Kafkasya’da rakamlar çok şey anlatıyor

‘Ermenistan ve Komşuları: Rakamlarla 20 Yıl’ başlıklı rapor, Ermenistan, Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan, Rusya ve İran’ın 1991’den günümüze ekonomik ve sosyal göstergelerini karşılaştırıyor. Raporu Ermenistan ve Türkiye’den uzmanlar değerlendirdi.

FOTOĞRAF • SERRA AKCAN
Bir Yerevanlı, Abovyan Caddesi’nin kuzeyinde
yükselen yeni yapıları izliyor. Bu fotoğraf birkaç
yıl önce çekilmişti. Bugün bu bölgede Kuzey
Caddesi adındaki iş ve konut merkezi yükseliyor.

Merkezi Yerevan’da bulunan Civilitas Vakfı adlı sivil toplum kuruluşu, ‘Ermenistan ve Komşuları: Rakamlarla 20 Yıl’ başlıklı bir rapor yayımladı. Rapor tamamı ya da bir kısmı Kafkasya’da olan altı ülke, Ermenistan, Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan, Rusya ve İran’ın Sovyetler Birliği’nin resmen dağıldığı 1991’den başlayarak 2011’e kadar olan ekonomik ve sosyal göstergelerini karşılaştırıyor. Raporda yer alan verileri dört uzman Agos okurları için değerlendirdi. Ermenistan’dan ekonomistler Aşot Yeğyazaryan ve Karlen Khaçatryan, Türkiye’de uluslararası ilişkiler uzmanları Gökhan Bacık ve Aybars Görgülü, raporda yer alan verilerden yola çıkarak Kafkasya’nın dünü, bugünü ve geleceğini yorumladılar.

İki seçenek çarpışıyor

Gökhan Bacık - Uluslararası İlişkiler Uzmanı (Zirve Üniversitesi)

Şüphesiz rakamlar tek başlarına her şeyi bize resmetmezler. Ancak birbirinden farklı alanlarda istatistikler bazı konularda uzun sözel tartışmalardan da faydalı olabilir. Buradan hareketle, The Civilitas Foundation tarafından hazırlanan rapordaki rakamlara bakarak Kafkasya bölgesel siyasetinde nasıl bir güç dengesi olduğunu bunun orta ve uzun dönemli sonuçlarının ne olacağı konusunda bir tartışma yaptık.

Nüfus sorunu

İlk önemli nokta Kafkasya’da nüfus. 1994’ten 2010’a uzayan süreçte Ermenistan ve Gürcistan’ın nüfuslarının resmen azaldığını görüyoruz. Aynı durum aşağı yukarı Rusya için de geçerli. Rusya nüfusu bu uzun zaman içinde neredeyse artmamıştır. Azerbaycan’da artış vardır ama yüksek değildir. Bölgede dramatik olarak nüfusu artan iki ülke Türkiye ve İran’dır. Bu rakamlar şu açıdan önemlidir: Türkiye ve İran hızla büyüyen nüfusa sahiptir ve bu ülkelerin sürekli olarak yeni istihdam ve imkân yaratmak zorunluluğu vardır. Dolayısıyla Türkiye ve İran’ın bölgede orta ve uzun vadede daha aktif politik pozisyon alacağı bekleniyor. Rusya’nın nüfusu çok ciddi olarak artmasa bile en kalabalık ülke olduğundan, doğal olarak aynı siyasal çizgide olacaktır. Nüfusları durağan olduğu üç Kafkas ülkesi (Ermenistan, Gürcistan, Azerbaycan) ise bu kadar küçük nüfus profili ile pek çok endüstriyel ve diğer ihtiyacın üretileceği iç pazarı oluşturamazlar. Daha büyük pazarlara ürün veren sanayiler pek çok ürünü her şartta bu üç ülkeden daha ucuza mal edecektir. Bu nedenle üç Kafkas ülkesinin kaçınılmaz adresi ekonomide belirli uzmanlık alanları var etmektir.

