Artsakh’a yolculuk

Geçen hafta Agos’ta yer verdiğimiz 18-22 Eylül tarihleri arasında düzenlenen 6. Ermenistan Diaspora Konferansı esnasında Türkiye’den bir heyet de Ermenistan ve Karabağ’ı ziyaret etti. Heyette 23. Dönem İstanbul Milletvekili Ufuk Uras’ın yanı sıra Ali Bayramoğlu, Erol Katırcıoğlu, Sait Çetinoğlu gibi yazarlar da yer aldılar. Ufuk Uras, Karabağ izlenimlerini Agos okurları için kaleme aldı.

Genel kanaat, Karabağ sorununun bir toprak sorunu olmayıp statü meselesi olduğu yönünde. Bütün yetkililer, ön koşulsuz masaya oturup tartışmaya hazır olduklarını söylüyorlar.

Ermenistan eski milletvekili ve Return/Dönüş Vakfı kurucusu Aragats Akhoyan, “Dağlık Karabağ’ı görmek ister misin?” diye sorduğunda doğrusu çok heyecanlandım. Hrant Dink Vakfı’nın yayınladığı Thomas de Walle’in ‘Karabağ’ kitabını okumuş ve Türkiye’de kitapla ilgili verdiği konferanstan etkilenmiştim. Kitap, Sovyet enternasyonalizminin nasıl kâğıt üzerinde kaldığını etraflıca anlatıyor. Yan yana yaşayanlar, bir türlü iç içe yaşayamıyor.

Erivan’da yaptığımız basın toplantısının ardından bu zorlu ve uzun yolculuğa çıktık. Ermenistan dahil hiçbir ülkenin tanımadığı bu kapalı kutuyu merak ediyordum. Türkiye’den ilk defa bir heyetin ülkeyi ziyareti, orada da tarihi bir olay olarak algılandı.

İlginç bir şekilde, Ermenistan başkanlık sisteminden parlamenter sisteme geçerken, Artsakh da parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçmiş durumda.

Cami restorasyonu

Haritada yerinin nerede olduğunu bilmeyen ortalama Türkiyeli okuyucuyu Dağlık Karabağ ismi yanıltmasın, Karabağ sadece dağlardan değil, inanılmaz güzel ve verimli ovalardan da oluşuyor. Bölgenin kadim tarihiyle ilgili mekânları dolaştığınızda kültürel vandalizmden kurtarılmış yerlerin büyüsünden etkileniyorsunuz, bölgede cami restorasyonlarıyla da karşılaşmak ilginçti. Ne kadar nüfus mühendisliği yapılırsa yapılsın kültürel izler ortada.

Bölgenin en eski kiliselerinden (zamanında ahıra çevrilip içinde ateş yakıldığı için duvarları sisle karardığından ‘kara kilise’ denilen) Dadivank’ta bilgi veren çevirmenimiz Kevork’u duyup ilgilenen insanların buralara geldiğimiz için teşekkürleri ve “Türk –Ermeni kardeştir”demeleri, bizde nasıl bir duygusal atmosfer yarattı tahmin edebilirsiniz.

Dağlık Karabağ diye bilinen ama resmi adı Artsakh olan ülkenin başkenti Stepanakert’e geldiğimizde, Dışişleri Bakanı ve Kültür Bakanı ile görüşmelerde bulunduk. Ayrıca Parlamentoda temsil edilen partilerinin başkanları ve temsilcileriyle toplandık. İlk defa Türkiye’den gelen bir heyetle görüşen vekillerle Artsakh’ın bu yalıtılmışlığının nasıl aşılabileceğinden, Hocalı katliamına değin her konuyu etraflıca konuşabilme imkânı bulduk. Bazı konularda anlaşamasak bile anlaşamadığınız konusunda anlaşmak da bir medeniyet göstergesidir.

Hocalı’yı ziyaretimizde uluslararası heyetlerin sunduğu raporlar aklımdaydı. Zaten konu, rakamların da ötesinde insanların nasıl bu kadar kıyıcı olabildikleri ve bu iklim zehirlenmesinin gelecek kuşaklar üzerindeki olumsuz etkisiydi. Açık yüreklilikle bu yüzleşmeyi yapabilmeliydik. Oradaki insanlara Agos gazetesinin bu konudaki yayınlarının gurur verici olduğunu da anlattım.

