Köşe yazarları Uludere hakkında ne yazdı?

Şırnak’ta yaşanan katliam bugün bütün gazetelerin manşetinde. Köşe yazarlarının da gündeminde yaşananlar var.

 

Radikal

“35 yurttaşa İHA bombası” manşetiyle çıkan Radikal Gazetesi, haberi, katliamdan sağ kurtulan bir görgü tanığının ifadelerine dayanarak sundu: “Kuzey Irak sınırında F-16'lar kaçakçılık yapan köylüleri bombaladı. 35 kişi öldü. Sağ kurtulan Servet Encü, ‘Asker yolumuzu kesti ve bombardıman başladı’ dedi.”

Pınar Öğünç: “Bir ülke battaniyelerine sarılmış uyurken, onlar çoktan öldürülmüş, dallı güllü battaniyelere sarılmışlardı. Katırlara yüklenmiş bazı ölülerin pantolonları sıyrılmış, çamurlu botlarının arasından kararmış baldırları, çocuk bilekleri görünüyordu. Fotoğraflar düşüyor, cenazeleri alanlar konuşuyor, görgü tanıkları anlatıyor, velhasıl bilgisayar ekranında bir önceki gece Şırnak Uludere'de yaşananlara dair parçalar birikiyordu. 35 sivil, 35 Kürt, mazot kaçakçılığıyla geçimlerini sağlamak zorunda bırakılmış 35 insan, sabahı görememişti. 20'yi geçen az, çoğu 10'lu yaşlarında çocuklar... Kaçakçılık yaparak okuyabiliyorlar. Her sınır geçişi 40-50 lira demek. Bunları 'sosyal medyadan' öğreniyorduk. Saatler ilerleyince o büyük haber ajanslarımız önce 'bomba düşmesi sonucu' ölenlerin olduğunu duyurdu. Bomba nereden düşmüştü? Belki 'insansız hava araçlarının' tamamen insandan azade çalıştıklarını sanıyorlardı. Bir süre sonra 'Irak sınırında olay' şeklinde özetlenmiş bir ajans haberi daha geldi. Evet, olay...”

Cengiz Çandar: “Uludere katliamı’nın faturası çıkmak zorunda. Birileri, ‘fatura’yı ödemeli. Yaygın biçimde, Genelkurmay Başkanı’nın, Hava Kuvvetleri Komutanı'nın ve İçişleri Bakanı’nın istifa etmesi gereği üzerinde duruluyor. Çukurca’da iki ay önceki 24 askerin şehit düştüğü PKK saldırısına son derece duyarlı davranan ve enerjik bir tavır alan hükümetin, Çukurca'ya oldukça yakın bir noktada cereyan eden ‘Uludere katliamı’na da basmakalıp açıklamaların ötesine geçen bir duyarlılık göstermesi zorunlu. Birileri ‘fatura’yı ödemek zorunda. Hükümet, Uludere faturasını birilerine ödetmek zorunda. Aksi halde, inandırıcılığı kalmaz, otoritesi ciddi erozyona uğrar. PKK ile mücadele gerekçesiyle ‘asayiş politikaları’na saparsanız ‘güvenlik eksenli’ bir politikaya öncelik verirseniz; ‘şiddet sarmalı’na İHA’lara güvenerek girerseniz, güvenlik birimlerinin daha önce hiç gerçekleşmediği iddiasına dayalı işbirliği ve eşgüdümüne bel bağlamayı politikanızın esası haline getirirseniz, bunun kaçınılmaz sonuçlarından biri ‘Uludere katliamı’ olur. ‘Uludere katliamı’ daha nice benzer katliamların habercisidir. İdris Naim Şahin zihniyetinin kanlı iflasının belgelenmesidir. ‘Teknolojik üstünlük’le ‘bu kez’ sorunun üstesinden gelineceğini iddia eden, hatta ‘üç aylık’ (iki ayı doldu bile) süre biçen kafa yapısının nelere mal olacağının acı göstergesidir.”