Hemen burada ekonomik büyüklüğe bakmak gerekiyor. 1992-2010 dönemi içinde iki belirgin ekonomik güç göze çarpıyor: Türkiye ve Rusya. Nüfus açısından Türkiye klasmanında olsa bile İran’ın ekonomisi Türkiye’nin yarısından azdır. Burada resim çok açıktır: Kafkasya, ekonomik olarak Rusya ve Türkiye ürünlerinin etkisine girecektir. Üstelik Rusya ve İran’ın enerji konuları dışında ürün yelpazesi Türkiye’ye göre düşük olacaktır. Dahası, Batılı pek çok ürünün Kafkasya pazarına ulaşması Türkiye üzerinden olacaktır. Yakın zamanda Azerilerin ortaya attığı Trans Anadolu Boru Hattı’nı burada hatırlamak lazım. Kısacası ekonomik olarak Kafkasya’nın Batı pazarına entegrasyonu için yegane adres Türkiye’dir. Tabii burada Türkiye’ye ve Ermenistan’a birer ders vardır: Bu iki ilke ekonomik yapının doğası gereği bu entegrasyona uygun rol almazsa ikisi de aslında kendini cezalandıracaktır! Hatta bu sefer Ermenistan’ın Türkiye dışı koridorlara ilgi göstermesi mümkün hale gelecektir. Bunun yerel ülkelere faydası için Gürcistan’a bakmak gerekiyor. Gürcistan pek çok siyasi soruna rağmen GSYİH’sını 11.6 milyar dolara çıkarabilmiştir. Hemen buradan kişi başına gelir konusuna bakarsak bölgede 10 bin doları aşan iki ülke var: Rusya ve Azerbaycan. Bu konu özellikle turizm gibi insan hareketliliğinde ve iş bulmak için yapılan ülke değişikliklerinde önemli. Turizm pastasını büyütmek için Kafkas ülkelerinin birinci adresi Rusya, ikinci adresi Türkiye olacaktır. Öte yandan Ermenistan ve Gürcistan’dan iş aramak için insanların diğer ülkelere gitmesi beklenebilir. Gürcistan’ın ekonomik büyüklüğünü arttırmasına rağmen kişi başına gelirdeki kötü performansı ekonomi ve siyaset arasındaki ilişkinin sağlıklı olmadığı anlamına geliyor elbette.

Bölgede ilişkileri belirleyecek çok önemli bir nokta da şüphesiz enerjidir. Burada çok açık resim enerji kaynaklarının çoğunu doğal gazdan elde eden (ve bunu Rusya ve İran gibi ülkelerden ithal ediyor) Türkiye’ye iyi bakmak gerekiyor. Enerji çok kapitalist bir kavram olmakla birlikte Kafkasya’da ikincil ve beklenilmeyen sonuçlar üretecek biçimde karşılıklı bağımlılık oluşturmaktadır. Her türlü siyasi riskin ilk etkilediği alan enerjidir.

Ekonomik diğer konular (ekonomik özgürlük, işyeri açmak için gereken asgari gün, patent başvuruları vb.) açısından bölgeye bakacak olursak Türkiye’nin belirli alanlarda önde olduğunu görmekle beraber bölgesel farkın çok büyük olmadığını görüyoruz. Burada Rusya’nın hantallaşması sorunu ise orta yerde duruyor. Rakamlara göre Rusya’da bir iş yeri açmak için en az 30 gün uğraşmak gerekiyor halbuki bu sürenin uzun olduğu ikinci ülkelerde durum 8 gün gerektiriyor. Nitekim yolsuzluk indeksinde de en kötü durumda olan ülke Rusya. Bütün bu farklı rakamlar Türkiye’nin dinamik olarak öne çıktığını, Rusya’nın ise bu dinamizme sahip olmasa bile bir büyüklük olarak hep dikkate alınması lazım geldiğini gösteriyor.

