CHP’de 1991 sendromu

Doç. Dr. Yunus Emre: “1989’da birinci parti olarak büyük bir çıkış yapan SHP, 1991’de HEP ittifakının da etkisiyle üçüncü parti olabildi. Geçen 25 yıla rağmen CHP bu sendromdan kurtulabilmiş değil. 1991 Sendromu, CHP yönetimini Anayasa’ya aykırı olduğunu düşündükleri bir teklife evet demeye bile yönlendirdi.”

CHP’nin dokunulmazlıklar konusundaki tavrı, hem siyaset alanında hem de toplumsal alanda fazlasıyla tepki gördü, tartışıldı, eleştirildi, bazıları tarafından da doğrulandı. Ama kesin olan bir şey var ki, kimse CHP’nin neden dokunulmazlıkların kaldırılmasına evet oyu verdiğini ‘tam olarak’ açıklayamadı. Partinin içinde bile ciddi muhalefet var. Bazı vekiller önceden hayır oyu vereceklerini açıklamıştı, şimdi de bazı vekiller dokunulmazlık kararını Anayasa Mahkemesi’ne götürmek için HDP’li vekillerle beraber bireysel başvuru yolunu deneyeceklerini açıkladı. Hedef, HDP’li vekillerle birlikte 110 vekilin bireysel olarak Anayasa Mahkemesi’ne başvurması. CHP neden böyle yaptı sorusunu 2009-2010 yılları arasında CHP Gençlik Kolları Başkanlığı’nı yürüten Kültür Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Yunus Emre’ye sorduk. Modern Türkiye siyaset tarihi, siyaset teorisi ve karşılaştırmalı siyaset dersleri veren Emre, aynı zamanda ‘CHP, Sosyal Demokrasi ve Sol’, ‘CHP ve Sosyal Demokrasi, 100. Yıla Doğru CHP’ gibi kitapların yazarı.  

CHP’nin dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda aldığı tutumu “siyasi” olarak nasıl yorumluyorsunuz? Yani aslında CHP ne yaptı?

CHP kendini rakiplerine göre konumlandırdı. En büyük hatası da buydu. Evet oyu verme, HDP ile aynı çizgide olmama çabasıydı. Hayır oyu verme ise AKP ile aynı çizgide olmama çabası. Ancak bu iki tutum da hatalı. CHP kendi politikasını ve ilkelerini ortaya koymalıydı.

Ne olmalıydı bu politika?

Bir kere dokunulmazlıkların kaldırılmasını toplu olarak kabul etmek mümkün değil. Dokunulmazlık, o kişiye verilen bir hak değil. Temsil görevini layıkıyla yapabilsin diye aslında milletvekilinin seçmenlerine verilmiş bir hak. Özellikle Türkiye gibi yargının siyasallaştığı bir ülkede dokunulmazlığın ayrı bir önemi oluyor. Bu nedenle Meclis’in dörtte birinin dokunulmazlığının tek oylamayla kaldırılması kabul edilemez. Oylama usulünün sorunlu olduğunu söylemeliydi CHP. Oy kullananlar tek tek her dosyayı inceleyerek bir sonuca ulaştılar ve böyle mi oy verdiler? Özetle CHP en başta yönteme karşı çıkmalıydı. İkinci olarak da, dokunulmazlığın içeriğinin yeniden düzenlenmesini ve Türkiye’de yargının üzerindeki siyasal etkinin sona ermesini talep etmeliydi. Bunlar gerçekleşmeden dokunulmazlık konusunda “Ben sana meydan okuyorum”, “İyi öyleyse ben de sana meydan okuyorum” türünden girilen bir tartışmanın sonucu bu oldu ne yazık ki.

CHP’nin dokunulmazlıkların kaldırılmasına evet demesini ‘siyaset bilimi’ açısından nasıl yorumluyorsunuz?

CHP az önce bahsettiğim iki tercihle karşı karşıya kaldı. HDP ya da AKP ile aynı kulvarda görünmeme çabası. Siyasal sonuçlara bakıldığında HDP ile aynı kulvarda görünme endişesinin daha güçlü olduğu anlaşılıyor.

Yunus Emre. Fotoğraf: Berge Arabian

Dokunulmazlıklara evet demek, Türkiye siyasal hayatında ve Türkiye siyaset biliminde nasıl bir yere oturtuyor CHP’yi?

Aslında garip bir durum var. CHP tabanı ve milletvekillerinin neredeyse beşte dördü hayır dedi zaten. Ancak yönetim ve yönetime yakın bilinen kimi milletvekilleri, evet dediler. Bu nedenle topluca partiyi mahkum etmek haksızlık. Ancak partinin gerek Kürt sorununda gerek dokunulmazlık konusunda ilkelere dayanan bir politikası olmayınca ve konjonktürel saiklerle karar verilince “CHP Türkiye’nin ihtiyacı olan ilerici parti midir gerçekten” sorusu herkesin gündemine geliyor. 

CHP bu kadar Anayasa’ya bağlı kaldığını söylerken, Anayasa’yı delen bir karara evet demesinde herhangi bir siyasal strateji görmek mümkün mü?

Ben bu duruma ‘1991 Sendromu’ adını veriyorum. 1989’da birinci parti olarak büyük bir çıkış yapan SHP, 1991’e gelindiğinde HEP ittifakının da etkisiyle üçüncü parti olabildi. Aynı zamanda ülkenin batısında SHP oylarında büyük bir gerileme oldu. Geçen 25 yıla rağmen CHP bu sendromdan kurtulabilmiş değil. CHP, HDP ile birlikte görünmemek adına bu politikayı uyguladı. Oysa kendi politikalarını ve ilkelerini ortaya koysa, bunları topluma açıklayabilirdi. 1991 Sendromu, CHP yönetimini Anayasa’ya aykırı olduğunu düşündükleri bir teklife evet demeye bile yönlendirebiliyor.