Taraf

‘Develt Halkını Bombaladı’ manşeti ile çıkan Taraf gazetesi olayı “Hava Kuvvetleri, katırlara yükledikleri kaçak sigaralarla Türkiye’ye giriş yapmakta olan köylü gurubunu bombaladı. 35 kişi öldü üç kişi de yaralandı” diyerek duyurdu. Gazete birinci sayfasını katliam haberlerine ayırdı.

Ahmet Altan: “.. Haberlere göre Genelkurmay gelen grubu PKK’lılara benzetmemiş, birkaç kez sormuş MİT’e ‘bunlar PKK’lı mı?’ diye, onlar da Kuzey Irak’ta ki adamlarına sormuşlar onlar da ısrarla ‘evet’ demiş. Uçaklarda gidip öldürmüş. Genelkurmay’ın açıklamasındaki ‘istihbarat geldi’ lafıyla Baransu’nun haberi bir şekilde örtüşüyor. Ama benim görebildiğim kadarıyla iş bu kadar basit değil. Çünkü ortada cevabı olmayan bazı sorular var. Birincisi, bu çocuklar “kaçakçılık yapan” bir köyün çocukları, onların kaçakçılık yaptıklarını herkes biliyor, her akşam “kaçağa gidiyorlar”, gidip geldikleri yol belli. Kaçakçıların “her zamanki” yolu üstünde, PKK’lılara benzemeyen kalabalık bir grup gördüğünde “burası kaçakçıların yolu, bunlar kaçakçı olmasın” diyecek kadar bölgeyi bilen kimse yok muydu Genelkurmay’da bombalama emri verenler arasında? İkincisi, oradaki sınır karakolları, kaçakçıların gidiş gelişlerini biliyorlar, o karakollara yakın bir mesafede kalabalık bir grup saptandığında neden o karakollara “sizin o gruptan haberiniz var mı” diye sorulmadı? Üçüncüsü, bombardımana başlamadan önce neden sınır bölgesindeki birliklerden, o bölgedeki “ajanlardan” bilgi istenmedi? Genelkurmay, “grubun saptanmasıyla” vurulması arasında “üç saat” geçtiğini söylüyor. ..Bu korkunç katliamın bir ‘yanlışlık’ olduğu konusunda benim pek ciddi şüphelerim var”

Mehmet Baransu: “Hem bölgede ki yetkillilerden hem Ankara’dan hem deGenelkurmay’dan aldığım bilgi istihbaratın MİT tarafından gönderildiği. MİT’in yanlış istihabaratı üzerine 35 sivil hayatın kaybetmiş. .. Olayın en skandal tarafı ise konuyla ilgili bölgede bulunan komutanlardan hiçbir bilgi alınmaması. Dün bölgede görev yapan biraskeri yetkili ile görüştüm.Operasyondan kendileri haberdar edilmemiş. Operasyondan haberdar olduklarında ise çok geç olmuş. Askeri yetkili dün konuyla ilgili şunları söyledi; “Ankara operasyondan önce bize sorsaydı gruptak ikişilerin kimliklerine varıncaya kadar bilgi verirdik. Grubun PKK’lı olmadığı kaçakçılık yapan koruclar olduğunu karakol komutanı dahil üstleri biliyordu”

Hürriyet

Hürriyet gazetesi “Çok üzgünüz” sür manşeti ile “Şırnaklı köylüler Kuzey Irak’tan katırlarla kaçak mazot ve sigara getirirken 4 savaş uçağı tarafından terörist sanılarak bombalandı” diye duyurdu.

Ahmet Hakan: Yedi maddede Uludere başlıklı yazısında

 BİR: Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sivil hükümetin emrinde olmadığı algısının iyi bir tarafı vardı:

Yanlışlıkla bombalanan sivil hedefler söz konusu olduğunda hükümet, en azından “olay çok vahim, soruşturulmalıdır” falan derdi. Ortaya çıkan vahim tabloyu da pek üzerine alınmazdı.