Rakamların anlamı

Bütün bu rakamlar dikkatle incelendiğinde bazı somut sonuçlar çıkarmak gerekiyor. Bunların bazılarını şöyle özetlemek mümkün:

1. Bölgede ekonomi üzerinden dış dünyayla teması sağlamaya aday ülke Türkiye’dir. Eğer Türk siyasileri bu ekonomik şartlara rağmen politik tercihleri nedeniyle bunun gereğini yapmazlarsa önce kendi milletlerini cezalandırıyor olacaklardır.

2. Bölge üç ülkenin rekabetindedir: Türkiye, İran ve Rusya. Orta vadede, raporun bize verdiği rakamlara güveniyorsak eğer, İran’ın belirli alanlar dışında bu rekabetten düşeceğini söylemek gerçekçidir. Tabii ki İran her zaman önemli bir bölge ülkesi olarak kalacaktır.  Ancak Türkiye ve Rusya’ya göre rekabet şansı zayıflıyor.

3. Mikro alanda insan hareketliliği açısından ana arter Kafkasya-Türkiye koridorudur. Bu koridor turizmi de zamanla içine katabilir. İran’ın otoriter rejimi sürdükçe buna alternatif bir koridor ortaya çıkarması zorlaşıyor.

4. Bölgede siyasi sorunlar bulunuyor. Rusya-Gürcistan, Türkiye-Ermenistan, Azerbaycan-Ermenistan sorunları. Bu siyasi sorunlar ekonomik ilişkileri savurmaya devam edecektir. Burada Gürcistan’ın alternatif Türkiye siyaseti söz konusudur. Ancak aynı durumda Ermenistan güçlü bir alternatife sahip değildir. İran önemli olmakla birlikte Ermenistan’ın uzun vadeli dünya siyaseti için makul bir seçim olamaz. Bir bakıma bölgesel siyasetin normalleşmesine zamanla en fazla ihtiyaç duyacak olan ülke Ermenistan daha sonra Gürcistan olacaktır. Azerbaycan doğal kaynaklar ve iç rejimi ne olursa olursan Türkiye ile yakın olabilme avantajından dolayı göreceli olarak rahat pozisyonda kalacaktır.

5. Elimizdeki rakamlar iki dönüşüm modeli öneriyor: Rusya-İran merkezli veya Türkiye merkezli. Üç Kafkas ülkesi liderlik yapamayacak olduğuna göre alternatif modelin Rusya, Türkiye ve İran arasında salınacağı çok açık.

6. Siyasi sorunlar yüzünden ekonomik ve sosyal imkânların ertelenmesinden en çok zarar görecek ülkeler Türkiye, Ermenistan ve Gürcistan olacaktır. Çünkü bu ülkeler, diğer ülkeler gibi sürekli otoriter kanaatkârlığa razı gelemezler. Sosyal ve ekonomik yapıları onlara bu imkânı veremez. Hatta siyasi sorunların sürmesi bu nedenle İran ve Rusya gibi ülkelerin en azından mukayeseli olarak işine o nedenle yarayabilir.

Sihirli sözcük: Rekabet gücü

Karlen Khaçatryan - Ekonomist (Yerevan Devlet Üniversitesi)

Son 20 yılda Ermenistan’ın ve iki komşusu Azerbaycan’la Gürcistan’ın ekonomik eğilimlerini analiz edince, Ermenistan’ın önemli bir ilerleme kaydettiğini görüyoruz. Özellikle ülkelerin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) rakamlarına baktığımızda, 20 yılda Ermenistan’ın 28.9, Azerbaycan’ının 10,3 ve Gürcistan ise 3,1 kat oranında büyüdüğünü görüyoruz. Ancak Ermenistan’ın GSYİH net rakamlarıyla diğerlerinden geride kaldığını unutmamalıyız. Azerbaycan’ın ekonomisi petrol, Gürcistan’ın ise ağırlıklı olarak ABD’nin resmi yardım ve özel yatırımları sayesinde gelişiyor. Buna rağmen, kişi başına düşen GSYİH göstergesi de Ermenistan’ın daha hızlı yükselişini gösteriyor. 1992-2011 içerisinde Ermenistan’da kişi başına düşen GSYH 88 dolardan 2878 dolara çıkarak 32,7 kat arttı. Azerbaycan’da bu rakam 676 dolardan 5798 dolara çıkarak 8,6 kat arttı. Gürcistan’da ise kişi başı GSYİH 3,6 kat artarak 727 dolardan 2623 dolara yükseldi.

