VİCKEN CHETERİAN

Vicken Cheterian

Rusya Suriye’de ne kaybetti?

Bir yıldır, Rus savaş uçakları Suriye semalarını karartıyor. Bu doğrudan askerî müdahalenin arkasındaki resmi devlet propagandasını takip etmek ve eylemlerini kayıt altına alıp sahadaki etkisini ölçmek mümkün olsa da, yine de ortada bir gizem var: Rusya’nın Suriye’deki stratejisi ve Kremlin’in efendisinin esas arzusu nedir?

Önce Rusya’nın ne dediğine bakalım: İlk baştaki Rus söylemi, herkesçe çok iyi bilenen ‘terörle mücadele dili etrafında dönüyordu. Belirledikleri hedefler ‘İslam Devleti’ (veya IŞİD) yapılanmaları ile El-Kaide bağlantılı El-Nusra Cephesi’ydi. Kremlin, eski Sovyet cumhuriyetlerinin iki binden fazla vatandaşının Ortadoğu’daki terörist gruplara katıldığını, bunun da kendi güvenliğine ciddi bir tehdit teşkil ettiğini açıkladı. Moskova ayrıca müdahalesinin, bitmek bilmez yurtdışı çatışmaların batağına sürüklenmemek adına, altı ayla sınırlı kalacağını da duyurdu.

Moskova, yaptığı müdahalenin, 2015 yazından beri hızla alan kaybetmekte olan Beşar Esad yönetimine istikrar sağlama amacı taşıdığını da öne sürdü. IŞİD 2015’in Mayıs ayında Palmyra’yı ele geçirerek Şam’ı kuzeye bağlayan ana yolu kesme tehdidinde bulundu. El-Nusra yönetimindeki İslamcı gruplardan oluşan koalisyon Fetih Ordusu (Jaysh ul-Fath) hızla ilerledi ve İdlib şehrini tamamen ele geçirerek rejimin kalesi olan Lazkiye’ye doğru ilerlemeye başladı. Esad hanedanı yönetimi bir kere daha sallanmaya başladı ve bir kere daha dışarıdan gelen askeri müdahaleyle kurtarıldı. Moskova, Şam yönetiminin çökmesinin kaosa ve terörist grupların devletin başına geçmesine yol açacağını ileri sürdü.

Rusya bir yılda Suriye’de neler yaptı? Birincisi, Rusya büyük ölçüde hava gücüne güveniyor. Stratejik bombardıman uçakları da dahil 80’den fazla savaş uçağı getirdi ve 4 binden fazla askerden oluşan kara kuvveti sağladı. Müdahalenin altıncı ayına gelindiğinde Rus uçakları günde ortalama 60 hücum gerçekleştiriyordu; bunu, Suriye’de ‘terörle savaşan’ ABD güçlerinin günlük yedi hücum ortalamasıyla kıyaslayın. Bu yoğun ateşin sonucunda, karşı saldırıya başlayan Suriye rejim güçlerinin pozisyonları istikrarlı hale geldi.

Suriye ordusu, Rusya’nın hava desteği sayesinde bazı stratejik noktaları geri aldı: Palmyra IŞİD’den geri alındı ve Halep’in doğusundaki Kuveyris Askerî Havaalanı’ndaki kuşatma kırıldı. Rus ordusu, Suriye’deki ‘teröristler’ derken neyi kastettiği konusunda epey müphem davrandı; bu, Amerikalılarla yaşadıkları gerginliğin sebeplerinden biriydi. Rus hava kuvvetleri IŞİD ve El-Nusra savaşçıları ve karargahları dışında, Suriye ve Türkiye’nin desteklediği, Özgür Suriye Ordusu’na bağlı gruplara da yoğun saldırılar düzenledi.

