Dış politikada “ideoloji” terk mi edildi?

Önce İsrail’le anlaşma hemen bir gün sonrasında sonrasında ise Rusya’dan özür dilenmesi. Uzun süredir devam eden Türkiye dış politika stratejisinde iki günde ciddi radikal değişiklikler oldu. Bu durum dış politikada anlamlı bir stratejik değişiklik midir yoksa günü kurtarmak amacıyla yapılan bir hamle midir? AKP’nin dış politikasını yıllarca düzenleyen ve Başbakanlıktan 5 Mayıs’ta ayrılan Ahmet Davutoğlu’nun “stratejik derinlik”i çöktü mü? “Stratejik derinlik” politikasının öncesine mi döndük? Ve bütün bu yeni hamleler “aslında” neden yapıldı? Cezayir, Bağdat, Washington’da büyükelçiliklerde çalışmış ve Irak Kürdistanı’ndaki ilk Türkiye başkonsolosu olmuş eski Erbil Başkonsolosu Aydın Selcen’e sorduk. 

Ahmet Davutoğlu’nun gitmesinden sonra hem İsrail hem hem de Rusya’yla ilişkilerin “düzeltilmesi” ne anlama geliyor?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2002’den bu yana dış politikanın mimarı ve müteahhiti olan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nu görevden alıp ardından aynı güne hem Rusya Federasyonu’ndan özrü hem İsrail ile anlaşmayı sığdırmasının maharet gerektirdiğini teslim etmek gerekir.

Bu dış politikada anlamlı bir stratejik değişiklik midir yoksa günü kurtarmak amacıyla yapılan bir hamle midir?

Rusya Federasyonu ve İsrail adımları, hamasete ve ideolojik saplantılara dayalı dış politikadan daha gerçekçi bir evreye geçildiğinin de göstergesi. Bu adımlar bakalım ve dileyelim bütüncül bir dizine oturtulsun. 

Rusya’dan özür dilenmesinin “esas” nedeni sizce nedir? Yani ekonomik, siyasi vs. Çünkü ambargolar Türkiye’nin ciddi bir turizm krizine girmesine sebep olmuştu.

Rusya Federasyonu ile ilişkilerin düzeltilmesinin enerji ve ekonomi boyutları da var kuşkusuz ama bence asıl etmen Suriye konusuydu. Burada Ankara’nın Moskova’dan PYD/YPG/Rojava konusunda bir güvence almaya ihtiyacı vardı. Bu bağlamda, PKK’nin Rus yapımı omuzdan havaya atılan IGLA füzesiyle Türk helikopterini düşürmesi ve iki pilotumuzu şehit etmesini de hatırda tutmak gerekir diye düşünürüm. 

Bir diplomat olarak baktığınızda, hem Rusya hem de İsrail’den diplomatik olarak “özür dilendiği”nin söylebilir misiniz? Bu işler o dünyada böyle mi yapılıyor?

Diplomasi devletlerarası ilişkilerin idaresidir. Dolayısıyla, Erdoğan’ın Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Putin’den bir mektupla açıkça özür dilemesi gayet doğal ve olması gereken hareket biçimi. Bu attığı adımı Erdoğan’ın kamuoyuna, kendi seçmen kitlesine, tabanına nasıl izah edeceği ise ayrı bir konu ve kendi bileceği iş. 

Ortada bir de Rusya Federasyonu’nun BM’ye ilettiği ve Türkiye’nin Suriye’de işlediğini iddia ettiği bazı savaş suçları ve IŞİD’le petrol kaçakçılığı konularındaki dosya var.

Rusya bu özürle yetinecek mi?

Bu adımın ardından Rusya Federasyonu ile ilişkilerin süratle düzelmesini beklememek gerekir. Ortada bir de Rusya Federasyonu’nun BM’ye ilettiği ve Türkiye’nin Suriye’de işlediğini iddia ettiği bazı savaş suçları ve IŞİD’le petrol kaçakçılığı konularındaki dosya var. Özetle, karşılıklı iki tarafın Suriye’deki hedeflerinin gözetildiği ama daha ziyade Türkiye’nin Suriye’deki çıkarlarını korumasına pek karşı çıkamayacağı bir uzlaşı zeminine ulaşılmışa benziyor.

İsrail’le bunca yıl sonra tekrar “iyi ilişkiler” kurulmaya başlanmasının anlamı nedir? Tarafsız bakıldığında bu ittifaklardan Türkiye mi kazançlı çıkacak ya da diğer iki ülke mi?

İsrail ile imzalanan metin açıklanmadı. Ancak içerdiği hususlar her iki tarafın üst düzeyli yetkililerince kamuoyuna sızdırıldı. Buna göre özür, 20 milyon Amerikan doları tazminat ve Gazze’ye İsrail’in Aşdod Limanı üzerinden insani yardım erişimi üzerinde anlaşılmış. Burada siyaseten, Mavi Marmara öncesi durumun ikrarı söz konusu. Ancak buna karşılık Türkiye’ye de 200 yataklı hastane, deniz suyundan içme suyu tesisi ve elektrik santrali gibi Filistin’de yüksek profil de tanınmış.

İsrail açısından ise gerek bölgesinde Türkiye gibi bir ortakla yeniden işbirliği gerek Tamar ve Leviathan açık deniz sahalarından çıkarılacak doğalgazın Türkiye üzerinden dünya pazarlarına arzı gibi ekonomik ve hatta stratejik kazançlar söz konusu. Ayrıca, İsrail’le Türkiye’nin özellikle Hillary Clinton’un başkan seçildiği bir ABD’de çok etkin bir lobi kazandığını varsaydığını da düşünürüm. 

Türkiye, Filistin hamiliğinden vazgeçti diyebilir miyiz?

İsrail’le varılan anlaşma, Türkiye’nin HAMAS hamiliğinden zoraki vazgeçerek Filistin ile mevcut kurumları üzerinden olması gereken biçimde siyasi ilişkiler kurmaya yöneldiğini gösteriyor.

Başbakan Yıldırım, Mısır’la da iyi ilişkiler kurmaktan bahsediyor. Bu “iyi ilişkiler” silsilesi, Suriye’ye de yansır mı?

Başbakan Yıldırım’ın ifadelerinden bir sonraki adımın fazla beklemeden Mısır’la atılacağı anlaşılıyor. Tüm bu uzlaşı adımlarının ise maalesef genel bir akılcı yaklaşımın iktidarın veya Beştepe’nin politikalarına hakim olmaya başladığına dair emare yok. Aksine, içeride demokrasi zemini üzerindeki baskının daha yoğunlaştığını, Suriye’deki Kürt Akraba Topluluklar ve PYD ile doğru düzgün ilişkilerin kurulmadığını, Güneydoğu’da yerleşim birimlerinin yıkılmasına ve insansızlaştırılmasına dek varan hoyratlıkta yıkıcı güvenlikçi siyaset tercihlerinin kullanıldığını görüyoruz.      

Kategoriler

Güncel Türkiye Dünya



Yazar Hakkında