Ekonomik Özgürlük Endeksi temelli bir karşılaştırma yaptığımızda, Ermenistan Azerbaycan’a göre daha iyi konumda. 1996’da Ermenistan’ın endeks notu 42,2, Azerbaycan’ın ise 30’du. 2011’de Ermenistan’ın notu 69,7’ye yükseldi, fakat Azerbaycan’da bu puan 59,7’de kaldı. Buna rağmen Ermenistan rekabet gücü konusunda komşularından geri kalmaya devam ediyor. Ve sanırım Ermenistan’ın önündeki ana önceliklerinden biri, ekonomik rekabet gücünün artırılması olmalı.

Maaş konusunda Ermenistan iki komşusunun ortasında yer alıyor. Örneğin 2011 yılında yeni işe başlayanın maaşı Ermenistan’da 88 dolar tutarında, buna karşın Azerbaycan’da bu rakam 103,9, Gürcistan’da ise 23,4 dolar tutarında oldu.

Üç ülkenin ekonomisini inceledikten sonra, yabancı sermaye girişi bakımından önemli farklılıklar var. Ermenistan’da son 20 yılda belirgin artış dinamikleri görülüyor. Her geçen yıl ekonomide doğrudan yabancı yatırımı arttı; 2010’da yabancı yatırım hacmi 693 milyon dolara ulaştı. Azerbaycan’da net bir eğilim yok. Yabancı yatırımların hacmi bir yükseliyor, bir keskin bir düşüşe uğruyor, ardından tekrar artıyor. 2010 yılında Azerbaycan’a yabancı yatırımı 563 milyon dolar oldu. Gürcistan için net yabancı yatırımcılar 2003-2004 yılında itibaren büyük ölçüde arttı ve 2010’da 814,5 milyon dolar oldu.

Ekonomiye barış lazım

Aybars Görgülü - TESEV Dış Politika Program Sorumlusu

Soğuk Savaş sonrası kanlı çatışmalar ve siyasi istikrarsızlıklara sahne olan Güney Kafkasya, dünya siyasetinde stratejik bir bölge olma özelliğini koruyor. Özellikle Hazar Havzası’nın zengin yer altı kaynakları ve bölgenin coğrafi konumu gereği binlerce yıldır medeniyetler, devletler ve insan toplulukları için bir geçiş noktası olması, Güney Kafkasya’yı küresel aktörler her zaman önemli kılıyor. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından derin uykularından uyanan bölgesel ihtilaflar bugün itibariyle hâlâ barışçıl ve kalıcı bir çözüme ulaşabilmiş değil. Civilitas Vakfı tarafından yayımlanan ve Güney Kafkasya Bölgesi’nin son 20 yıllık genel bir resmini çeken ‘Ermenistan ve Komşuları’ isimli rapor, bugün gelinen ekonomik, siyasi ve askeri nokta ve aynı zamanda Güney Kafkasya’nın geleceği hakkında bize önemli ipuçları veriyor.

