‘Yanyan’lar unutursa ‘bölenler’ hatırlatır

Her toplum nasıl ki kendi makbullerini yaratır ve dayatırsa hiç şüphesiz Ermeniler arasında da kendini makbul olarak gören bir sınıf var. İster ‘Beyaz Ermeni’ ister ‘yanyan’ deyin bu sorular çoğunlukla onlardan geliyor. Peki, bu kesimi nasıl tarif edebiliriz?

NAYAT KARAKÖSE
nayatk@gmail.com

“Bölünüyor muyuz? Ne gerek vardı bu derneklere? Nereden çıktılar bunlar?” Hemşeri derneklerinin sayısı artmaya başladıkça beraberinde bu sorular da artıyor.  Sas-Mut-HayDer (Sason ve Mutki Ermenileri Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kültür Derneği) gençlik kolunun düzenlediği tekne partisinin ve yine Sas-Mut-HayDer’in düzenlediği müzik gecesinden sonra tarafıma da yöneltilen bu sorular daha çok hatırıma geldi.

Her toplum ve düzen nasıl ki kendi makbullerini yaratır ve ardından dayatırsa hiç şüphesiz Ermeniler arasında da kendini makbul olarak gören bir sınıf var. İster ‘makbul Ermeni’ diyelim, ister  ‘Beyaz Ermeni’ ister  ‘yanyan’  ama ne tuhaftır ki bu sorular çoğunlukla onlardan geliyor. Peki, bu kesimi nasıl tarif edebiliriz?

Samatya’sız İstanbul

Bu kesim kendisini modern, şehirli, Batılı ve elit görür, “comme il faut”cudur yani her şeyin nasıl olması gerektiğini iyi bildiğini hissettirir. Has İstanbullu olmasıyla övünür, “Ah eski İstanbul” diye başlayan cümleler kurar ama o İstanbul’un içinde Samatya ve Kumkapı yoktur pek. İstanbulluğuyla övünürken ve ne kadar İstanbullu olduğunu kanıtlamaya çalışırken,  2-3 kuşak öncesinin Anadolu’nun muhtelif şehirlerinden ölüm yolculuğuna çıkarıldığından ve kökünün dayandığı Anadolu topraklardan bahsetmez pek. Tarihini bilir ama kaçak dövüşür, onun için önemli olan yokluğun, yok olmanın tarihi değildir, var etmenin, inşa etmenin tarihidir; İstanbul’daki önemli binaların kimler tarafından inşa edildiğini bilir, övünür ama inşa edenlerin başına gelenler pek önemli değildir. Büyük kısmı CHP’ye oy verir, çünkü uygarlığın ve modernliğin yolunun oradan geçtiğine inanır. Düğünlerinde halay, davul asla olmaz, Serdar Ortaç müziğine halaydan daha çok değer verilir. Kendi deyimleriyle “Kavaratzi”lerle (köylü) yaşam alanlarının kesişmesinden rahatsızlık duyar. Komplekslidir aslında, biraz ‘Mustafa Hakkında Her Şey’ filmindeki Mustafa karakteri gibidir. Kendisi de çoğunluk tarafından ötekileştirilir ama bunu bilmezden gelir, tercihini kendi ötekisini yaratmaktan yana kullanır.   

‘Modernleşseler bari’

Sonra gün gelir Doğu’da, Anadolu’da doğmuş Ermeniler kaybolmaya yüz tutmuş kültürlerini yaşatmak, topraklarıyla yeniden bağ kurmak, unutulanları hatırlatmak için örgütlenmeye başlar. Hayalperesttirler aslında, yok olmaya yüz tutmuştan var etmeye çalışırlar, geçmişi şimdiye teslim etmek için çalışırlar. Onlar görünür oldukça ‘yanyan’larla yaşam alanları kesişir. Mesela Kınalıada’ya gelmeye başlarlar, sonra şöyle sözler işitir kulaklarınız aynen benim birebir işittiğim gibi  “Adanın kalitesi çok düştü bu yıl, Ermeniler’in en alt tabakası gelmeye başladı, Muşlular gibi. Küçümsediğimden değil ama bari biraz şehirleşseler, modernleşseler.” Faşizmin gayet modern bir ideoloji olduğunun bilincindesinizdir ama bu toptan reddedişe yazıklanmadan da edemezsiniz. Geçen ayın kitap ekinde Besim Dellaloğlu,  verdiği söyleşide “Modernleşen unutur, modern hatırlar” diyordu, ne kadar da doğru bir tespit. İyi ki modernlerimiz, hatırlayanlarımız var, iyi ki modernleşmekte olanın unutuşuna, reddedişine mahkûm değiliz artık. Kaybettiğimiz ve henüz keşfetmediğimiz hisler var, hatırladıkça hissedeceğiz, hissettikçe de kendimizi bulacağız. Sırf kaybettiğimizi bile unuttuğumuz şeyleri bulmak için bile ‘bölünmek’ çok değerli. Yüzyıldır yeterince eksildik, yokluk en somut kanıtımız oldu işte tam da bu yüzden ‘bölünerek’ çoğalacağımız zamanlardan geçmek elzem…