 İKİ: Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sivil hükümetin emrinde olduğu algısının iyiden iyiye yerleşmesinin ise çok kötü bir tarafı oldu: Uludere olayı karşısında hükümet sustu kaldı. Etkili bir çıkış yapmadı. Kısacası ortaya çıkan vahim tabloyu hafiften üzerine aldı.

 ÜÇ: En çok şunu merak ediyorum: Hükümet yanlısı medya ne yapacak? Eskiden olduğu gibi yine “Ordu’nun beceriksizliği” ya da “Ergenekon’un oyunu” gibi teoriler üretecek mi? Yoksa “öldürülenler PKK yanlısı kaçakçılardı” falan mı diyecek?

 DÖRT: Bir kez daha anladık: Güvenlik politikalarına abanmanın tehlikeli sonuçları olabiliyor. Hele azıcık başarı sağlanınca bir havaya girme durumu söz konusu oluyor ve dikkat elden kaçıyor. Dikkatin elden kaçması ise 35 cana mal oluyor.

 BEŞ: Bazıları çocuk yaşta 35 köylü, F-16’lardan atılan bombalarla hayatını kaybetti. Bu olay nedeniyle sadece Kürtler mi yas tutacak? Yanlışlıkla öldürülenler bizim bir parçamızsa yası ulusça tutmalıyız... Bırakalım Kürt’ü, Türk’ü, PKK’yı, siyaseti falan... Hep birlikte yas tutalım.

 ALTI: Yapılan bir hatadır. Hem de çok vahim bir hata... Peki yetkililerimiz, neden bir özür bile dilemezler? Neden hatayı açıkça ifade etmezler? Hatayı itiraf etmek ya da özür dilemek için ille de olayın üzerinden 40-50 sene mi geçmesi gerekmektedir? “Vahim olaylarla ancak üzerinden yıllar geçtikten sonra yüzleşme yaşanır?” diye bir kural mı var?

 YEDİ: Öldürülenlerin sayısından mı, yoksa haberlerde “kaçakçı” sözcüğünün fazlaca vurgulanmasından mı bilinmez, Uludere olayının duyulmasının ardından herkesin diline düştü Ahmed Arif’in “33 Kurşun” şiiri... Sorgusuz sualsiz kurşuna dizilen 33 köylü... Sorgusuz sualsiz bombalanan 35 köylü... Tek eksik: Olayın şiirini yazacak Ahmed Arif gibi bir şair...

İsmet Berkan:  “Mustafa Muğlalı Kışlası’nın adını kime versek” başlıklı yazısında

“Haberlerin dili fazlaca devlet diliydi. Operasyon ‘PKK’ya karşı’ yapılmıştı, ölenlerin sivil olduğu ‘ileri sürülüyor’du. Peki ama ölenler kaçakçı değil de eli silahlı PKK’lılar olsa ne değişecekti? F-16’lardan atılan bombalarla, herhangi bir ‘dur’ veya ‘teslim ol’ uyarısı olmadan, yanarak veya parçalanarak ölenler PKK’lı olsalar içimiz rahat mı olacaktı? Bu sorunun sorulmasının bile tüyleri diken diken edeceğini biliyorum. Ama unutmayın, ‘savaş’ da, ‘terörle mücadele’ de bir hukuk içinde yürütülür. O hukuk içinde sorgusuz sualsiz insan öldürmek yoktur. Buna başlarsak, mücadele ettiğimiz ‘düşman’dan bir farkımız kalmaz. Söylemesi ayıptır ama mesela Amerikan ordusunun hangi çatışmalı durumda nasıl silah kullanacağına dair kuralları ararsak oturduğumuz yerden buluyoruz da, aynı şeyin bizim ordumuz için nasıl olduğunu bilmiyoruz. Oysa, burası bir hukuk devletiyse, terörle mücadelenin de hukukunun olması gerekir. Savaş uçaklarından atılan bombaların o hukukun neresinde olduğunu ara ki bulasın. ‘Vur’ emrinin nasıl geldiğini ara ki bulasın.”