Rusya güçleniyor

Sovyetler Birliği’nin en büyük mirasçısı olan Rusya Federasyonu 90’lı yıllardaki bocalama döneminin ardından bölgede tekrar eski nüfuzunu tesis etmiş durumda. Güney Kafkasya güç dengelerinde bir tarafın kazancının diğer tarafın kaybı olarak görüldüğü göz önüne alındığında, bu bölgede etkin rol oynamaya çalışan Türkiye ve İran gibi bölgesel güçlerin Rusya’nın tekrar güçlenmesini memnuniyetle karşılamadıklarını söyleyebiliriz. Verilere baktığımızda da, Rusya’nın ekonomik, siyasi ve askeri olarak bölgenin en güçlü ülkesi olarak ön plana çıktığını görüyoruz. Son yıllarda Rusya’nın askeri harcamalarının Azerbaycan, Ermenistan, İran ve Türkiye’nin toplam harcamalarının 2 katı civarında olması Rusya’nın bölgede temsil ettiği güce iyi bir örnek. Özellikle 2008 yılında Rusya ve Gürcistan arasında gerçekleşen ve tarihe “5 Gün Savaşı” olarak geçen çatışma da Rusya’nın Güney Kafkasya’yı stratejik bir nüfuz alanı olarak gördüğünün açık bir örneğiydi.

Silah alımına dikkat!

Raporda yer verilen savunma harcamaları verileri arasında bir diğer dikkat çeken nokta da Azerbaycan’ın 2005 yılından itibaren 4 yıl içerisinde askeri harcamalarını 5 kat artırmış olması. Bu büyük savunma bütçesinin şeffaf bir denetime tabi olmamasından ötürü nasıl kullanıldığı konusunda fazla bilgiye sahip olmasak da Azerbaycan’ın askeri alanda ciddi bir yatırım yaptığı aşikâr. Artan askeri harcamalara ek olarak Azerbaycan devlet görevlilerinin Ermenistan’la ilişkiler konusunda sıklıkla savaş seçeneğinin altını çizmeleri de bölgesel aktörleri düşündüren bir unsur olarak öne çıkıyor. 2008 Rusya-Gürcistan savaşından sonra Azerbaycan ve Ermenistan arasında Dağlık Karabağ merkezli yeni bir bölgesel çatışmanın yaşanması şu aşamada bir felaket senaryosu olarak görülüyor. Öte yandan geçtiğimiz hafta şiddetlenen “sniper savaşları” ve iki tarafın verdikleri askeri kayıplar savaş ihtimalinin göz ardı edilmemesi gereken güçlü bir seçenek olduğunu da gösteriyor. 

Üçe üç

Raporun geneline baktığımızda Güney Kafkasya bölgesinin hâlâ gelişmekte olan bir bölge olduğu görülüyor. Ayrıca bölgenin üç ülkesi olan Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ın kendilerinden her anlamda daha büyük ve gelişmiş üç bölgesel güç olan İran, Rusya ve Türkiye arasında sıkışmış bir durumda olduğu göze çarpıyor. Bu duruma kapalı Azerbaycan-Ermenistan ve Ermenistan-Türkiye sınırlarını eklediğimizde Güney Kafkasya’nın gelişmesi ve istikrarın tesis edilmesi için bölgesel çatışmaların en kısa sürede barışçıl yollardan çözülmesi, kapalı sınırların açılması ve toplumların birbirleriyle daha yakın ilişkiler tesis etmelerinin önemi ön plana çıkıyor.

Ermenistan eczacılık, alkollü içki ve yeni teknolojilerde gelişecek

Aşot Yeğyazaryan - Bölgesel ekonomi uzmanı

Elimizdeki rapora bakarak bu altı ülke arasında bir kıyaslama yapmak kolay değil. Bu altı ülke birbirinden çok farklı özellikler taşıyor. Rusya, Türkiye ve İran “yarı-çevre” ülkeleri. Buna karşın Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan ise “çevre” ülkeleri… Yarı-çevre ülkelerden bahsederken onların etkisinin çoğaldığından söz etmeliyiz. Bu üç ülkenin çıkarları birbiriyle çakışıyor. Çevre ülkeler ise çıkış için sürekli arayış içindeler.

