VİCKEN CHETERİAN

Vicken Cheterian

Putin’in zaferleri

Rusya Başkanı Vladimir Putin geçen sene içinde bir dünya lideri olarak öne çıktı. Avrupa’daki siyaset çevreleri ona hayran; Fransa’nın tüm başkan adaylarının, ister sağcı ister solcu olsun, Rusya’yla daha iyi ilişkiler kurmak istediği söyleniyor. Ortadoğu’daysa hava ve deniz kuvvetlerini ustaca kullanan ve kısa süre önce Halep’te olduğu gibi zafer kazanmak için şehirlere bomba yağdırmaktan bile çekinmeyen bir diktatör olarak görülüyor. Amerika’da bile, biraz korkulan bir karakter olsa da, güçlü bir şahsiyet olarak algılanıyor; seçimlerin onun emriyle manipüle edildiği ve böylece Demokrat Parti adayı Clinton’ın başkanlığı Donald Trump’a kaptırdığı söyleniyor. Tüm ülkelerdeki siyasi elitin kaybeden tarafta olduğu bir zamanda, Putin besbelli çok şey kazanmış durumda. 

Bu öyle ufak bir başarı değil. Putin 2012’de başkanlığa çok da parlak bir şekilde dönmemişti. Medvedev ile Putin arasındaki ‘yer kapma oyunu’na öfkelenen Rusya vatandaşlarının görece geniş çaplı protestolarıyla ilk defa karşılaşıyordu (Aralık 2011). Kentli orta sınıf Ruslar, gerçek bir seçimi hak edecek kadar olgun olduklarını düşünüyorlardı; Putin-Medvedev ikilisi ve arkalarındaki şeffaf olmayan Rusya yönetici eliti onların bu hakkını teslim etmiyordu. Bu protestolar, Rusya’da da bir ‘turuncu’ devrim olabileceği korkusu yarattı.

Putin’in başkanlığa dönüşü kötü bir alametle başladı. Bunu daha pek çok sorun izleyecekti. 2014’te petrol fiyatlarında sert bir düşüş yaşandı ki bu da Putin’in başkanlık yaptığı ilk iki dönemdeki (2000-2008) popülerliğinin sebebini ortadan kaldırma riski taşıyordu: Rus orta sınıfının ekonomik istikrarı., Rusya’nın petrol sektörünü canlandırma konusundaki başarısı ve petrol üreten ilk ülke olması, ve ayrıca petrol fiyatlarının küresel çapta iyi seyretmesi sayesinde Rus ekonomisinin sürekli büyümesiyle, Putin’in, başkanlığının ilk iki döneminde popülerliği daha da arttı. Tüm bunlar 2014’te tehlikeye girmiş gibi görünüyordu.

Ve en büyük sorun, Ukrayna’da ortaya çıkan durum yine 2014’te yaşandı. AB’nin ‘ortaklık’ paketi teklifiyle Ukrayna’yı kanatlarının altına alma girişimi, Moskova ile Brüksel arasında bir güç savaşı yaşanmasına sebep oldu ve nihayetinde 2014 devrimine yol açtı. Victor Yanukovich’in iktidardan düşmesiyle (Şubat 2014), Putin Ukrayna’nın ‘kaybedilmiş’ olduğuna karar verdi ve Kırım’ı ilhak ederek, Ukrayna’nın doğusunda ayrılıkçı bir çatışmayı destekledi.

Moskova ve Kiev’in karşı karşıya gelmesinin, her iki Slav ülkesini halen etkilemekte olan büyük sonuçları oldu. Bunlardan en önemlisi, Kremlin’in Sovyet sonrası alanı yeni bir oluşum haline getirme çabaları; ‘Avrasya Birliği’ olarak tanımlanan bu çerçevenin en yeni versiyonu. Böyle bir ittifakın Ukrayna’nın dahli olmadan içi boş kalacağı belli; Rusya Kırım’ı işgal etmeye devam ettiği sürece, Kiev’deki hiçbir lider Moskova’yla herhangi bir ittifak kurmayı kabul etmeyecektir. Kırım’ın ilhakının başka bir sonucu da, Rusya’nın en büyük ortağı olan AB ile ekonomik bağlarının uluslararası yaptırımlar uyarınca kopması oldu.

