KARİN KARAKAŞLI

Karin Karakaşlı

ÜVERCİNKA

Yüz kızartıcı sıradanlık

Bir süredir Türkiye ve Almanya’nın gündemini meşgul eden Federal Almanya Meclisi’ndeki Ermeni Soykırımı tasarısının kabulüyle birlikte soykırım tasarıları açısından tarihi bir dönemeçten daha geçilmiş oldu. Zira bu kez bir ülke önceliği kendi tarihi rolüne vererek, yüzleşme denilen soyut kavramı ete kemiğe bürüdü. 

Almanya Federal Meclisi “Ermenilerin organize bir şekilde tehcir ve yok edilişine ilişkin Alman diplomatlar ve misyonerler aracılığıyla da gelen açık bilgilere karşın insanlığa karşı bu cürmü durdurmaya çalışmayarak oynadığı yüz kızartıcı rolden ötürü elem içinde” olduğunu ifade etti. Dahası, “Alman İmparatorluğu’nun da bu olaylarda suç ortaklığı vardır. Federal Meclis, Almanya’nın özel tarihi sorumluluğunu kabul eder. Türkleri ve Ermenileri geçmişin mezarları üzerinden birlikte barış ve anlayış yolu arayışı konusunda desteklemek de bu sorumluluğun bir parçasıdır” dedi.

Türkiye’de ise Başbakan Binali Yıldırım tasarının oylanmasının hemen öncesinde, “Aslı astarı olmayan 1915’te savaş şartları altında yaşanmış, dünyada her ülkede yaşanabilecek sıradan olaylardan birisi" tanımlamasını yapıyordu. Adına ne denildiğinden bağımsız olarak bir halkı yaşadığı topraklardan, vatandaşı olduğu devlet sınırları içinden topyekûn ortadan kaldıran sistematik bir imha uygulamasını, insanlığa karşı işlenmiş yüzyıllık bir cürmü ‘sıradan bir olay’ olarak nitelemek, ancak buralara has bir akıl tutulmasıdır.

Gel gelelim böyle zamanlar, iki ülkenin söylem farkını kombine ederek söylemek gerekirse, ‘yüz kızartıcı sıradanlık’ açısından çok çarpıcı başka örnekleri de sergiler. Bunlardan biri de AKP milletvekili ve partinin taze MKYK üyesi Markar Esayan’ın sözleriydi. Katıldığı bir programda şöyle demiş Esayan: “Bu mesele parlamentolarda araçsallaştırılacak bir mesele olmamalıdır, değildir... Bütün bunlar yaptığımız çabaları baltalamak için, toplumlar arasındaki önyargıları yıkmak, köprüleri tekrar kurma konusunda vermiş olduğumuz bu büyük mücadeleye doğrudan zarar verecek bir unsurdur. Parlamento kararlarıyla tarih yazılmaz. Hiçbir parlamento kararı da Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni soykırımcı ilan edemez.” Esayan başka bir söyleşi de köprü metaforundaki ilham kaynağını açıklamış:  “Ben Dink'in bir öğrencisi olarak halklar arasındaki köprüleri onarmak, önyargıları yıkmak için naçizane çaba gösteriyorum!”

‘Hrant’ın dostu’ ifadesinden ‘Dink’in öğrencisi’ne geçiş, her ne kadar had bilme açısından bir tık olumlu sayılsa da Markar Esayan’ın öğrenmenin değil ezberleri satmanın derdinde olduğu apaçık. Keşke ve hiç değilse ezber kısmını başarabilse. Kendisine yardımcı olmak için Almanya’da 2005’te gündeme gelen ilk öneriye ilişkin Hrant Dink’in24 Haziran 2005 tarihli  ‘Alman Usulü’ yazısından bir bölümü anımsatmakta yarar var: “Öncekiler tamamen Türkiye’ye karşıydı. Hedeflerinde hep Türkiye vardı. Türkiye’yi suçluyor, soykırımı kabul etmeye davet ediyorlardı. Tarihle yüzleşmeyi dayatıyorlardı. Ama Almanlar’ınki öyle mi? ‘Alman usulü’ dedikleri şey tam da bu olsa gerek. Muhtemelen bencilliklerinden (!), bu kez de hesabı yarı yarıya görmüşler. Tüm sorumluluğu Türkiye’ye yüklememişler. Yarısını da kendilerine ayırmışlar. ‘Biz de suçluyduk’ diyorlar. Ne denilecek şimdi bu soykırımcılara... ‘Hayır siz iyi insanlarsınız, ne olur bir daha düşünün, siz sorumlu olamazsınız’ mı? Sözün kısası: ‘Kanka’nın ihaneti hakikaten bir başkaymış!”   

Tarihi bir not olarak Hrant Dink’in öldürülmeden hemen önce Şişli Cumhuriyet Savcılığı’nca hazırlanan iddianamede, daha önceden Reuters Haber Ajansı’na verdiği demeçte kullandığı sözlerden alıntılar yapıldığı belirtilerek yargılandığını anımsatalım. İddianamede Dink’in, “Elbette bu bir soykırımdır diyorum, çünkü sonuç kendisini zaten tanımlıyor ve adını koyuyor. 4 bin yıldır bu topraklarda yaşayan halkın bu olanlarla birlikte artık ortadan yok olduğunu görüyoruz” sözlerine yer verilmişti… Dahası cinayet sonrasına sarkan yargılamada o dönem gazetesinin sorumlu yazı işleri müdürü Arat Dink ve merhum Sarkis Seropyan da ‘kişilikleri yüzünden’ bahanesiyle suçlu bulunmuştu.

Yüz kızartıcı sıradanlık, insanların ve devletlerin vasfını ortaya koyar. Yüzleşme dediğin kendinden başlar zira. Ne tıynette olduğunu itiraf etmekten… Onurlu olağandışılığa giden yol çokça cesaret, basiret ve dirayet gerektirir. O zaman da burası zaten başka türlü bir ülke olur. Kimse gülmekten utanmaz. Ağlamaktan da…