1991’deki sendrom nereden kaynaklanıyor?

1991’de yaşanan seçim yenilgisinin tek nedeni HEP ittifakı değildi tabii ki. Ancak CHP’nin ortak hafızasında böyle hatırlanıyor. Ayrıca CHP seçmenleri içinde milliyetçilik güçlü bir eğilim. Bu milliyetçilik MHP milliyetçiliğinden bir ölçüde farklı. Ancak bu kimselerde vatan sevgisi güçlü bir hissiyat ve sağcı politikacılar tarafından CHP’ye karşı istismar edilebilir bir konu. Aslında meselenin özü Kürt sorunu gibi yakıcı bir meselede CHP’nin politikasızlığı. Kürt sorununda CHP’nin ciddi bir politikası olmadığı için bu alanı muğlak bırakarak hem Kürtleri hem de Türkiye’deki milliyetçileri idare edebileceğini sanıyor yönetim. Ama sonuçta kimseyi idare edemiyor. Üstelik kendi güvenilirliğine zarar veriyor.

Evet kararını CHP’nin içindeki ve destekçisi ulusalcı ya da Kemalistleri kaybetmemek için aldı diye bir yorum var. CHP hayır diyeceğini açıklasaydı destekçilerini ve içindekileri gerçekten kaybeder miydi?

Ulusalcı olarak bilinen birçok politikacı hayır oyu verdiğini açıkladı. Parti yönetiminin tercihinin 1991 Sendromu ile ilgili olduğunu sanıyorum. Ayrıca teklif 367’yi bulamasa ve referanduma gitse HDP-CHP birlikteliği iktidar partisinin kampanyasının merkezinde yer alabilirdi. CHP’de yönetim bu tehlikeden ürktü sanırım.

Ürkmesi için gerçekten sebep var mıydı?

Yani nasıl kampanya yapacak CHP? Genel Başkan, “evet oyu vereceğiz” diyor. Milletvekillerinin büyük kısmı hayır. Örgütünün neredeyse tamamı da hayır. Genel Başkan tek başına mı evet mitingi yapacak? Örgüt genel başkansız mı hayır mitingi yapacak? Aslında bir ölçüde parti içindeki ayrışma potansiyelinden ve bu ayrışmanın billurlaşmasından ürktü demek gerek.

Bu tavrıyla CHP, Kürtleri tamamen dışladı diyebilir miyiz?

CHP’ye Kürt seçmenlerin desteği oldukça sınırlı. Ancak CHP’li genç seçmenlerde partiye dokunulmazlık konusundaki tutum nedeniyle büyük bir tepki olduğu görülüyor.

Nasıl tepkiler?

Sosyal medyada izlenebiliyor. Yönetime dönük bir hayal kırıklığı. Bugün CHP için en önemli güç kaynağı AKP’ye karşı olmak. CHP seçmeninin büyük kısmı parti liderini ya da ilkelerinin beğendiği için değil; CHP, AKP’ye karşı bir parti olduğu için CHP’ye oy veriyor. AKP’nin istediğini yapan bir CHP’ye seçmenleri ve özellikle genç seçmenleri büyük bir tepki duyuyor.

Şimdi Anayasa Mahkemesi’ne gitmek gibi bir durum sözkonusu. HDP’nin sayısının yetmeyeceğini ve Kılıçdaroğlu’nun “İmza verecek olanlar HDP’ye gitsin” dediğini düşünürsek, sizce CHP’nin içinden böyle bir destek çıkar mı?

Zor görünüyor ama hiçbir parti 50-60 vekili tutup da partiden atamaz.

Peki ne olur?

Sanırım kimse imza vermeyecek. Bireysel başvuru yolunu deneyecekler. Yönetim 110 milletvekilinin anayasaya aykırılık başvurusu yapmasına karşı çıkıyor. Bireysel başvuruya değil. 

‘Kendine güven sorunu var’ 

Kılıçdaroğlu’nun aldığı bu evet kararı, CHP’de oy oranı olarak yükselmeye ya da düşmeye sebep olur mu?

Sanmıyorum. Türkiye’de mevcut siyasal bölünmeler çok kemikleşmiş durumda. Bu türden olaylar seçmen tercihlerini çok da etkilemiyor.

Peki neden CHP bunu yapıyor? Zaten oy oranda ya da desteğinde bir değişiklik olmayacaksa?

Sanırım iktidarın ve iktidar medyasının gücünden ürküyorlar. CHP’de ciddi bir kendine, kendi gücüne ve ilkelerine güven sorunu var. Kendine güven olmayınca sonuç oraya buraya savrulmak oluyor. Dokunulmazlık konusunda iktidara karşı duramayan parti başkanlık sisteminde canı kanı pahasına buna mani olacağını söylüyor. Kimseyi inandıramıyor tabii. 

Bundan sonra olabilecekler göz önüne alındığında yani HDP’lilerin polis zoruyla götürülmesi ya da tutuklanması durumunda CHP nasıl bir tavır takınacak? Bu konuda herhangi bir muhalefet yapma imkanı kaldı mı?

Var tabii ki. Ama 2015’de Kılıçdaroğlu’nun yüzde 60’lık blok olarak tanımladığı muhalefet partileri birbirine düşmüş durumda. Tek başlarına da iktidar partisinin gücüne meydan okuma imkânları yok. Muhalefet partileri için bir yeni değerlendirme ihtiyacı orta yerde duruyor.

Kategoriler

Güncel Gündem



Yazar Hakkında