‘Lenin gibiyim’

Güvenlik sorunları yüzünden bir türlü faaliyete geçemeyen bomboş havaalanının hüznü her şeyi özetliyordu. Tıpkı o bölgede, nasılsın sorusuna, “Lenin gibiyim, ölü ama mezarda değil” demeleri gibi.

Sonuç itibariyle, her yönüyle bu coğrafyanın röntgenini çekmek ve Türkiye kamuoyuyla izlenimlerimizi paylaşmaktı esas amacımız. Dayanışma içinde olmak için illa Ermenistan depremi gibi bir facia yaşanması gerekmiyor.

Genel kanaat, sorunun bir toprak sorunu olmayıp statü meselesi olduğu yönünde. Bütün yetkililer, ön koşulsuz masaya oturup tartışmaya hazır olduklarını söylüyorlar.

Yaptığımız basın toplantısında “Azerbaycan’a da gitmeyi düşünüyor musunuz?”diye soran bir gazeteciye, “Azerbaycan halkı da bizim dostumuz, orada da sorunun çözülebilmesi için diyaloğun geliştirilmesi gerektiğini” ifade ettim. Birbirimizi daha çok dinlemeye ihtiyaç vardı.

Kıbrıs ve Kürt sorunlarından da biliyoruz ki, çözümsüzlüğün maliyeti her zaman en kötü çözümün bedelinden de daha yüksek olabiliyor.

Avrasya ligi

İran’ın Azeri nüfusuna karşın Ermenistan’la kurduğu ilişkinin Türkiye için bir model olduğu ve Ermenistan’la ön koşulsuz protokolların güncellenerek hayata geçirilmesinin ve havadan yolculuk yapabildiğiniz ülkeye karadan da gidebilmenin önünün açılmasının çok önemli olduğunu vurguladım. Türkiye Ermenistan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülkeler arasındaydı, ama akıl tutulması bir türlü aşılamıyor. Yunanistan’la da bin türlü sorun yaşıyoruz, ama Chipras’la görüşmek için bir önkoşul ileri sürüyor muyuz? Uluslararası ilişkilerde kim masaya oturmaktan kaçıyorsa, o haksız duruma düşüyor. Üstelik Türkiye’nin ilgi duyduğu ‘Avrasya ligi’nde Ermenistan var, ama Azerbaycan yok.

Aragats’ın da sık sık işaret ettiği gibi sorunlarımızı artık torunlarımıza miras bırakmak istemiyoruz. Suşi’deki o eşsiz resim ve heykel müzesini hayranlıkla gezerken başka bir dünyanın da pekala mümkün olduğunu görüyorsunuz. Yeter ki o dünya müzelere sıkışmasın.

Bu kadar kan dökülen bir coğrafyada “çakıl taşı vermeyiz” söyleminin ve milliyetçi retoriklerin çok kolay alıcısı olsa da, diyalog için ne denli engelleyici bir rol oynadığının farkındayım. Ama ne yapıp edip acılarımızı tokuşturmadan Hocalı’yı da, Bakü pogromunu da, Sumgayit katliamını, Taliş’i de, Maral’ı da ortak acımız gibi gördüğümüzde ancak, ortak gelecek ve ortak vatanı inşa edebilme imkânı var.

Sorunları tek başına Hırıstiyan- Müslüman çatışması olarak görmek bizi IŞİD zihniyetiyle buluşturuyor. 1994’teki ateşkesin siyasi bir anlaşmayla taçlanması için her kesimin siyasi bir irade göstermesi gerekiyor.

Her temasın yazıya dökülmesi şart belki, ama bu eşsiz coğrafyanın kendisine benzeyen güzel ve duru insanlarına bir büyük gönül borcumuz olduğunu düşünüyorum.

İnkarcıların ise ne geçmişi, ne bugünü ve ne de geleceği oluyor, inkarcılar aslında kendilerini inkar ediyorlar. Bunun kaderimiz olmadığına inanmak istiyorum.

Sayat Nova gibi her dilde yazıp söyleyebilelim, sadece kendimizle konuşmak tuzağına kapılmayalım. Hayatın yüksek dozlu siyasetten ibaret olmadığını da görelim.



Yazar Hakkında