Milliyet

“35 Sivile Bomba” sür manşeti ile çıkan gazete “Şırnak Uludere’de sınırdan kaçak mazot getiren grubu terörist sanan TSK bölgeye F-16’ları gönderdi. Ve sabah Uludere’ye traktörler içinde 35 sivilin cesedi geldi” diye duyurdu.

Gündem

“Soykırım” manşeti ile çıkan gazete “Qliaban’da çoğunluğu çocuk 35 köylü TSK’nin savaş uçakları tarafından katledildi. Genelkurmay katliamı üstlendi. AKP hükümetinin ‘Kürt olan ’ her şeye karşı saldırı politikası fiziki soykrıma ulaştı. Katliamın MGK toplantısı sonrasında denk gelemsi dikkat çekti.

Birgün

“Uluder katliamı” manşeti ile çıkan gazete “Şırnak’a bağlı Uludere’deki Ortasu köyü sınır noktasında, TSK bombardımanı sonucu sını geçmeye çalışan çoğunluğu 15-20 yaşa arasındaki 36 köylü katledildi” diye duyurdu.

Yenişafak

 “Ölümcül hata” manşeti ile çıkan gazete olayı “Türkiye’nin yüreğini yakan haber Uludere’den geldi. Irak sınırında sigara kaçakçılığı yapan kalabalık bir grup, insansız hava araçaları tarafından tepit edildi. Bu bilgi operasyonda darbe yiyen PKK’nin misilleme hazırlığında olduğu istihabaratı ile örütüşünce F-16’lar havalandı. Yanlış analizin faturası ağır oldu. 35 ölü 1 yaralı” diye  durdu.

Ali Bayramoğlu: İnanılır gibi değil...  Ama aklımıza kazıyalım: 'Hareket halindeki her şeyi imha etme...' Bu ülkede asayiş tedbirlerinin özü aslında budur... Yaşanan bu vahim olay tam olarak bu duruma işaret etmektedir. Şeyh Sait ve sonrası, Ağrı ve sonrası, Dersim ve sonrası, 1990'lar ve sonrası... İnsansızlaştırma, susturma, öldürme... Bunu bugünün politikalarına şu şekilde de tercüme edebiliriz: Siyasetten aciz, toplumsal çözümden feragat, asayişe ve silaha teslim olma, Bu felaket göstermektedir ki, silah, savaş, çatışma üzerine kurulu seferberlik her zaman ve herkes için ölümcüldür. Diğer yönüyle soru şudur: Nasıl becerilebildi? Sorumlu kim? 24 askerin şehit olmasıyla ayağa kalkan medya, devlet ve siyaset, 35 sivil ölüm karşısında ne yapacak, ne diyecek? Muhtemelen 'zayiat' diyerek geçiştirecektir bazıları, kimileri o sivillerin orada ne işi vardı diyecektir... Dahası var: Son dönemlerde 'askeri işletme düzeldi', 'PKK'yla bu denli etkili mücadele ilk kez oluyor', 'AK Parti'yle, Ergenekon'la, iç siyasetle ilgilenmeyi bırakan ordu işini tam yapmaya başladı', 'Teknik ve teknolojik donanım hata yapmayacak kadar mükemmel...' tarzı açıklama, yorum ve iddiaların arkasındaki gerçek bu mudur?

Star

“Kahreden hata” manşeti ile çıkan gazete olayı “Şırnak sınırında terörist sızmalarına karşı operasyon yapan F-16’Lar yanlış istihabarat sonucu Kuzey Irak’tan katırlarla kaçak sigara getiren köylüleri vurdu. 35 kişi hayatını kaybetti” diye duyurdu.

