e ilişkin dosya oluşturmadığı iddiasında olan MİT’in Agos gazetesinin yayınlarını takip ettiği açığa çıktı. MİT’in cinayetin işlenmesinden sonra ise cinayet faillerinin yargılandığı davaların duruşmasını dahi izledikleri bu faaliyetlerini ‘Etnik Bölücü Faaliyetler’ ‘Ermenilik’ başlığı altında raporlaştırdıkları, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ile İstihbarat Daire Başkanlığında Hrant Dink ile 1970 yıllardan bu yana dosya oluşturulduğu ve Hrant Dink’in izlendiği ortaya çıktı.  

Yine 2004 yılı Mart ayında İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün Hrant Dink’in ölüm tehditleri aldığı bilgisine sahip olduğu açığa çıktı. Bu belge ve bilgiler açığa çıkan bilgi ve belgelerden yalnızca birkaçı.

Bu bilgi ve belgeler Hrant Dink’in faaliyetlerini izleyen Devletin istihbarat ve güvenlik görevlilerinin Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisine de sahip oldukları fakat cinayetin işlenmesine yönelik harekete geçmediklerini tartışma götürmez şekilde ortaya koydu. 

Soruşturma sürecinde hukuk tarihinde belki de ilk defa karşılaştığımız bir iddianame krizi yaşandı ve ardından soruşturma dosyanın savcısı Gökalp Kökçü’nün görevi değiştirildi. Tam olarak nasıl bir kriz yaşadık? 

Eksikliklerine rağmen iddianame Trabzon ve İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri ile İstihbarat Daire Başkanlığı görevlilerini içermekte ve iddianamede bu kişilerin önemli bir kısmına kasten öldürme suçlaması yöneltilmekte idi. Savcı Kökçü 20 Ekim 2015’de düzenlediği iddianameyi ‘görüldü’ işlemi için  İstanbul Başsavcılığı’na sundu.

İstanbul Başsavcılığı ise 3 Kasım 2015’de Trabzon İl Emniyet Müdürü Reşat Altay, İstihbarat Şube Müdürü Engin Dinç ile İstanbul İl Emniyet İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler’e yöneltilen ‘kasten öldürmenin hareketsiz kalınarak işlenmesi’ suçlamasının yöneltilmesinin ‘hakkaniyete aykırı’ olduğu ve bu suçlama için yeterli delil olmadığını belirterek ve iddianameyi soruşturma savcısına ‘iade’ etti.

İstanbul Başsavcılığı Reşat Altay, Engin Dinç ve Ahmet İlhan Güler’in mümkün ise iddianameden çıkarılmasını değilse de haklarında ‘görevi ihmal’ suçlaması ile iddianame düzenlenmesini istedi. Soruşturma savcısı ise Altay, Dinç ve İlhan Güler hakkındaki suçlamasını değiştirmedi, düzenlediği iddianamesinin arkasında durdu 4 Aralık 2015 tarihinde yeniden Başsavcılığa gönderdi.

Başsavcılık ikinci kez önüne gelen iddianameye itiraz etmedi ve iddianame İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. ‘İddianame krizi’ Reşat Altay, Engin Dinç ve A.İlhan Güler hakkında Ceza Kanunu madde 83 uyarınca iddianame düzenlenmesi nedeni ile yaşandı. 

Türkiye’de, bu tür siyasi cinayetlerde ilk defa bu kadar çok kamu görevlisi yargı önüne çıkacak.  Bu açıdan bakıldığında nasıl bir öneme sahip?

Cumhuriyet tarihinde ilk defa bu türden bu dava açıldı ve birçok yönü ile bu dava ciddi bir öneme sahip. 

Soruşturmanın bu kapsama ulaşmasında, hükümetle cemaat arasında ortaya çıkan krizin de etkisi var. İddianamede ‘paralel yapı’ temel vurgu. Dink davası ve devam eden soruşturma süreci halen bu tür siyasi krizlere ve müdahalelere açık mı?

Hrant Dink cinayetine ilişkin incelemeler,  soruşturmalar ve davalar ilk günden itibaren müdahalelere maruz kaldı. Sürmekte olan soruşturma ve başlayacak olan dava da müdahalelere açık olacaktır. Müdahalelere rağmen Dink cinayetindeki hakikatin açığa çıkması için ısrarlı bir çaba içerisinde olunması zorunluluğu bulunmakta.

Kategoriler

Güncel Dink Davası



Yazar Hakkında

1985 doğumlu. Güncel politika, insan hakları, azınlık mülkleri ve Kürt meselesi üzerine haberler yapıyor. Musa Anter Gazetecilik Ödülleri 2008 yılı en iyi haber ödülü sahibi.