2014’teki dışlanmış ve cezalandırılmış Rusya ile 2016’daki muzaffer ve nüfuzlu Rusya arasındaki tezat inanılmaz. Putin durumu tersine çevirmeyi başardı ve kendine uluslararası arenada yer açtı. Peki, başarısının sırrı ne? Ukrayna’nın kaybedilmesi, modernize edilmiş SSCB hayalinin sonu, Putin’i küresel arenada daha büyük oynamaya ve Avrupa’ya, Ortadoğu’ya ve hatta ABD başkanlık seçimlerine daha etkin bir şekilde müdahil olmaya yöneltti.

Pek çok Amerikalı uzmanın yazdığının aksine, 90’lardaki Yeltsin dönemi ile Putin çağı arasında bir tezat yok. Yeltsin’in, KGB gericiliğini temsil eden Putin’le tezat oluşturacak şekilde ‘demokrat’ olarak resmedilmesi hayal ürünüdür, tarihî gerçeklerle de uyuşmaz. Rusya’nın demokrasiye dair yaptığı deneyler, Ekim 1993’ye Yeltsin’in tüm Batılı ‘demokratlar’ın tasdikiyle meclis binasını bombalamasıyla son buldu. İlk ve ikinci Rusya başkanları arasında ayrışmadan ziyade net bir devamlılık olduğu ortada. Putin’i halefi olarak kendi elleriyle, itinayla seçen Yeltsin değil miydi? Yeltsin ile Putin arasındaki tezat, Yeltsin’in Sovyet mallarının dağıtımı bağlamında dönen mücadele sebebiyle gücünü yitirmiş olması, Putin’in ise iç iktidar mücadeleleriyle geçen onlarca yıldan sonra yeni oluşmuş Rus kapitalist sınıfının istikrar kazanmasında rol oynamış olmasıdır.

Bu anlamda Putin, Rus elitlerin istikrar konusundaki mutabakatını temsil ediyor. Özünde Putin, Rusya kapitalist sınıfının yeni kazandığı ayrıcalıkları ve çıkarları koruma amacı gütmesi bakımından muhafazakârdır. Rusya siyaset çevreleri iki çeşit ideolojik aldatmaya maruz kaldı: sosyalizmin yıkılışı ve onları ciddi bir sinizme iten ve ideolojik kılıfı olmayan güç ilişkilerine inanmalarına sebep olan demokrasi aldatmacası. Onlara göre Amerikalıların demokrasi söylemi ikiyüzlülük, Avrupa’nın insan hakları söylemi ise saflık. Ayrıca, Sovyetlerin yıkılışı deneyimleri ve ‘turuncu devrim’ benzeri bir ayaklanmayla hegemonik güçlerini kaybetme korkuları sebebiyle siyasi istikrarsızlık gibi bir travması olan da bu siyaset çevreleri.

Putin’in çevresindeki Rus elitleri ayrıca Batı politikalarını nasıl kopyalayacaklarını ve bunları kendi hegemonik iktidarlarına hizmet edecek şekilde nasıl uyarlayacaklarını da öğrendiler. Birinci yol medya; Putin başkanlığının ilk yılında bu sektörü kontrolü altına almayı başardı. Bir diğeri de ülke dışı müdahalelerde ordunun kullanılması; bu ilk olarak 2008’de NATO’nun Kafkasya’ya yayılmasını önlemek için Gürcistan’da, en son da Suriye’de yaşandı. Suriye’de ABD’nin Ortadoğu politikalarının tıkanmasından faydalanan Rusya, kendi gücünü etkin kıldı. Son olarak, Rusya’nın sunucuları hack’leyerek demokrat adayın özel mesajlarına eriştiğine dair suçlamalar var. Bu suçlamanın, onlarca yıldır sistematik ve yasadışı bir şekilde, güya ABD’nin müttefiki olan Almanya Şansölyesi Angela Merkel’inkiler de dahil, şahsi görüşmeleri kaydetmek için devlet destekli genişletilmiş bir programı finanse eden Washington’dan gelmesi onu iyice boşa çıkarıyor.

Putin’in başarısının sırrı, Batı’nın yaptığı gibi demokrasi ve insan hakları için değil, iktidar ve istikrar adına hareket etmesi. Ayrıca, teröre karşı küresel savaş çağında Rus propagandası daha etkili.

Rus ekonomisi de Putin’in yumuşak karnı. 2015’te Rusya ekonomisi %2’den fazla daraldı ve hesaplamalara göre, Rusya’nın 2016’daki ekonomik gelişmesi -%2,2. Fakat bu ayrı mesele. Kim bilir, belki de 2017’de yaşanacak etkili olaylar bize bu meseleye dönme fırsatı verir.