Mehmet Altan: Önceki gece... Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Ortasu köyünde, kaçakçılık yapan şahıslara karakoldan ve F-16 savaş uçaklarından açılan ateş sonucu 35 kişi hayatını kaybetti. Yaşanan bu büyük trajediye rağmen, Genelkurmay’ın açıklamalarına kadar maalesef medyada çıt çıkmadı. Bu kadar büyük sessizlik, gittikçe demokratikleştiğini iddia eden, ‘açık toplum’ olduğunu söyleyen bir ülkede hiç de normal değil... Önceki günkü trajediyle ilgili on iki saat süren sessizlik yetmezmiş gibi, gencecik köylü çocukların katli de sadece ve sadece Genelkurmay bildirisi üzerinden değerlendirilmek istendi... Hâlbuki olayın boyutları ile bildirinin içeriği arasında büyük bir uçurum vardı... Olayın gerçekleşmesinden on iki saat sonra bile bu katliama neden olan hata hakkında hiçbir ipucu olmadığı gibi, açıklamada şiddetli savunma hali göze çarpıyordu... Bu köylüleri kim, neden öldürdü? Dipli köşeli araştırılması halinde bu sorunun cevabı hiç beklenmedik bir noktaya doğru gidebilir mi?  Yoksa bu, kendi gemisini batıran geleneksel sakarlığın affedilemez son hatası mıdır? ‘Bombalama emrini kimin verdiği’ sorusu durumu netleştirecek...

Zaman

“Ölümcül İstihbarart” manşeti ile çıkan gazete olayı “F-16’lar Kuzey Irak’ın Sinat Haftanin bölgesinde terörist zannetikleri mazot kaçakçılarını vurdu. Genelkurmay operasyonun ‘sivbil yerleşim yeri bulunmadığı’ bölgede yaptıklarını açıkladı. İddialara göre 35 vatandaşımızın öldüüğü olaya bölgede PKK elebaşlarının toplandığına ilişkin ‘yanıltıcı’ isithbarat yol açtı” diye verdi.

Evrensel

“Kirvem Hallarımı Aynı Böyle Yaz” manşeti ile çıkan gazete olayı “Savaş uçakları köylülere bomba yağdırdı. Çoğu çocuk 36 kişi feci şekilde can verdi. Yaşananlar Mustafa Muğlalı’nın gerçekleştirdiği 33 kurşun katliamını hatırlattı” diye verdi.

Sabah

“Gediktepe Sendromu Kaçakçıyı Vurdu” manşeti ile çıkan gazete “Şırnak’ta bir gurup önceki gece katırlarla sınıra sızdı. Gediktepe ve Dağlıca baskınlarının silah yükü katırlarla yapıldığını bilen birlikler alarma geçerek gurubu F16’larla bombaladı” diye duyurdu.

Habertürk

“Sınırda vahim hata” manşeti ile çıkan gazete olayı  “Jetler, PKK’Lı diye 36 köylüyü bombaladı: 39’u aynı aileden25 kiş can verdi” diye duyurdu.

Balçiçek İlter: Dün güzel ve yorgun ülkemde 35 kişi öldürüldü... 35 insan... 35 can... Kaçakçıydı, eşkıyaydı, orada ne arıyordu... Bırakın bu soruları... Bölgeyi tanıyanın ancak gülümseyeceği sorulardır bunlar... Kaçakçılık da yapılır, asker de göz yumar. Hatta bilir kim nereden geliyor, nereye gidiyor. O yüzden kandırmayalım kendimizi, o sularda dolaşmayalım... Yapmayalım... Gelin başka bir suya dalalım, kendimizle yüzleşelim... Yepyeni bir yıla azıcık kalmışken bakın aynaya ve şunu sorun: 'Niye ben bu insanlar için üzüntü duymuyorum?' İçlerinde çocuklar var... Yaşları 12 ile 15 arası değişen... -* Yine aynaya lütfen sorun: 'Niye ben bu çocukları çocukmuş gibi göremiyorum?' Sonra bakın gözlerinize uzun uzun... Cevap orada çünkü...”

Kategoriler

Güncel Gündem