Eski Sovyet ülkelerinin işi kolay değil

Endeksleri kullanarak bazı yorumlar yapabiliriz ama bu ülkelerin ne kadar farklı olduğunu unutmadan… Immanuel Wallerstein’ın geliştirdiği “Dünya sistemi teorisi”ni kullanacak olursak, her ülkenin kendine has ekonomik yapısı, kültürel ve tarihsel özellikleri önem taşıyacaktır. Bunları göz önüne alarak bir değerlendirme yapmaya çalışalım.

Yarı-çevre ülkeleri olan Türkiye, Rusya ve İran geniş bir iç piyasa hacmine sahipler. Sovyetler’in çöküşünden sonra, Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan’ın da dahil olduğu cumhuriyetler uluslararası işbölümü sisteminde birkaç basamak aşağı indiler.

Rusya bugün sadece yeraltı kaynakları, kereste ve metal üretiminde güçlü. Bu güçle ancak çevre ülke olabilirdi. Fakat çok büyük bir ülke olduğundan, sağlam ordusuyla ve iç piyasasıyla bir yarı-çevre ülke haline gelerek etkisini sürdürebiliyor.

Türkiye’nin ekonomik yapısı ise daha çok hafif sanayi, tarımsal üretim ve turizm endüstrisine dayanıyor. Bu bağlamda, Türkiye büyümekte olan bir ülke ve eğer yeni piyasalar yaratmazsa ekonomisi ciddi sıkıntılar yaşar.

Ticari anlamda Türkiye’nin Gürcistan üzerinde önemli bir rolü var. İki ülke arasında diplomatik ilişkilerinin olmamasına rağmen aynı etki Ermenistan için de geçerli. Ermenistan ve Azerbaycan’ın mal ihracatı daha çok Batı’ya doğru. Fakat aynı ülkelere mallar, yani ithalat daha çok yarı-çevre ülkelerden gelir. Bu bağlamda Rusya hem Ermenistan hem de Azerbaycan için en önemli partner. Ermenistan’ın ikinci partneri İran, Azerbaycan’ın ise Türkiye. Bu da bölgede çıkarların nasıl sıkı sıkıya birbirine bağlı olduğunu gösteriyor.

Son yıllarda Türkiye ve İran ekonomi açısından kayda değer başarılara imza attılar. Buna karşın Güney Kafkasya ülkeleri gelişme kaynaklarını tükettiler. Azerbaycan son 20 yılda petrol haricinde ekonomide başka hiçbir dal geliştirmedi. Ülkedeki yatırımlar petrolden gelen parayla yapılıyor. Petrol geliri düşünce ekonomide gelişme yavaşladı. Gelecekte petrolün tükenmesi Azerbaycan ekonomisine ciddi zararlar verecek.

İnşaat sektörü dinamik

Gürcistan gelişimini bölgesel bazlı projelerine bağlıyor. Fakat bu şekilde net kazanç ele edemez. Petrol ve doğalgaz hatlarının geçiş ülkesi olması, ona çok büyük bir şey kazandırmaz. Bunun getirisi sadece yıllık birkaç yüz milyon dolar. Bu da uzun vadeli sağlam gelişim sağlamaz.  

Ermenistan’ın ekonomisi de bazı sektörler sayesinde gelişme kaydetti. Özellikle inşaat sektörü çok faydalı oldu. Gürcistan dış yatırımlar sayesinde gelişme kaydederken Ermenistan’da daha çok üretim politikası devreye girdi. Bugün ülke ihracatının yüzde 50’sinden fazlası hammadde. Tahminlere göre, Ermenistan ileride daha çok eczacılık, alkollü içki ve yeni teknolojiler alanında gelişme gösterecek. Azerbaycan’ın petrolü, Gürcistan’ın ise transit geçişlerle sağlanan geliri var. Oysa Ermenistan’ın bunlardan hiçbiri yok o yüzden farklı dalların üzerinde durmalı. Bütün bunlara rağmen Ermenistan küçük ve orta büyüklükle işletmeler ve tarım sektöründe belli bir başarı sağladı. Fakat hâlâ geliri az bir ülke olmayı sürdürüyor.