Rusya’nın müdahalesinin en tartışmalı yanı, uluslararası yasalara göre savaş suçu olarak değerlendirilebilecek davranışlarıydı. Rusya yönetiminin Suriye’deki askeri müdahalesini uluslararası yasalara göre şekillendirme konusundaki titizliği göz önüne alınırsa, bu öyle önemsiz, ikincil bir mesele olarak görülemez: Moskova, BM’ye göre halen Suriye’nin resmi yöneticileri olan yetkililerin isteği üzerine güçlerini Suriye’ye gönderdiğini iddia ediyor. Ne var ki birkaç uluslararası insan hakları örgütü, Rusya’nın hastaneler de dahil olmak üzere sivil hedefleri de havadan vurduğunu belgeledi. Aslına bakılırsa, Rusya’nın askerî eylemleri Suriye yönetimine sadık güçlerin insanların yaşadığı yerleri kuşatmasına ve isyancıları da yemek, ilaç ve mühimmat stokları bitene kadar abluka altında tutmasına yardımcı oluyor, böylece isyancılar teslim oluyor. Bunun örneklerinden biri, Şam kırsalında bulunan Daraya; dört yıldır abluka altında olduğu belgelenen kentten isyancılar ve sivil halk tahliye edilmişti. BM ve Suriye Kızılay yardım konvoylarına yapılan ve 18 TIR’ı yok edip 12 insani yardım çalışanını öldüren kasti 20 Eylül saldırısı savaş suçudur. Saldırının esas amacının, rejim yanlısı birliklerin şu anda 275 sivilin sıkışıp kaldığı tahmin edilen Halep’e ilerlemesini sağlamak olması da bu gerçeği değiştirmez.

Rusya’nın söyledikleri ve yaptıkları arasındaki farkı anlamak kolay olsa da, Rusya’nın Suriye’deki esas arzusunu kestirmek o kadar kolay değil. Birincisi, Rusya’nın yakın zamana kadar kendi sınırları dışında böyle bir müdahalede hiç bulunmamış olduğunun altını çizmek gerekiyor. Sovyetler Birliği II. Dünya Savaşı’nın ardından doğrudan Afganistan’a müdahale etmiş ve bu müdahale hem Sovyet askerleri hem de Afgan halkı için felaketle sonuçlanmıştı. Fakat Putin yedi yıl içinde birliklerini yurtdışında üç yere gönderdi: Gürcistan, Ukrayna ve şimdi de Suriye.

Birçok gözlemci, 2015 Suriye müdahalesini Kırım’ın işgalinin ardından gelen Batı yaptırımlarının sebep olduğu tecridi kırmanın bir yolu olarak değerlendirdi. Bunu başaramadılar. Fakat Putin küresel bir aktör olmayı başardı; o ve Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov durmadan televizyona çıkıyorlar. Ne var ki bir yıldır ardı arkası kesilmeyen bombardımana rağmen Rusya’nın sahadaki başarısı kısıtlı ve her an tersine dönebilir.

Rus diplomasisinin, üçüncü Cenova görüşmelerinde sağlanacak anlaşmalı bir sonuca katkı sağlama şansları vardı. Bu barış görüşmelerinden önce Rusya hava gücünü çekeceğini duyurmuş ve bu hamle de Şam’ı sıkıştıracak bir adım olarak değerlendirilmişti. Ne yazık ki bu sadece bir savaş taktiğiydi; diplomasi ve Suriye bir başka kıymetli şansı daha kaçırdı.

Şimdi Rus ve Amerikalı liderler ufukta siyasi bir çözüm olmadığını söylüyorlar. Moskova için sorun rejim birliklerinin çok zayıflamış olması; bir cephede ilerleseler başka bir cephede geri çekilmek zorunda kalıyorlar. İkinci büyük sorunsa Rusya’nın Şam’daki müttefikinin siyasi sürecin başlama ihtimalini yaratmak zorunda olması. Rejim birlikleri sağda solda biraz ilerleme kaydediyor olsa da, bölgesel ve uluslararası güç dengelerinde yaşanacak herhangi bir değişim bu durumu hızla tersine çevirebilir.

Rus liderler Suriye maceralarından ne beklediklerini biliyorlar mı?